PYGMALİON ETKİSİ & BEKLENTİ / Berke Bozkurt
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Herkes için çocuğu
bir başkadır değil mi? Yaptığı en ufak bir hareket bile, anne ve babasını çok
heyecanlandırır. Genellikle herkes kendi çocuğunun, akranlarından çok daha
üstün olduğunu düşünür.
19. yüzyılın
sonlarında, William Von Osten isimli bir adam, sahip olduğu atın üstün zekâlı
olduğunu, buradan yola çıkarak hayvanların da insanlar gibi öğrenebildiğini
iddia ediyordu. ‘‘Clever Hans’’ yani ‘‘Zeki Hans’’ adını verdiği bir at,
sorulan sorulara %90 oranında doğru cevaplar vermekteydi. Hans toplama, çıkarma,
bölme gibi işlemleri yapabiliyor, kendisine o günün tarihi ya da saati
sorulduğunda, ön ayaklarını yere vurarak tam olarak doğru cevap veriyordu.
Üstelik Hans, Almanca yazılı soruları okuyup anlayabiliyordu. O dönemin
fenomeni haline gelmişti bu at. İnsanlar bu atı görebilmek için ülkenin dört
bir yanından akın etmekteydiler. Haliyle bu durum, bilim insanlarının da
dikkatini çekmişti.
Bilim insanları
konuya şüpheyle yaklaşarak ilk önce sahibinin hile yaptığını düşündüler. Hans’ı
sayısız teste tabi tuttular. Yine de herhangi bir sahtekârlığa rastlanmadı.
Çünkü Hans, sahibi Von Osten olmasa bile başkalarının sorduğu sorulara da doğru
cevap verebilmekteydi. Artık herkes atın zeki olduğuna inanmak üzereydi. Fakat
bir gün Oskar Pfungst adında bir psikolog, Hans’ı incelerken bir gariplik fark
etti. Öncelikle at gözlükleri takıldığında ya da sorular bir perdenin
arkasından sorulduğunda hiçbir soruya cevap veremiyordu. İkincisi ise at,
yalnızca soruyu soran kişi cevabı biliyorsa doğru cevap verebiliyordu. Bu
gözlemlere dayanan Pfungst şu çıkarımı yaptı: At herhangi bir zeka belirtisi
göstermiyor ya da herhangi bir hesaplama yapmıyordu. Ama bu atın sahibinin hile
yaptığı anlamına da gelmemekteydi. Hans isimli bu at, insanların vücut dilini
inanılmaz derecede doğru bir şekilde okumayı öğrenmişti. Adeta bir poker
oyuncusu gibi ona soru soran kişideki küçücük bir jest ya da mimik
değişimlerini fark edebiliyordu.
Mesela Hans’a 3+5
işlemi sorulduğunda ayağını yere vurmaya başlıyor ve 8’e geldiğinde soruyu
soran kişi ister istemez bir tepki veriyordu. Bu kişi ya gözlerini kırpıyor ya
da başını öne eğiyordu ve at da bunu görerek duruyordu. Perdenin arkasından
doğru cevabı verememe sebebi de buydu.
Hans’ın sahibi 1909
yılında hayatını kaybettiğinde, Clever Hans efsanesi de sona erdi. Elbette
Hans’ın da hakkını teslim etmekle birlikte sahibinin, atına duyduğu beklenti
onu bu hale getirmişti. Peki bu, insanlarda da bu şekilde mi işliyor?
Yapılan araştırmalar
sonucunda cevap bulundu ve adına da ‘‘Pygmalion Etkisi’’ dendi. Pygmalion, bir
Antik Yunan hikâyesidir. Bir heykeltıraşın yaptığı kadın heykeline âşık
olmasını anlatır. Bir insana âşık olamayan Pygmalion, Afrodit’e yalvarır ve
heykel aynı formda bir kadına dönüşür. Heykeltıraş, heykeliyle evlenerek bir de
çocuk sahibi olur. Burada Pygmalion’un heykeline duyduğu takıntı, heykelin
canlanmasına vesile olmuştur. Bu nedenle beklentilerin hayata geçmesi için
kullanılan bir metafor haline gelmiştir.
Bu etkiyi hayatımızın
her alanında görebiliriz. Okullarda, şirketlerde, ailelerde… Beklentilerimizin
nelere yol açtığını anladığımızda, yüksek beklentilerimizin olmasının da ne
kadar büyük faydaları olabileceğini daha iyi idrak edebiliriz.
1948’de Sosyolog
Robert Merton, bu etkiyle ilgili araştırmasını yayımlamış ve Pygmalion Etkisini
şu şekilde tanımlamıştır:
‘‘Zaman içinde gerçeğe dönüşen inanışlar.’’
Tarih boyunca
psikologlar ve filozoflar bu konuyu tartışıp yorumlar yapmıştır. Örneğin
Jacques Bossuet:
‘‘Zayıflıkların en büyüğü, zayıf görünmekten aşırı korku
duymaktır.’’ demiştir.
Sigmund Freud’un da bir cümlesi buna işaret ediyor:
‘‘Bir insan ailede ebeveynlerinin en değerli çocuğuysa, bu
his hayatının tamamına yayılır ve başarılı olan insanların çoğuna akarsanız bu
hikâyeyi görürsünüz.’’
Bu etkiyle ilgili
ilk ciddi çalışma 1968 yılında Robert Rosenthal ve Lenore Jacobson tarafından
yapılmıştır.
Rosenthal ve Jacobson
bir ilkokulda öğrenciler üzerinde IQ testi yapar ve öğretmenlere, öğrencilerin
%20’sinin üstün zekâ potansiyeline sahip olduğunu söyleyip, çocukların isimlerini
verir. Diğer çocukların seviyeleri etik nedenler sebebiyle verilmemiştir.
Aslında, öğretmenlere verilen isimler çocuklar arasından tamamen rastgele
seçilmiştir. Fakat öğretmenler, bu öğrencilerin üstün zekalı olduğu bilgisini
almıştır. Gerçekte öğrenciler arasındaki tek fark, öğretmenlerinin kendilerine
olan beklentileri… Deney sonucunda öğrencilere tekrar IQ testi yapılmıştır. Tüm
öğrencilerde gelişme görülürken, isimleri verilen öğrencilerin test sonucunda
sıra dışı bir artış gözlemlenmiştir. Çok daha yüksek performans göstermeye
başlamışlardır.
Yine Rostenthal, bu
çalışmayı yürütmeden önce, kobay fareleriyle bir çalışma yürütmüştür. Bir
öğrenci grubuna iki grup fare verilmiştir. Bir grup farenin yavaş öğrendiğini,
diğer grubun ise çok daha hızlı öğrendiğini söylenmiştir. Yine fareler aslında
tamamen rastgele seçilmiştir. Sonuçta yine, öğrencilerin daha iyi olduğunu
düşündükleri fareler, bir süre sonra labirentten kolayca çıkabilirken,
diğerleri ise labirentte kaybolmuştur. Bu deneylerin sonucunda Rosenthal şöyle
bir gözlemde bulunmuştur:
Öğretmenler bu
öğrencilere karşı ister istemez daha sıcak ve arkadaşça davranıyorlardı. Bu
öğrencilere daha fazla zaman ayırıp, daha fazla yardım ediyordu. Ders sırasında
daha çok söz hakkı verip, hataları ile ilgili geri bildirimleri de daha
yapıcıydı. Ve bunları tamamen bilinçsiz şekilde, tepkisel olarak
yapmaktaydılar.
Bu etkiyi aslında
hayatımızda nereye bakarsak bakalım görebiliyoruz. Mesela yöneticiler,
şirketlerinde potansiyelinin daha yüksek olduğunu düşündüğü birine ister
istemez yapabileceğinden daha yüksek sorumluluklar yükler ve beklentilerini
yükseltir. Böylece bu kişi için kendini geliştirme olanakları sağlar. Kendini
geliştirdikçe, ona olan beklentiler de artar ve ‘‘Pozitif Geribildirim Döngüsü’’
adı verilen bir olgu ortaya çıkar. Bu olguda, bir insana daha iyisini
yapabileceğini söylediğinizde, o da potansiyelini zorlayıp daha iyisini
yapmaktadır.
Pygmalion Etkisi bize
şunu söyler; gerçeklik subjektiftir ve bu gerçekliği ailemiz, arkadaşlarımız ve
toplum manipüle edebilir. Başarılarımız, düşünce biçimimiz, davranışlarımız ve
kendimizle ilgili algımızı çevremizdeki insanlar etkiler. Bu kişilerin bizden
beklentilerine göre şekilleniyoruz. Elbette şunu da anlamak lazım ki Pygmalion
Etkisi, bize herkesin her şeyi yapabileceğini söylemiyor. Fiziksel ya da
zihinsel olarak yetersiz kişilerden aşırı yüksek beklentilerimiz olduğunda, o
kişiyi strese sokup, tamamen tersi bir etki yaratabiliriz.
Bu etki mistik bir durum ya da kişisel gelişim zırvası değildir. Birinin potansiyelini görebilir, onlara yapabilecekleri konusunda destek olur ve yönlendirirsek, gerçek potansiyelini ortaya çıkarma konusunda olanak sağlayabiliriz. Unutulmamalıdır ki, beklenti her şeydir…
--------------
Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için bize #askıdakultursanat ile bir bilet ısmarlar mısınız?
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder