CAN SIKINTISI ÜZERINE FELSEFI VE MODERN YAKLAŞIMLAR

 Can sıkıntısı, insanlık tarihi boyunca bireysel ve toplumsal bir mesele olarak tartışılmıştır. Bu duygu, yalnızca basit bir ruh hali değil, insanın varoluşsal sorularını ve anlam arayışını yansıtan derin bir olgudur. Tarihten modern zamana kadar uzanan bu kavram, felsefi analizlerle zenginleşmiş ve modern yaşamın etkileriyle dönüşüme uğramıştır. Makalenin Amacı   Bu makalede, can sıkıntısının tanımından başlayarak, felsefi yaklaşımlar, modern toplum üzerindeki etkileri ve çözüm önerileri detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Can Sıkıntısının Tanımı ve Doğası Can Sıkıntısı Nedir? Can sıkıntısı, genellikle bir şey yapma isteksizliği, yaşamın monotonluğu ya da bir amaçsızlık hissi olarak tanımlanır. Bu duygu, bireyin içinde bulunduğu çevresel koşullardan kaynaklanabilir ya da içsel bir huzursuzluğun dışavurumu olabilir. - Seneca ve Antik Dönem: Antik Yunan ve Roma döneminde düşünürler, insanın günlük yaşamının rutinlerinden kaynaklanan monotonluğa dikkat çekmişlerdir. Özellikl

Distopya Yaşayan Filistin

 


İnsanlık tarihi, ölüm korkusuyla yazılmış kıyamet hikayeleriyle dolu. Bu korku, savaşların ve katliamların da temelini oluşturuyor. "Kazık çakacağız bu dünyaya" dercesine, ölmemek için ölmeyi seçen insanın trajik çelişkisi. Her şey tersine dönmüş gibi, sanki bir distopya.

Distopya kavramı, günümüz insanının içine düştüğü trajedinin özeti niteliğinde. Ölmemek ve doğduğu gezegende hakimiyetini sürdürebilmek için anlatılarla yaşayan insanın bu çabasını anlamak isteyenler, edebiyat, kültür, sanat ve felsefeye ispat niteliğinde bakabilirler. Çünkü bu alanlar insanın ta kendisinden beslenir. Daha mı somut bir şey istiyorsunuz? Filistin’de yaşananlara bakabilirsiniz. 

Distopik dünya, Filistin ve İsrail arasındaki tarihsel çatışmayı ele alarak incelersek, insanlığın içinde bulunduğu trajedi daha net bir şekilde görülecektir. Filistin'in İsrail tarafından işgal edilmesi ve bu işgalin uzun süreli devamı, distopyanın yaşandığı bir dünya tasvirine fazlasıyla benzer bir tablo çizer.

Bu yönüyle Filistin ile distopya kavramı çakışır. Distopya, insanlığın bir dünya savaşından sağ kurtulması, totaliter elitin teknoloji ve sürekli gözetim yoluyla kitleleri kontrol etmesi, makinelerin insanlar üzerinde kontrol sahibi olması, bireysel özgürlüğün kaybı, insan iletişiminin azalması, toplumdan kopma, manevi veya etik değerlerin tamamen kaybı gibi unsurları içerebilir. Bu şekilde distopya, gelecekteki olumsuz ve baskıcı bir toplum yapısını tasvir eden bir kavram olarak karşımıza çıkmakta.

Distopya Nedir?

Bu yakıcı ve somut sonuçlardan sonra iki sözlük anlamına  bakmak elzem. Önce ütopyadan bahsedelim. "Ütopya" kelimesi, 1516 yılında İngiliz yazar ve siyaset adamı Sir Thomas More tarafından kullanıldı. Eski Yunanca'da "olmayan yer" anlamına gelen bu kelime, aslında siyasi bir idealin hayali bir ülkede vücut bulması anlamına geliyor.[1]

Distopya ise İngilizce dystopia’nın “kötümser ütopya” sözcüğünden alıntı. Kelime ilk defa 1868’de İngiliz filozof. J. Stuart Mill tarafından kullanıldı.[2] Dolasıyla, yukarıdaki tanımları da dahil ettiğimiz de Filistin’de yaşanan acı gerçeklikleri tanımlamak için de çok net bir şekilde distopya yaşandığı söylenebilir.

Edebiyatta Distopya

Edebiyatta da Filistin-İsrail çatışması ve işgali, distopyanın temel unsurlarını yansıtan eserleriyle tam olarak beklenildiği gibi benzerlikler gösterir. Örneğin, Margaret Atwood'un "Damızlık Kızın Öyküsü" romanındaki totaliter rejim, Filistin'deki işgalin getirdiği baskı ve kontrolü anımsatır. Benzer şekilde, George Orwell'in "1984"ü, sürekli gözetim altında yaşayan insanların mücadelesini ve özgürlük arayışını temsil eder.

Distopya, korku türünden ziyade bir uyarı niteliğindedir. H.G. Wells'in "Dünyalar Savaşı" eserinde, insanlığın güçsüzlüğü ve kainatın efendisi olmadığı vurgulanır. Marslıların Dünyayı işgal etmeleri ve bu işgalcilerin bir virüsle yok olana kadar hiçbir şey yapamaması insanlığın kırılganlığını gözler önüne serer. Bu, İsrail'in Filistin topraklarını işgal etmesiyle de paralellik gösterir. İşgalci güç, teknolojik üstünlüğüne rağmen beklenmedik bir şekilde yenilebilir, tıpkı Marslıların yenildiği gibi.

Anthony Burgess'in "Otomatik Portakal"ı, insanlığın yozlaşmasını anlatır. Emperyalist ve işgalci bir ülkedeki yozlaşma, okuyucuyu kendi üzerinde düşünmeye iter. Bu durum, İsrail'in Filistin'i işgal etmesiyle benzerlik gösterir. İşgalci güç, kendi içindeki yozlaşma nedeniyle uzun vadede başarısız olabilir.

Philip K. Dick'in "Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?" adlı eseri, günümüzdeki Androidlere taş atar bir yönüyle dikkat çekicidir. Google ile İsrail hükümetinin yaptığı "Nimbus Projesi" anlaşması, bu durumu örnekler niteliktedir. İsrail'in yapay zeka teknolojisini kullanarak Filistin halkını daha fazla kontrol altına alma potansiyeli, distopik bir geleceğe işaret eder.

Margaret Atwood'un "Damızlık Kızın Öyküsü", totaliter bir rejimde kadınların baskı altında tutulduğu bir dünyayı tasvir eder. Bu durum, İsrail işgali altındaki Filistin'de kadınların karşılaştığı zorluklarla benzerlik gösterir. Filistinli kadınlar, hem işgal güçleri hem de kendi ataerkil toplumları tarafından baskı altında tutulmaktadır.

Distopya türü, gelecekte yaşanabilecek olumsuz senaryoları ele alarak okuyucuyu düşünmeye ve bilinçlenmeye teşvik eder. İsrail'in Filistin'i işgal etmesi, distopik bir geleceğin gerçekleşmekte olduğunun bir örneği olarak görülebilir. Bu durum, insan hakları, özgürlük ve adalet gibi evrensel değerlerin önemini bir kez daha hatırlatır.

Roman, Offred adında bir Damızlık Kızın bakış açısından anlatılır. Offred, Komutan Fred Waterford ve karısı Serena Joy'un evinde yaşar ve tek amacı Komutan'ı hamile bırakmaktır. Offred, geçmiş yaşamını, kocasını ve kızını özlemle hatırlar ve Gilead rejiminin baskıcı doğasına karşı sessizce direnmeye çalışır; Atomize edilmiş bir toplumun çırpınışlarının yanında aynı zamanda da kadınların eril düzendeki konumu hakkında fazlaca düşündürücü ve dönem olarak olmasa da erilliği teşhir anlamında oldukça gerçekçidir. 

Elbette ki George Orwell'in "1984"ü, totaliter bir rejimin sürekli gözetim ve manipülasyon aracılığıyla bireyleri kontrol ettiği bir distopik dünyayı tasvir eder. Bu eser, Filistin'in İsrail tarafından tarihsel olarak işgal edilmesi gibi uzun süreli baskı ve kontrol altında yaşayan toplulukların deneyimlerine benzerlikler taşır. Orwell'ın eseri, özgür düşüncenin ve mahremiyetin önemini hatırlatırken, insanların yaşadıkları ülkelerde fiili bir savaş olmasa da, "özgür" kisvesi altında yaşayan insanlar için, yaşadıkları gerçeklikle fazlasıyla benzerlikler kurabilir. Bu eser, bireylerin özgürlükleri ve insan hakları için mücadele etmeleri gerektiği konusunda derin bir uyarı niteliği taşır.

Sinemada  Distopya

Sinemada da bu çatışma ve işgal, distopik bir bakış açısıyla ele alınmıştır. Terry Gilliam'in "Brazil" filmi, devletin baskıcı kontrolünü ve sistemdeki çürümeyi hicivle anlatırken, Alfonso Cuarón'un "Son Umut"u ise distopik bir gelecekteki krizi ve mücadeleyi işler.

Terry Gilliam'ın "Brazil" filmi, devletin baskıcı kontrolünü ve sistemdeki çürümeyi hicvederek, İsrail'in Filistin üzerindeki kontrolünü ve bu kontrolün yarattığı bozuk düzeni anımsatır. Filmdeki "Bilgi özgürleştirir" yazısı, İsrail'in propagandasını eleştirirken, borularla sağlanan gereksinimler, Filistinlilerin temel ihtiyaçlarının İsrail tarafından kontrol edilmesine gönderme yapar. Ana karakterin sistemi sorgulaması, Filistin halkının direnişini temsil eder.

Alfonso Cuarón'un "Son Umut" filmi, üreme yeteneğinin kaybolmasıyla yaşanan krizi anlatır. Bu kriz, Filistin halkının yaşadığı varoluşsal krize benzetilebilir. Neslinin tükenmesi tehdidi altındaki Filistinliler, tıpkı filmdeki karakterler gibi bölünmüş ve çaresizdir. İsrail'in sıkı kontrolü, Filistinlilerin gelecek umutlarını tüketmekte ve onları zorlu bir mücadeleye sürüklemektedir.

Her iki film de distopik bir geleceği tasvir ederken, günümüzdeki Filistin-İsrail çatışmasının olası sonuçlarına dair bir uyarı niteliği taşır. Devletin baskıcı kontrolü, propaganda, temel ihtiyaçların kontrol altına alınması, varoluşsal krizler ve gelecek kaygısı gibi temalar, hem distopik filmlerde hem de Filistin'in gerçekliğinde ortak noktalar olarak karşımıza çıkar.

Felsefe ve Gerçeklikte Distopya

Felsefe ve gerçeklik düzleminde, Michel Foucault'nun "Hapishanenin Doğuşu" adlı eseri, modern iktidar ilişkilerini ve kontrol mekanizmalarını incelerken, Zygmunt Bauman'ın "Akışkan Modernite" kavramı, günümüzdeki belirsizlik ve değişim sürecini anlamamıza yardımcı olur. Bu iki önemli düşünürün eserleri, Filistin'in İsrail tarafından tarihsel olarak işgal edilmesi gibi güncel bir distopya örneğini anlamak ve çözümlemek için de önemli birer araç sunar.

Eline alet aldığı andan itibaren kendini doğaya karşı ispatlamaya çalışan insan, doğadan fiziksel olarak kopmamak yerine bunun tam tersini yapıp aklını orada bıraktı sadece. Böylece vahşiliğine modern süsü verip hakimiyetini hapishanelerle, işgallerle sağlamaya çalıştı. Foucault'nun "Hapishanenin Doğuşu" eseri, bu noktada, modern toplumdaki iktidar ilişkilerini, disiplin mekanizmalarını ve bunların bireyler üzerindeki etkilerini analiz eder. İsrail'in Filistin topraklarını işgali ve kontrolü, Foucault'nun analizleriyle paralellik gösterir. İşgal altındaki topraklarda kurulan kontrol mekanizmaları, hapishane sistemiyle benzerlikler taşır ve bireylerin özgürlüklerini kısıtlar.

Zygmunt Bauman'ın "Akışkan Modernite" kavramı ise, günümüzdeki belirsizlik ve değişim sürecini anlamamıza yardımcı olur. Filistin'in işgal altında olduğu bu distopik durumda, belirsizlik ve sürekli değişim ön plandadır. Geleneksel değerlerin ve kurumların çözülmesi, bireylerin kimliklerini ve yaşamlarını yeniden inşa etme çabalarını beraberinde getirir. Bu durum, Filistin halkı için yeni fırsatlar sunarken, aynı zamanda kaygı, belirsizlik ve sosyal eşitsizlik gibi sorunları da beraberinde getirir.

Foucault ve Bauman'ın eserleri, Filistin'in İsrail tarafından işgalini anlamak ve çözümlemek için önemli birer araç sunar. Bu eserler, sadece tarihsel bir analize değil, aynı zamanda günümüzdeki iktidar ilişkilerini, kontrol mekanizmalarını ve belirsizliği anlamamıza da yardımcı olur. Bu sayede, Filistin'deki distopik durumu daha iyi anlayabilir ve çözüm yolları aramaya başlayabiliriz.

Tüm bu eserler ve düşünce akımları, insanlığı uyarmak ve harekete geçmeye çağırmak için birer araçtır. Filistin için de çok net bir şekilde bu böyledir.



[1] Nisanyan Sözlük, erişim: 01.06.2024, https://www.nisanyansozluk.com/kelime/%C3%BCtopya

[2] Nisanyan Sözlük, erişim: 01.06.2024, https://www.nisanyansozluk.com/kelime/distopya

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme