20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

[Nazilerin] Kitap Soykırımı - 1 -

 
1817'de Jena'da Pan-Germenist öğrenciler Wartburg Şatosu'nda büyük bir kitap yakma etkinliği düzenlemişti. Ama anlamlı fark şudur ki, orada söz konusu olan eserler gerçek değil temsiliydi, eski kağıttan defterlerin ilk sayfasına lanetlenen kitapların başlıkları elle yazılmıştı.
 
Ateşini kütüphanecilerin hazırladığı 10 Mayıs'taki yakma başladı, o sırada ''Alman kültürü için mücadele birliği" öğrenci derneklerine ülkeyi "Asyalı-Yahudi zehrinden" kurtarmayı hedefleyen talimatları veriyordu. Hermann Rauschning'e verdiği özel ifadelerde Führer şunu söylemişti: "Biz barbarız ve barbar olmak istiyoruz. Bu şerefli bir sıfat."  





Ama bu yalnızca bir yemdi. Diğer yandan, Hitler'in ağzından ateş püskürerek duyurduğu teatral kitap yakmalarla tam bir çelişki içinde, bütün Avrupa'da çok sayıda kütüphane (yalnızca Paris'teki Yahudi ve Slav cemaatlerinde iyi seçilmiş 352.000 kitap) özenle taşınacaktı.
 
İtfaiyeciler yakma yerine petrol döküp ateş yaktı. Yük arabaları kitapları getirdi ve öğrenciler çember oluşturup elden ele ateşin içine attı" (12 Mayıs 1933 tarihli Le Temps). L'Illustration: "Her yeni kitap kolisi ateşe atıldığında bir ses yazarın adını bağırarak söylüyor ve infaz hükmünü
duyuruyordu.
 
L'Illustration'un bir yandan 20 Mayıs'tan itibaren olaya fotoğraflarla birlikte tam bir sayfa ayırması ve aynı eylemlerin aynı birçok büyük şehirde meydana geldiğini ve Almanya' da "artık düşünme özgürlüğü diye bir şeyin kalmadığını" bildirmesi, diğer yandansa 1 Temmuz sayısında "Bedin' de hangi kitaplar yakıldı?" başlıklı bir tam sayfa yayınlaması ilginçtir. Çok daha ince elenmiş bu makalede birkaç küçük hata olsa da yazar, kitap yakılmasını İspanya ve Savonarola Engizisyonu'na benzeterek eleştirir.
 
Lakin, pek tanınmamış bir baron olan “Robert Fabre-Luce”, tazeliği derhal selamlamıştı: "Gülünç biçimde ruha karşı bir suçmuş gibi sunulan kitapların yakılması bence bilakis sağlıklı, soylu
ve dürüst olanlar için manevi bir yeniden doğuşun simgesidir."176 Sigmund Freud alaycı bir yorumla "Yalnızca kitaplarımız mı? Eskiden olsa bizi de kitaplarla birlikte yakarlardı" dedi. Joseph
Roth daha kekremsi bir tonda: "Biz, Yahudi kanı taşıyan Alman yazarları, yanan kitaplarımızın dumanının göğe yükseldiği bugünlerde, her şeyden önce mağlup olduğumuzu kabul etmeliyiz
[. ..] Biz Avrupa'yı savunanların ilk safındaydık ve ilk bizi feda ettiler."
 
10 Mayıs ile 21 Haziran arasında buna benzer otuz iman eylemi daha gerçekleşti. Bunun üzerine, dışarıda özellikle Voltaire, Einstein, Freud, Marx, Engels, Remarque'ın kitaplarını,Hitlerizm üzerine yapılmış ilk incelemeleri ve çeşitli Alman muhalefet dergilerini barındıran üç tane "Yakılan Kitaplar Kütüphanesi" kurulur.
 
Kitaplara yönelik katıksız bir misilleme eylemi tek bir kere oldu, o da sona doğru Napoli'de. Bir Alman askeri, Kraliyet Cemiyeti Kütüphanesi'ni boydan boya kat eden sokakta bir İtalyan
direnişçi tarafından öldürülür. Sonraki Pazar günü, 19 Eylül 1943'te, kamyonlarla petrol fıçıları yüklenmiş Brandkommando mangaları gelir. Kütüphaneye girer, okuma salonlarına ve zeminden
tavana kadar tüm raflara sakin sakin petrol döker, geri çekilirken teker teker bütün salonlara el bombaları atar ve itfaiyenin yaklaşmasını engeller. Ülkenin antik tarihine dair iki yüz bin
kitaplık hazine üç gün içinde kül ve dumana dönüşür. 1933'te yakılan kitapların ateşi daha yeni sönmüşken Goebbels büyük patırtıyla kitabı kutsar: "Kitap, Alman ruhunun silahı."
 
En alçakça propaganda edebiyatı sağlam ve rıza gösteren yapılar üzerinde yerleşti, kitapları yakılmaya mahkum edilmiş yazarların sistematik olarak temizlenmesinin ardında bıraktığı devasa boşluğu doldurmaya girişti.
 
İşgal edilmiş topraklardaki kütüphanelerden zorla kitap alımı hiç gecikmedi, üstelik daha da şiddetliydi ve şenlik havası yoktu.
 
1942 Sonbaharı'nda çıkarılan bir kararnameyle üniversite kütüphanelerine ellerindeki tüm eski eserleri ve tüm orijinal edisyonları işgalcilere vermeleri emredildi. Özellikle çağdaş olsun ya da olmasın Çek yazarların -Örneğin 15. yüzyılın reformcusu John Hus, Alois Erassek, şair
Victor Dieck-
eserleri aranıyordu. Yalnızca Çek ve Yahudi yazarların eserleri değil, İngiliz, Fransız ya da Rus yazarlardan yapılmış çeviriler de raflardan kaldırıldı; bunun sonucunda, duruma
maruz kalan dört yüz on bir kurumun kitaplarında ciddi bir eksilme oldu. Devlet Bakanı ve Protektoranın Reichskommissar'ı K. H. Frank bunu daha baştarİ ilan etmişti: "Çekler yalnızca işçi
ya da ırgat olarak hizmet etmek için vardır." Tıpkı Polonyalılar gibi.
 
Polonya'da 13 Aralık 1939'da Wartegau'nun Gauleiter'i tüm umumi ya da özel koleksiyonların beyan edilmesi emrini yayınladı. Bildirimde bulunur bulunmaz, koleksiyonlara el konuldu ve
Buchsammelstelle'nin emrine verildi, bir gün içinde uzmanlar, Bedin' de ya da Posen' de (Poznan'ın Almanca adı) kurulmasına karar verilen Polonyalı-olmayan bir kütüphaneye gönderilmek üzere, iki milyon eserin kaymağını ayırdı. Geri kalanlar kullanılmış kağıt olarak geri dönüşüme yollandı. Krakov' daki, Varşova' daki 102 kütüphane ve Polonya Parlamentosu'nun 38.000 güzel cildinin kaderi de bu oldu; Pelilin' deki piskoposluk arşivleri, 12. yüzyıldan kalma elyazmaları, şeker rafinerisinin fırınlarının ateşini besledi. Polonya vakası yağmalanan ülkeler arasında en vahimidir: Halk kütüphanelerindeki yaklaşık on altı milyon cildin yüzde yetmiş ila sekseni yok oldu, geri kalanlar bir arşivde toplanarak kimliğini kaybetti; matbaaların yarısı işsiz kaldı. 5 Kasım 1940 tarihli Verordnungsblatt'ın pişkin bir açıksözlülükle izah ettiği gibi, beş yıl boyunca "eğlence ve hoş vakit geçirme gibi ilkel ihtiyaçları karşılamak ve entelektüel çevrelerin dikkatini Alman-karşıtı bir duygunun gelişmesini teşvik edebilecek gizli
faaliyetlerden ve siyasal tartışmalardan uzaklaştırmak amacıyla" hiçbir yayına izin verilmedi (yine de bin iki yüz kadar yeni kitap kaçak yollardan yayımlanmayı başardı). Cinnetin sonu daha da fena oldu: Varşova Ayaklanması, görevi ve uzmanlığı kütüphane kundaklamak olan Brandkommando'ların harekatına neden oldu. 1944 Ekimi'nde Krasinski Kütüphanesi, başka kurumlardan koparılıp yeraltındaki beş katta toplanmış 15.- 18. yüzyıldan kalma tüm kitaplarıyla birlikte yok oldu. Göçmenlerin İsviçre' de uzun emeklerle biriktirdiği, Polonya'nın bağımsızlığını kazandığı 1918 yılının kutlu gününde kendi ülkelerine taşıdığı, ülkenin tarihiyle ilgili önemli bir kaynak olan Rapperswil Koleksiyonu da aynı şekilde. Yangın mangaları Ocak 1945'te Biblioteka Publiczna'yı da 300.000 cildiyle birlikte imha etti. Bu
arada Narodova Milli Kütüphanesi'nin kütüphanecileri, Alman memurların emri ve gözetiminde güvenli yere nakletmekle uğraştıkları 170.000 eserin de bizzat aynı memurlar tarafından
ateşe verildiğini gördü.
 
Slovenya' daki bütün kütüphaneler arındırıldı, Sloven dilinin kullanılması sabotaj eylemi olarak değerlendirildi. Belgrad' daki milli kütüphane dümdüz edildi, yüz binlerce Sırpça matbu ve
elyazması kitap kül edildi. Atina' da üniversitenin kitaplarının büyük kısmı yok oldu, üç Amerikan kolejinin kitapları da ısınmaya katkıda bulundu. Hasarın en hafif olduğu yer Hollanda'ydı. İşgalci, arzu edilmeyen kitapları ayıklamakla ve bir "zehir salonunda" izole etmekle yetindi: Chateaubriand'a istemsiz bir saygı duruşu.
 
Çarpıcı bir şekilde sahnelenen Germenleştirme en çiğ vandalizme benziyordu, Lev Tolstoy'un doğduğu ve yaşadığı müze-ev Yasnaja Polyana buna örnektir. Askerler evi altı hafta süreyle
işgal etti; Anna Karenina'nın yazarının bütün kitaplarını, elyazmalarını, hatta topraktan çıkardıkları naaşına kadar her şeyi yok etmekten başka bir işleri yoktu. Aynı kutsala saldırı Puşkin ve Çehov'un da payına düştü, müzisyenlerden hiç bahsetmedik bile. Tolstoy Müzesi'nin bir çalışanı birkaç kitap kurtarmak için yakılacak odun aramaya gitmeyi önerdiğinde, Schwartz adlı bir subaydan şu yanıtı aldı: "Bize odun ateşi lazım değil,sizin Tolstoy denen adamla ilişkisi olan her şeyi yakacağız." Görünen o ki, Almanlar'ın Rus kitaplarına duydukları saygı
onlardan mümkün olduğu kadar çabuk kurtulmalarına engeldi.213 Ya da ticari bir değeri olduğu belliyse, amirlerine gönderiyorlardı.Obersturmführer Doktor Forster'in tanıklığıyla: "Çarkoje Selo' da İmparator İskender'in sarayında [ ... ] 6-7 bin Fransızca cilt ve 5 binden fazla Rusça kitap ve elyazması barındıran bir kütüphaneye el konuldu [ .. . ] Ukrayna' daki Bilimler Akademisi'nin kütüphanesinde iyi hasat topladık; Fars edebiyatından, Çin edebiyatından, Abisinya' dan son derece nadir elyazması hazineler, Rusya ve Ukrayna'nın vakayinameleri, ilk Rus matbaacısı Ivan Fjodorov'un matbu kitapları [ .. . ] Karkov' daki Korolenko Kütüphanesi'nde binlerce lüks baskılı değerli kitap, el konularak Berlin'e gönderildi.Geri kalan her şey yok edildi."183 Emir erleri askeri araçların geçişini kolaylaştırmak için şehrin çamurlu ana caddesine kat kat ansiklopedi döşedi.

---

Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.  

https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme