İster homo sapiens sapiens diyelim isterseniz modern insan, ilkel komünal toplumdan bu yana birçok şeyin değişmesinin yanında, bundan çok daha fazlası da değişmedi. Bunun nedeni bir yana, söz konusu “değişmemezlik” durumunun bir tanesi de sınır konusu. Kâinattaki bütün varlıkların bilinçli yahut bilinçsiz olarak bir sınır algısı (fizik kanunları vs.) olduğu muhakkak. Modern insandaysa bu durumun yansıması, gelişmiş halde “özel mülkiyet” kavramı. Yine bunun daha da üst düzey halinin günümüzdeki yansıması “ülke sınırı” kavramı. Hatta daha da açık söylemek gerekirse yalnızca “ülke” olgusu. Şöyle de düşünebiliriz: bu uğurda verilen canlar. Baskı sistemi ile korunmaya çalışılan sınırlar vs. İnsanlık bu durumu öylesine içselleştirmiştir ki; en sonunda, başlangıçta coğrafi farklılıklar neticesinde oluşan kültür farklılıklarını ülke farklılıklarına bağlamayı doğal bulmuştur. Yeni gelen her nesil, başlangıçta belirttiğim her şeyi unuttu ve kendi topraklarının özel olduğunu, paha biçilmez olduğunu iddia etti. Yaşanan bu psikolojik algı, insanları, yaşadığı topraklar içinde (siz ülke diye de okuyabilirsiniz) hissettiği acıları tek başına yaşadığını yahut yaşayacağını varsaymaya itti.
Fransız yazar ve çizer Manu Larcenet’in “Sıradan Zaferler” çizgi romanıysa, bütün bunlara meydan okuyor sanki. Bilmiyorum, belki bilerek belki de bilmeyerek yapıyor bunu. Ama bundan önce “kimdir Manu?” sorusuna cevap vereyim. Fransız-Belçika çizgi roman ekolünün önde gelen isimlerinden. Bir yandan punk-rock gruplarında solistlik yaparken, bir yandan da çizgi roman ve rock fanzinleri için çizimler yapmış. 1995-2006 yılları arasında ünlü Fransız mizah dergisi
Fluide Glacial’de çalışmış. 1997-2004 tarihleri arasında da
Spirou dergisinde çizmiş.
Les Cosmonautes Du Futur, Les Entremondes, Microcosme, Soyons Fous, Crevaisons: Une Aventure Rocambolesque Du Soldat, On Fera Avec, Presque, Bill Baroud Espion, Les Superhéros Injustement Méconnus gibi çok sayıda çizgi romanı yazıp çizmiş. Mizahi yönüyle bilinen Larcenet, 2008 yılında karanlık işlerinden biri olan Blast serisini çizmeye başlamış. 2015 yılında Philippe Claudel’in Türkçe’ye de çevrilen
Le Rapport de Brodeck (Brodeck’in Raporu) romanını çizgi romana uyarlamış.
Neden -mış’lı konuşuyorum? Çünkü bunların hepsini, az önce bahsettiğim çizgi romanı, “Sıradan Zaferler”i okuyunca öğrendim. Aynı zamanda bahsetmeden geçmeyeyim,
Nic Omouk serisi ile de “Sıradan Zaferler” aynı ödülü,
Angouleme Uluslararası Çizgi Roman Festivali en iyi albüm ödülünü kazandı.
Geleyim “Sıradan Zaferler”in konusuna. Marcio ismindeki başkarakterimiz, hayattaki sorumlulukları anlamsız bulan bir karakter. Bu sebeple uçsuz bucaksız bir kırın ortasındaki bir evde yalnız başına kalıyor. Uzun dönem gazete fotoğrafçılığı yapıyor ama onu bırakıyor. Kardeşiyse onun tam tersi. Şehrin tam ortasında. Aslında o da yalnız. İşin ironisi, kardeşi evli ve hatta çocukları var. Ancak bu durum onun yalnızlığını değiştirmiyor. Marcio ise, bu yalnızlığın farkında ve bunu bir tercih olarak seçiyor. Diğer karakterlerimiz bunu seçmek istemediği halde bu kuyuya düşmüş. Neden sonra bir kadın çıkageliyor Marcio’nun hayatına. Onu değiştirmeye çalışıyor. Bir bilgeye benziyor adeta. Ama tabii ki; hayattaki hiç kimsenin değişmemesi gibi, ne o ne de Marcio değişiyor.
Bunlara rağmen, ismi gibi sıradan zaferler var Marcio’nun hayatında. Mesela, hiç beklemediği bir zamanda, popüler bir fotoğrafçının sergisinde, çektiği fotoğrafları yayınlama şansı buluyor. Hayat sürprizlerle dolu! Tam her şey yolunda derken Marcio, bu ünlü fotoğrafçının onun fotoğraflarıyla dalga geçtiğine tanık oluyor ve yıkılıyor. Bu kez işler kötü gidiyor diye düşünürken heyhat! Bu sergiden hayalindeki bir iş için teklif geliyor. Hayat bu işte!
Belli ki yazarımız Manu, hayatın iniş çıkışlarına işaret ediyor. Bütün bunların yanında, ailesinden bir şekilde uzak durmaya çalışan başkarakterimiz, babasının hayatının modernize halini yaşıyor adeta. Bu yönüyle de yine yazarımız “bazen ne yaparsan yap olması gereken oluyor, hayatla uğraşma ve sadece yaşa” diyor sanki.
Kitabı bitirdikten sonra çizgi romanın kapak fotoğrafı fazlaca anlam kazanıyor. Bilge eşi, Marcio’nun arkasında ve onun baktığı yöne bakıyor. Marcio ortada ve ileri bakıyor. Çocuklarıysa umut. Ki bunu eşi “geleceğe umut ile bakmak istiyorum” sözüyle açıkça belli ediyor. En sağdaysa tersane var. Burada, Marcio’nun kendi çocukluğuyla beraber, babasının buradan emekli olmasının yanında, bana kalırsa en önemli yan; az önce belirttiğim gibi, Marcio’nun, babasının modern halini yaşaması. Bunun en yalın hali, tersanenin çok büyük bir kısmının kapatılması ve yerine AVM benzeri bir şeyler inşa edilmek istenmesi.
Hazır tersane demişken belirtmeden geçmemeyim “…Ve büyük şehirlerde, insanlar her şeyi çok çabuk unutuyorlar. – Ofislerinin, evlerinin falan kendi kendine yapıldığını zannediyorlar.” Diyaloğu oldukça çarpıcı.
Fransa sınırlarının içinde yaşan Marcio’nun hikayesi, yalnız insanı teşhir ediyor. Hem de herhangi bir sınır tanımadan.
“Sıradan Zaferler” çok lezzetli bir çizgi roman!
---
Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.
https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz
Yorumlar
Yorum Gönder