CAN SIKINTISI ÜZERINE FELSEFI VE MODERN YAKLAŞIMLAR

 Can sıkıntısı, insanlık tarihi boyunca bireysel ve toplumsal bir mesele olarak tartışılmıştır. Bu duygu, yalnızca basit bir ruh hali değil, insanın varoluşsal sorularını ve anlam arayışını yansıtan derin bir olgudur. Tarihten modern zamana kadar uzanan bu kavram, felsefi analizlerle zenginleşmiş ve modern yaşamın etkileriyle dönüşüme uğramıştır. Makalenin Amacı   Bu makalede, can sıkıntısının tanımından başlayarak, felsefi yaklaşımlar, modern toplum üzerindeki etkileri ve çözüm önerileri detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Can Sıkıntısının Tanımı ve Doğası Can Sıkıntısı Nedir? Can sıkıntısı, genellikle bir şey yapma isteksizliği, yaşamın monotonluğu ya da bir amaçsızlık hissi olarak tanımlanır. Bu duygu, bireyin içinde bulunduğu çevresel koşullardan kaynaklanabilir ya da içsel bir huzursuzluğun dışavurumu olabilir. - Seneca ve Antik Dönem: Antik Yunan ve Roma döneminde düşünürler, insanın günlük yaşamının rutinlerinden kaynaklanan monotonluğa dikkat çekmişlerdir. Özellikl

Suat Derviş'den Emıle Zola'ya Selam

 

Klişe hikayeler “aslında her şey…” cümlesi ile başlar; benimkisi de aynen öyle başladı. D&R’nin ‘yeni çıkanlar’ kitaplığının en üst rafında, gözüme ‘siyah kapaklı’ bir kitap ilişti. Kitabın yazarı Suat Derviş; başlığı ise ‘Fukara Ölüsü’ydü.

 


Popüler kültürde ismini çok işittiğim ama okumanın bir türlü fırsat olmadığı bir yazardı Suat Derviş. Hayatta bir çok şeyin tesadüfler silsilesi olduğuna inanan biri olarak başıma çok güzel bir tesadüf denk geldi. Söz konusu kitabı yine söz konusu kitapçıdan aldıktan yaklaşık bir hafta gibi bir zaman sonra yazar hakkında yeni üye olduğum online bir dergide makale olarak gördüm. Makalenin oldukça akıcı olması ve yazarı çok iyi tanıtmasının yanında az önce belirttiğim raftan satın aldığım yeni kitabı – sıralı kitap listemi delerek- okumama teşvik verdi.

 

Fukara Ölüsü’ne geçmeden önce yazar Suat Derviş hakkında yeterli bilgiler vermenin en doğrusu olduğunu düşünüyorum.[1]

 

Suat Derviş İstanbul’da doğmuştur.Doğum tarihi konusunda karışıklık mevcuttur. Rastladığım kaynakların hemen hepsinde doğum yılı farklı verilmiş ve bu farklılığın yanlış kayıttan veya Suat Derviş’in bu konuda verdiği çelişkili bilgilerden kaynaklandığına dikkat çekilmiştir”[2] 

 

Peki neden bu çelişkili bilgileri vermiş olabilir? Elbette bir çok gerekçesi olabilmesine rağmen dönemin ‘kafa kağıtlarında ki kayıtlarında’  bir bilgi yer alması gerekiyordu. Ancak birçok kaynakta bu bilgiye rastlanılmadığı anlaşılıyor. Bu satırları yazan yazara göre bunun temel sebebi Suat Derviş’in yaşadığı dönem; Osmanlı devletinin yıkılışı, ikinci dünya savaşı, Kurtuluş savaşı, Cumhuriyet’in kuruluşu ve soğuk savaşa tanıklık! Daha açık bir şekilde belirtmek gerekiyorsa eğer: “kayıtların karışmış olması ihtimali oldukça yüksek” - Ki bu tahminin en büyük göstergelerinden biri yine 'tesadüf eseri' aynı kitapta yer alan "gizli nüfus" isimli öyküde geçen devletin kendi içinde ki kargaşası. Biraz zorlarsak şu yorum bile tatmin edici olabilir: 'Yazar burada sanki kendi kendisini anlatmış!'   

