Kayıtlar

Mayıs, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

Bilmek İsteyen İnsanın Hikayesi / Uçan Salyangoz Yazdı

Resim
 Homeros ve Hesiodos gibi epik şiirler, efsaneler, destanlar yazan ozan ve şairler neden ortaya çıktı? Bizlere ne anlatmaya çalışıyorlardı? O zamanki dünyanın ve günümüzdeki dünyanın mitoslarla, eposlarla nasıl bir bağlantısı olabilir? Elbette bu soruların iç içe, çok detaylı ve uzun hikayeleri var. Ama tüm bunlara “bilmeyi isteme arzusunun” içinden bakmayı şu an için yeterli görüyorum. Aristoteles’in ‘Metafizik’ adlı eseri şu cümleyle başlar: ‘ Bütün insanlar doğal olarak bilmek ister. ’ Bir de cümleyi şöyle kuralım; bütün mitoslar insanın bilmeyi isteme arzusunun sonucunda doğmuştu. Peki, nedir bu mitos? Bize bilmediğimiz ve merak ettiğimiz evren hakkında neler anlatabilir? Önceleri, bilmek isteyen insan, evrenin nereden geldiğini ve nereye doğru gittiğini, bu evrendeki insanın yerini ve yazgısını, her şeyin ve insanın nasıl yaratıldığını; savaşçı ve abartılı tanrıları, devleri, farklı şekillerdeki yaratıklarıyla kendilerini ve etraflarını saran büyülü ve bilinmez evreni anlatmaya ça

Sıradan Zaferler, çok lezzetli dakikalar!

Resim
İster homo sapiens sapiens diyelim isterseniz modern insan, ilkel komünal toplumdan bu yana birçok şeyin değişmesinin yanında, bundan çok daha fazlası da değişmedi. Bunun nedeni bir yana, söz konusu “değişmemezlik” durumunun bir tanesi de sınır konusu. Kâinattaki bütün varlıkların bilinçli yahut bilinçsiz olarak bir sınır algısı (fizik kanunları vs.) olduğu muhakkak. Modern insandaysa bu durumun yansıması, gelişmiş halde “özel mülkiyet” kavramı. Yine bunun daha da üst düzey halinin günümüzdeki yansıması “ülke sınırı” kavramı. Hatta daha da açık söylemek gerekirse yalnızca “ülke” olgusu. Şöyle de düşünebiliriz: bu uğurda verilen canlar. Baskı sistemi ile korunmaya çalışılan sınırlar vs. İnsanlık bu durumu öylesine içselleştirmiştir ki; en sonunda, başlangıçta coğrafi farklılıklar neticesinde oluşan kültür farklılıklarını ülke farklılıklarına bağlamayı doğal bulmuştur. Yeni gelen her nesil, başlangıçta belirttiğim her şeyi unuttu ve kendi topraklarının özel olduğunu, paha biçilmez olduğu