Kayıtlar

arkeoloji etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

CAN SIKINTISI ÜZERINE FELSEFI VE MODERN YAKLAŞIMLAR

 Can sıkıntısı, insanlık tarihi boyunca bireysel ve toplumsal bir mesele olarak tartışılmıştır. Bu duygu, yalnızca basit bir ruh hali değil, insanın varoluşsal sorularını ve anlam arayışını yansıtan derin bir olgudur. Tarihten modern zamana kadar uzanan bu kavram, felsefi analizlerle zenginleşmiş ve modern yaşamın etkileriyle dönüşüme uğramıştır. Makalenin Amacı   Bu makalede, can sıkıntısının tanımından başlayarak, felsefi yaklaşımlar, modern toplum üzerindeki etkileri ve çözüm önerileri detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Can Sıkıntısının Tanımı ve Doğası Can Sıkıntısı Nedir? Can sıkıntısı, genellikle bir şey yapma isteksizliği, yaşamın monotonluğu ya da bir amaçsızlık hissi olarak tanımlanır. Bu duygu, bireyin içinde bulunduğu çevresel koşullardan kaynaklanabilir ya da içsel bir huzursuzluğun dışavurumu olabilir. - Seneca ve Antik Dönem: Antik Yunan ve Roma döneminde düşünürler, insanın günlük yaşamının rutinlerinden kaynaklanan monotonluğa dikkat çekmişlerdir. Özellikl

Antropoloji: İnsanın Derinliklerine Yolculuk

Resim
  Antropoloji, insanlığın kökenlerine ve çeşitli kültürlere olan ilgiyi bir araya getiren heyecan verici bir disiplindir. Bu alandaki araştırmalar, insanların nasıl evrildiğini, farklı toplumların nasıl şekillendiğini ve modern dünyada nasıl bir rol oynadığını anlamamıza yardımcı olur. Antropolojinin Tanımı ve Tarihçesi Antropoloji, insanlığın biyolojik ve kültürel yapısını inceleyen disiplinlerarası bir alandır. Kökenleri, 19. yüzyılın ortalarına dayanır. Bu alandaki çalışmalar, fiziksel antropoloji, kültürel antropoloji, arkeoloji ve dil antropolojisi gibi farklı alt dallara ayrılır. Antropolojinin Ana Alanları Fiziksel Antropoloji Fiziksel antropoloji, insanın biyolojik yapısını ve evrimsel süreçleri inceler. İnsan ırkları, genetik varyasyonlar ve morfolojik özellikler bu alanda araştırılır. Kültürel Antropoloji Kültürel antropoloji, farklı toplumların inançları, değerleri, gelenekleri ve sosyal yapılarını analiz eder. Bu alan, insan davranışları üzerine odaklanır. A

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Resim
  İnsanları hikayeleştiren anlatıların, masalların kökenlerini ya da bu hikayeleri oluşturan insanların öykülerini hiç merak ettiniz mi? Kırmızı Başlıklı Kız, Külkedisi, Pamuk Prenses gibi birçok masalın kökeni beni ilk olarak günümüzden 3,5-4 milyon yıl öncesine, ve oradan da M.Ö. 800 civarında Mezopotamya fabllarına götürüyor. Bu fablların daha önce ortaya çıktığı düşünülüyor. İlerleyen bölümlerde bu fablların tarihine detaylı bir şekilde değineceğim. Sonrasında Antik Yunan Ezop fablları, La Fonten, Boccaccio, Geoffrey Chaucer masalları; Straparola’dan Basile’e, Perrault’tan Hans Christian Andersen’e, Grimm Kardeşler'e; Oscar Wilde’den, Shakespeare'e ve hatta proleter yazarlara kadar birçok yazar ve dönem incelenebilinir. Ancak, bunun için önce Afrika’ya gitmemiz, ilk atalarımızın insanlaşma süreçlerini incelememiz gerekmekte. Bazen bu sürecin daha ötesine baktığımda koca bir sonsuzluk görüyorum. Sonsuz bir yaşam ve sonsuz bir karanlık... Sayısız yıldızlardan, galaksilerden,

tatlı tatlı gezme, tatlılarla gezme

Resim
                                           Yolunuz bir şekilde Kocaeli otogarından geçmişse gayet iyi bilirsiniz pişmaniye satıcılarını. Hemen atlarlar otobüse “var mı pişmaniyeeee isteyeeeennn!” diye bağırırlar. Hiç düşündünüz bu pişmaniyenin tarihini? Hatta sadece pişmaniyenin değil, tatlıların tarihini hiç düşündünüz mü? Yemeğin tarihini düşündünüz mü? Neden bunca yıkımın olduğu Ortadoğu denilen bölgenin yemekleri bu kadar güzelken Amerika yahut Avrupa gibi kendini gelişmiş varsayan ülkelerin yemekleri o kadar güzel değil? Çünkü yemek tarihtir. Kültürdür. Avrupa ülkelerinin hemen hemen tamamı haçlı seferlerine katılıp doğunun zenginliklerini çaldıklarını kör Abbas bile bilir. Mesela ilk aklıma gelen Mısır’da ki piramitlerin içinde bulunan lahitlerde dahil olmak üzere pek çok eserin Mısır’dan çok Avrupa’da olması.Her ne kadar sömürgeci devletler, bu bölgede ki Kürt ve Arapların bir kısmını köle yapmış, bir kısmını da öldürmüş olsalar bile çoğunluk elbette ki kendi topraklarında ka