İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Orhan Veli
Medeniyetlerin beşiği sayılabilecek bir yere geldiniz şimdi:
“SultanAhmet meydanı” Bu meydanın çevresine biraz dikkatlice baktığınızda sur
parçaları göreceksiniz. Bu parçalar buranın asıl adını veren Hipodrom
meydanının isminin verilme sebebi. Hipodrom meydanı, günümüzde de kullanılan at
yarışlarının yapıldığı yer anlamında kullanılmış. Çok geniş ve çevresi iki sur
ile kaplı bir stadyum gibiymiş burası. Meydanda önce Roma imparatoru sonra
Doğru Roma imparatorunun eğlenceleri, kutlamaları yapılırmış. Fetihlerden dönen
ordu kutlamalarını burada yaparmış. At yarışları, gladyatörlerin savaşları ve
hatta bir seferinde meydanın içinin su ile doldurulup savaş gemilerinin, burada
bir birleri ile savaştırıldıkları söylenir. Roma döneminde bu meydan,
kutlamaların yanında isyanlara da sebebiyet verdi. Doğu Roma’nın yıkılışına
yakın bir dönemde Nika Ayaklanması ile bilinen bir ayaklanma gerçekleşti. Bu
ayaklanmada 30.000 kişi kılıçtan geçirildi. Özellikle bu dönemden sonra bir çok
kaynaklara göre 2 ayrı saray yıkılıp baştan yapılmasına rağmen güvenlik gereği
hiçbir yer ile bağlantı kurulmaması için imparatorun sarayı ile meydan arasına
güvenli ve gizli bir geçit yapıldığı biliniyor. Meydanın ortasında fetihlerden
getirilen bir çok eser mevcuttu. Ki bu geleneği Mısır’ı işgal eden Yavuz Sultan
Selim’de gerçekleştirdi. Bizans döneminden kalma iki eser burada meydanın
ortasındadır. Hipodrom meydanının çevresinde ki surların taşları büyük İstanbul
depreminde yıkılmış, İstanbul işgali sonrası da Topkapı Sarayı’nın yapımında kullanılmıştır.
Meydanın ortasına yakın bir bölümde Alman çeşmesi bulunmakta. Gayet şatafatlı
bir şekilde olan Alman çeşmesi 19.y.y.’ın sonlarına doğru Alman imparatoru
tarafından Osmanlı Alman kardeşlik
anlaşması sonrasında tarafımıza hediye olarak yaptırıldı. Meydanın solunda
Ayasofya bulunmakta. Camii, Klise tartışmasının yanında mimarisi çok eskilere
dayandığı bilinmekte. Meydanın yarım saat yürüme mesafesi uzaklığında ki küçük
Ayasofya’nın 1.Dünya Savaşı sırasında savaş mühimmatları ve ahır olarak kullanıldığı
bilinmekte. Bu açıdan bakılınca Camii’lerin ahır olarak kullanıldığı
gerçeğinden hiçbir farkının olmadığını belirtmek gerekir. Büyük Ayasofya’ya
geldiğimiz zaman bu ayrı bir dosya konusu olmakla birlikte her iktidarın
kendine göre bu durumu yorumlaması sebebiyle en sonunda müze olarak kalmasına
neden olmuş. Ancak yine de yeri gelmişken Ayasofya hakkında birkaç kelime etmek
gerekiyor: “Dönemin Hıristiyan inanışının
başkenti ve en güçlü devleti Roma imparatorluğu kabul edilmekteydi. Ve
bu devletin de meydanı yani hegomanyasının temsil edildiği simge bölgesi
SultanAhmet meydanıydı (o zaman ki adı Hipodrom meydanı elbette) Bu meydanın en
önemli yapıtlarından bir tanesi ise neredeyse Hıristiyanlığın kabesi
sayılabilecek, en eski kiliselerden bir tanesi mevcuttu: Ayasofya. Dolayısıyla
Ayasofya’yı almak demek Dünya’nın diğer ülkelerine ders vermek demekti. Bu o
döneme göre gerekli bir hamleydi. Ayasofya’nın tarihi de taşıdığı siyasi
içeriğiyle birlikte karışıktır. Ancak bunu da diğer detayların yanında daha sonra
ki yazılardan birinde bahsedeceğim. Şimdi meydanda yürümeye devam edelim.
Meydanın sağında şimdi maliye olarak kullanılan Osmanlı döneminin defterdarlığı
mevcut. Defterdarlık deyip geçmeyin lütfen. O zamanlar kim ne yapar ne ederse
burada ki kayıtlardan anlaşılıyor. Aslında bu defterdarlık daha önceleri
Pargalı Damat İbrahim Paşa’nın konağının devamı. Başlangıcı ise şimdilerde Türk
ve İslam eserleri Müzesi olarak kullanılıyor. Müze kart ile rahatlıkla içini
gezebilirsiniz. Klasik müzelerin yanında birde iki özellik var ki bu durum
diğer müzelerden kendini ayırıyor: 1 – Hipodrom meydanının surlarından nadide
bir şekilde sağlam kalanlarından bir tanesi burada. 2- Kanuni’nin dikmiş olduğu
Çınar ağacı konağın orta yerinde halen ayakta bir tanık olarak duruyor. Müzeden
çıktıktan sonra buranın tam karşısında yer alan üç başlı yılan heykeli bizi
karşılıyor. Meydanın ortasında kalan bu heykelin baş kısımlarının altından
olduğu söylenmekte. Ancak Evliya Çelebi’nin anlattığına göre bir yeniçeri
isyanında yılan heykelinin tepesine tırmanan bir asker, yılanın kafasını bir
kılıç darbesiyle düşürdü. Yılan kafalarından bir tanesini de İstanbul Arkeoloji
müzesinde görebiliyoruz. Meydanın sonundan sola döndüğümüz zaman ufak bir
yokuştan aşağıya inip sağ tarafta bir halıcı çarşısına benzeyen ufak bir çarşı
bizi karşılar. Bu çarşının içinde mozaik müzesi bulunmakta. Burada sadece Doğu
Roma imparatorluğunun Hipodrom meydanında bulunan az önce bahsettiğim 2
sarayından bir tanesinin üstünde bulunan mozaik taşları sergilenmekte. Burası
küçük ama çok iyi resimlerin sergilendiği bir yer. Buradan Arkeoloji müzesine
Mimar Sinan’ın eşine yaptırdığı şimdilerde özel sergi salonu gibi kullanılan
bir hamam bulunmakta. Alışılmışın dışında, içinde oda içinde odalar mevcut.
Dışarıdan çok küçük gibi gözüken bu yer içinin nasıl bu kadar geniş olduğunu
düşünüp hayret edebilirsiniz. Hamamın kapısından sağ tarafa dönünce de meydana
adını veren SultanAhmet camii bulunmakta. Özellikle iç mimarisini incelemenizi
tavsiye ederken, yine detaylı bir anlatımda buranın tarihinde bahsedeceğimi
belirtmekte yarar var. SultanAhmet meydanının sol tarafına dönecek olursak eğer
burada Fatih’in yaptırdığı Topkapı sarayı ve onun yanında da İstanbul Arkeoloji
müzesi bulunmakta. Her ikisi de sadece bir değil bir çok makaleye konu
olabilecek kadar geniş bir yer olmakla birlikte Topkapı sarayı’nın sünnetlik
salonunun hemen yanında yer alan balkondan İstanbul Boğaz manzarasını
izlemenizi tavsiye ederim. Yine İstanbul Arkeoloji müzesi de 4 ayrı çok büyük
binadan oluştuğunu belirtmekte yarar var. Ki ben sadece ikisini bitirebildim.
Sultan Ahmet Meydanının hemen altı Ahırkapı denilen ağırlıklı olarak çingene
kardeşlerimizin yaşadığı bir bölge. İstanbul surlarının kapılarından birisinin
bulunduğu bu yerin hemen dibinde dışarıdan gelen misafirlerin atları için
ahırlar bulunmaktaymış.Bu atlara o bölgede yaşayan çingeneler bakarmış.
Dolayısıyla buranın ismi Ahır-kapı olarak kalmış. Salaş balıkçı lokantalarının
yanında samimi dostluklarında bulunabileceği bir yer bu mahalle. Ama Ahırkapı
şenliklerinde pek gitmeniz tavsiye olmaz. Çünkü turizmin hareketlendiği
zamanlar olan bu zamanlar insanların bolca kazıklandığı zamanlar içinde yer alıyor.
SultanAhmet’den çıkıp Laleli’ye doğru giderseniz Çemberlitaş’a gelmeden
Yeniçeri caddesinden yürümeye başlarsınız. Çevrenizde bir çok camiinin yanında
aynı zamanda bir çok mezarlıkta dikkatinizi çekecektir. Bölgenin özellikle
Osmanlı’nın yükseliş dönemine kadar mezarlık bölgesi olduğunu unutmamak
gerekiyor. Biraz sonra Eminönü Mısır çarşısının bir kapısının önünden de
geçeceğiz ama ondan önce bir mezarlığa uğramamız gerekiyor. Şeyh Bedreddin’in
mezarlığı. O kadar bürokratın şatafatlı mezarlığı içinde sadeliği ile dikkat
çeken mezarlık. Ömrünü halkların kardeşliği için adamış, üç defa Osmanlı ile
savaşmış, bunun ikisini kazanmış, birisinde de karşılığını canı ile ödemiş bir
kişinin mezarlığı burası. 1960’larda torunları mezarlığını buraya nakletmişler.
Misafiri çok Bedreddin’in. Gelen geçen ona uğruyor ilk fırsatta. Şimdi sizi
burada bırakıyorum. Biraz “isyanı düşünün. İsyanları. Atalarımız neler
yapmışlar bir onu düşünün. Birde verilen bedelleri..”
Bedreddin yiğitleri şehzade ordusunun karşısına
çıktılar.
Dikişsiz ak libaslı
baş açık
yalınayak ve yalın kılıçtılar.
Mübalağa cenk olundu.
Aydının Türk köylüleri,
Sakızlı Rum gemiciler,
Yahudi esnafları,
On bin mülhid yoldaşı Börklüce Mustafa’nın
düşman ormanına on bin balta gibi daldı.
Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yarin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek için…
On binler verdi sekiz binini…
Yenildiler.
Yenenler, yenilenlerin
dikişsiz, ak gömleğinde sildiler
kılıçlarının kanını.
Nazım Hikmet
Sonra ki yazımda tarihi yarım adayı gezmeye devam edeceğiz…
Hoşça kalın..
---
Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.
https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz
Yorumlar
Yorum Gönder