Gencoy Sümer, resmi sitesinde kendisinden “Türkiye’nin en iyi dedektif romanı yazarı” olarak bahsediyor. Çaylak bir eleştirmen olarak bu durum için birazdan bahsedeceğim kitap çerçevesinde de hakkı varmış gibi. Bu söz konusu bahis, her ne kadar çok iddialı gibi gözükse de böylelikle bu durum olmasa bile, yani Türkiye’nin en iyi dedektif roman yazarı olmasa bile, bu hedefi ispatlaması için çok çalışması gerekecek. Dolayısıyla bu durum hem bir gerçekleşmiş olgu, hem de sürekli elinde tutmak için çok çalışılacak bir durum. Nasılda güzel ikircikli bir anlam.
Yazarı biraz daha yakından tanımak maksatlı ufak bir biyografisine bakarsak eğer… Filyos doğumlu olan Gencoy Sümer, Kabataş Erkek Lisesinden mezun olduktan sonra İTÜ İşletme Mühendisliği Fakültesini bitirdi.
İstanbul Üniversitesinde yüksek lisans ve doktora yapmış olan yazar, Polisiye Durumlar İnternet sitesinin kurucusu. Ve Türkiye'nin ilk dijital polisiye dergisi Dedektif'i yayımladı.
İlk polisiye romanı olan “Feneryolu Cinayetleri”ni 2017 yılında yayınlandı. Daha sonra “Aile Sırrı”, “Göl kıyısındaki Ev”, “Mavi Kolye” kitapları geldi.
Bir kitabı iyi tanımak ve sindirmek için yazarı iyi tanımak lazım gelir düsturu ile verdiğim bu bilgelerden sonra yazarın ilk kitabından başlamanın yazarı tanımak açısından çok iyi bir yöntem olacağını da belirtmek isterim. Şimdi gelelim ilk kitap olan “Feneryolu Cinayetleri”ne..
Arka kapaktan:
“Gencoy Sümer’in Feneryolu Cinayetleri, Ülkü Lokantası’nın sahibi Kerim Ülkü’nün aldığı bir mektupla başlıyor. Yıl 1982, bir mart sabahı hava buz gibi. Mektubu Müzeyyen Sermet Hanım, ablası Maksude Sermet’in ricası üzerine yazmış. Ablasının yalnızca Kerim Bey’e açıklayabileceği bir sırrı varmış. Kerim Ülkü bu sırrın, intihar ettiği sanıldığı halde öldürülen biriyle ilgili olduğunu hatırlıyor. Ancak, kardeşlerin Feneryolu’ndaki evine gidince, Maksude Hanım’ın iki gün önce öldüğünü öğreniyor. Geriye kanıt olarak bir aşk romanı kalmış.”
Hiç kitap okumayan bir insan neden aşk romanının arkasına katilin adını yazar? Yetmez, cinayetin olduğu köşkün son katında her yer kapalıysa, katil nereden çıkmıştır?
Aşk kitabında ne yazmaktadır?
İntihar ettiği düşünülen maktul silahı nerden bulmuştu?
Maktul'ün üvey kızının bu cinayet ile ne ilgisi olabilir?
Üvey kızın arkadaşı, maktulün ölümünden üç gün önce neden intihar etti?
Yoksa maktule deli gibi aşık ünlü iş adamı mı onu öldürdü?
13 yıl önce sorulmayan sorulması gereken sorular neden sorulmadı?
Tam 13 yıl önce işlenmiş bir cinayeti nasıl çözerdiniz?
İşte bu soruları soruyor Kerim Ülkü. Sıkı bir takibe hazır mısınız peki?
Yine arka kapaktan devam edelim:
“En iyi polisiye kitaplar listesinde artık yeni bir polisiye roman var: Feneryolu Cinayetleri.
Sadece bir cinayet romanı değil bu. Aynı zamanda mükemmel kurgulanmış, beklenmedik finaliyle okuyucuyu ters köşe yapan iyi bir dedektif romanı (…)”
Arka kapakta yazanın haklılık payı oldukça yüksek. Kitabın tamamının 300 sayfa civarında olduğunu düşünürsek, 100’er sayfadan 3 ayrı bölüme ayırdım kitabı. 1. ve 3. bölümler oldukça merak uyandırıcı. Ancak 2. bölüm her ne kadar sıkıcı ve gereksiz bilgilerle dolu gibi gözükse de aslında tanıkların verdiği detaylar, diğer iki bölümü bir birine bağlaması yönüyle kitabın omurgasını oluşturuyor. Zaten bu yönüyle oldukça Agahta Christie’ne benziyor.
Arka kapaktan:
”Olaylar bir Agatha Christie romanındaki kadar karmaşık, arka plandaki toplumsal çerçeve ise bir Dashiel Hammet romanı kadar gerçekçi. Gencoy Sümer, Feneryolu Cinayetleri’nde klasik polisiye romanı adeta yeniden kuruyor, yeni ögelerle besliyor ve çağdaş bir sentez olarak okuyucuya sunuyor (…)”
Her ne kadar karmaşık arka planlar olsa da aslında diğer polisiye ve dedektif romanlarından farklı olarak yazar, bir çok ipucunu hiç saklamıyor. Dolayısıyla özellikle ülkemizde ki hatta bir yönüyle bir çok ülkelerde ki polisiyelerden ayrılıyor ve okuyucuyu da “olay yeri incelemeye dahil ediyor.” Önemli olan kitabı dikkatlice takip edin. Ancak bir klişe gibi gelse de hiç dahil etmediğiniz bir final ile bitiyor.
Bunun yanında kitabın birkaç eksi yönü mevcut. Baş karakteri olan “ünlü dedektif Kerim Ülkü” fazlaca övülen bir karakter. O kadar övülmesi bir yana yan karakterler sürekli olarak, (hatta sanki kasıtlı olarak) akıl dışı var sayımlarda bulunuyorlar. Bir noktadan sonra bu durum fazlaca sırıtıyor. Neden fazlaca? Çünkü, hikaye anlatılarından birisi bu yan karakterlerden bir tanesi. Dolayısıyla okuyucunun gözünde fazlaca göze batıyor. İşin ilginci bu kadar yanlış yargılara varan yan karakterlerden bir tanesi, Kerim Ülkü’nün yakın arkadaşı. Yine Kerim Ülkü, Sherlock Holmes gibi fazla zeki olarak gösterilmiş vaziyette. Bu durum, baş karakterin kişisel özelliklerinde fazlaca düşünülmediğini hatta taklit yaptığını gösteriyor gibi. Onun yerine olay yerine ve zekaya çok önem verilmiş. Jest, mimik, fiziksel özellikler gibi tasvirlerin hiç birisine yer verilmemiş. Verilmediği gibi kişinin sadece sözcüklere dikkat etmesi istenmiş belli ki. Hatta bunu inkar da etmiyor yazar ve Kerim Ülkü’ye: “ben polisler gibi karanlık odalarda şüpheliyi sorguya çekmem, (şüphelinin) söylediği sözlerin doğruluğuna bakarım” sözlerini söyletiyor.
Kurgu olarak ise sadece ilk bölüm haricinde her bölümde tanıkların anlatımıyla kitap ilerliyor. Dolayısıyla olay yeri incelenmesi haricinde mekan tasfirleri çok nadir ve zayıf kalmış durumda.
Tüm bunları göz önüne alırsak eğer puanım 10/9
Sırada ki kitaplarını okumak için sabırsızlanmıyorum desem yalan olur.
---
Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.
https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz
Yorumlar
Yorum Gönder