 


Bu spesifik durumun yazarın kendi yaşamını anlamamız açısından oldukça önemli bir örnek teşkil ettiğini belirtmem gerekir. Hatta yetmemiş isminin ailesi tarafından belirlenmesinin bile ayrı bir hikayesi var [3]

 

Osmanlı aristokrasisinden gelen yazar,  ilk eseri Alemdar gazetesinin edebiyat ekinde görüldüğünde 16 yaşındaydı; “Hezeyan” adlı bu mensur şiiri Alemdar gazetesine Suat Derviş’ten habersiz gönderen aile dostları ve komşusu Nâzım Hikmet’tir.

 

Hayatından atlayarak gidiyorum…

 

Konservatuar için ablasıyla birlikte Almanya’ya gider. Ancak sesi güzel olmadığı için ailesinden habersiz burayı bırakır ve gazeteciliğe başlar. Bu dönem de faşizmin yükselişine tanık olur. Hitler, iktidar yanlısı olmayan tüm basın organlarını kapatmaya başladığı için burada gazeteciliğe devam edemez. Babasının ölümü üzerine Türkiye’ye geri dönüş sağlar.

 Bu dönüşte profesyonel olarak ilk hikayeleri yazmaya başlar. Yaşamının bu evresini kendimce ‘yüksekseliş evresi’ olarak tanımlayabilirim. Neden? Çünkü öykülerinde ve hikayelerinde ki değişmeler asıl bu zamanlarda başlamış vaziyette.

Geleyim hayatında ki en önemli kısma..

1941 yılında Suat Derviş dördüncü evliliğini Türkiye Komünist Partisi (TKP) genel sekreteri Reşat Fuat Baraner ile yapmıştır. Baraner ile tanışmaları Yeni Edebiyat dergisi aracılığıyla olur. Suat Derviş, Süs ve Resimli Ay gibi dergilerdeki deneyimleriyle bu derginin yönetiminde yer alır. Aynı zamanda dergide eleştiri yazıları yazar.

 Yine hayatından atlayarak gidiyorum…

 Devlet tarafından eşiyle birlikte kara listeye alınır. Ve fazla sayıda kitabı yasaklanmaya başlar. - Ki ölümüne kadar da bu süreç bu şekilde devam eder. Ömrünün son zamanlarında gözlerinde ki  rahatsızlığa rağmen üç roman üzerinde çalışmış olmasına rağmen ömrü bu kitapları bitirmesine yetmedi. 

 Ve nihayet gelelim ‘Fukara Ölüsü’ kitabına…

 Suat Derviş’in İthaki yayınlarından çıkma 28 ayrı gazete yazısının derlendiği kitap, 1930-1941 yılları arısını kapsıyor. İşçiler, kent yoksulları, devlet memurları, lümpen proletarya, burjuvazi gibi bir çok sınıfsal katmanın yaşadıkları çileleri ve zorlukları müthiş çarpıcı öykülerle anlatıyor. Yetmiyor, birde üstüne kapitalist devletin nasıl da yozlaştığını gözler önüne seriyor.  Orhan Kemal,  Bereketli Topraklar Üzerinde isimli kitabını işçilere sesli bir şekilde sabaha kadar okuyunca  ‘bu kadar olur kardeş’ sözü gibi kitabın her sayfasında bir işçi kökenli olarak kulaklarımda çınladı. O kadar gerçekçi ki anlatılanlar; belki bir farika işçisini şaşırtmaz ama “modernleşen şehirliyi” oldukça şaşırtır! Bu yönüyle ‘Orhan Kemal’in kadın hali denilebilecek kadar güçlü ifade yeteneği mevcut suat Derviş’te’ desek abartmamış olurum.  

 Peki ‘Fukara Ölüsü’nü en iyi hangi hikaye anlatır diye sorarsanız hemen cevaplayalım.  Kesinlikle ve kesinlikle yine kitaba ismini veren Fukara Ölüsü!

 


Bu o kadar tesirli bir öykü ki Emıle Zola’nın Can yayınlarından çıkma ‘Nasıl Ölünür’ isimli kitabına sanki selam çakmış Suat Derviş. Eminim Zola, o dönem yaşasaydı Derviş’in selamını hemen alırdı!     



[1]Oldukça yeterli ve gayet doyurucu biyografi için bkz: Ecinniler dergisi sayı 2 – syf 140 - Suat Derviş’in Yaşamı ve Emine Romanındaki Varoluşçuluk Ekseninde Bugüne Yansıyan Söylemi -

 Pınar Özdemir

 [2] A.g.e.

[3] A.g.e.

---

Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.  

https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme