Kayıtlar

istanbul etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

TÜYAP İSTANBUL ULUSLARARASI KİTAP FUARI 2023: KİTAP TUTKUNLARININ BULUŞMA NOKTASI

Resim
                                                                      Fotoğraf: Pinterest Türkiye'nin en büyük kitap etkinliklerinden biri olan TÜYAP İstanbul Uluslararası Kitap Fuarı, kitap tutkunlarını heyecanlandırmaya ve bir araya getirmeye hazırlanıyor. Bu büyük etkinlik, her yıl yüz binlerce kitapseveri İstanbul'un kalbinde buluştururken, kitap dünyasının en önemli lansmanlarına ev sahipliği yapma gururunu taşıyor. Kitap severler için gerçek bir cennet olan bu etkinlik, yeni kitaplar, tanınmış yazarlar ve edebiyatın büyülü dünyasını bir araya getiriyor. TÜYAP Kitap Fuarı'nın 40. yılı, 28 Ekim - 5 Kasım 2023 tarihleri arasında kutlanacak. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da fuarın başlangıcı büyük bir heyecanla bekleniyor. Kitapseverler, bu dönemde en yeni kitapları keşfetme fırsatına sahip olacak ve sevdikleri yazarlarla buluşma imkanı yakalayacaklar. Ayrıca, fuarın sunduğu etkinlikler, söyleşiler ve atölyelerle kitap tutkunları için unutulmaz bir deneyim sunacak. TÜYA

ZAMANSIZ ŞEHİR: İSTANBUL / BESTE ZORLU

Resim
      Her şehir başka bir hikayedir ama İstanbul başlı başına salt bir kara kutudur. Koskoca imparatorları başkent düşüncelerine sürükleyen, üzerinden atlıları, denizinden kalyonları geçirmiş bir kocakarı, İstanbul. Hepimiz istesek de istemesek de ya bir parçası olmuşuz ya da fısıltısıyla bizi sırılsıklam eden bu tepeye vurulmuşuz.     Tabii, bir vakitler o henüz bu kadar yaşlı bir kadın değilken, arsız bir kokona gibi, nice süsleri takmış takıştırmış boynuna. Sanmayınki yalnız şimdilerde onun kalbine kurulmuş kahvehaneler, restoranlar, meyhaneler olduğunu. Nicesi eskimiş, kimisi zamanın içinde kaybolup gitmiş, kimi kaderin sillesini yemiş mekanlara ev sahipliği yaparmış İstanbul.     Bir kısmı kitaplara, filmlere, dizilere konu olmuş da hikayesini anlatabilmiş. Ama bazıları varmış ki onlar doğuştan şanssızmış. Bazen usulca geçmişiz yanlarından da tanımamışız, bazen zaten hep burada deyip bozuk bir oyuncak gibi kenara fırlatmışız. İşte şimdi ben de bu sessiz tanıklara kul

PARADOKS İÇİNDE SIKIŞMIŞ TABLO

Resim
    Kitapdedektifiyiz.com ’da yayınlanan “ İkitablonun gücü !” başlıklı yazıyı okuyanlar “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosu için yazılmış aşağıdaki alıntıyı hatırlayacaktır:   “Osman Hamdi’nin İstibdat döneminde II. Abdülhamid ile çalıştığı bir sır değil. Hatta bazı çevreler tarafından Yıldız Sarayı'ndan hiç çıkmadığına dair eleştiriler alıyor. Yetmiyor, bu konuda yakın çevresine yazdığı mektuplarda alttan alta rahatsızlığını dile getiriyor. Ancak aynı Hamdi, Hürriyet devrimi gerçekleştikten hemen sonra özgürlüğe kavuştuğuna dair de yine yakın çevresine mektuplar yazıyor. Bir de üstüne başkarakterin Osman Hamdi olarak tasvir edilmesi eklenince “o tamburun şekli boşuna değil” diyesi geliyor insanın.”        Geçen hafta Pera Müzesinde gerçekleştirdiğim gezi bu düşünce üzerine tekrar düşünmeme yol açtı; tabloya alternatif bir yorum olamaz mı?      Bu satırlar, değişen düşünce ve birikimden ziyade, var olan bilgi birikiminize ek sağlamayı hedefliyor. Yazı, tabloya bir tersten oku

Bu şehrin sokakları çoktur / İstanbul gezi rehberi (3)

Resim
Bu şehirde yağmur altında dolaşılır Limandaki mavnalara bakıp Şarkılar mırıldanılır geceleri. Bu şehrin sokakları çoktur, Binlerce insan gelir gider sokaklarında.. Her akşam çayımı getiren Ve bir Beyaz Rus olmasına rağmen Hoşuma giden garson kadın bu şehirdedir. Orhan Veli Kanık Şeyh Bedreddin’in mezarlığından çıktığımızda, Türk ocağının kapısından sağ tarafa dönüyoruz. Bu sefer Sultan Ahmet’e değil daha yukarıya doğru yürüyoruz. Hafif rampa bizi biraz zorluyor. Bulunduğumuz yolun sağ tarafından tarihi bir çok camiinin yanında bürokratlara ait olduğu belli olan irili ufaklı mezarlıklar mevcut. Neden diye aklınızı kurcalayabilir. Hemen açıklamasını yapmak gerekir. Burası Doğu Roma zamanından Osmanlı’nın son dönemlerine yakın bir döneme kadar mezarlık olarak kullanılıyordu. Kıyaslamak amacıyla şöyle bir benzetme yapayım: “Günümüzün Zincirlikuyu mezarlığı” gibi. Ancak o zamandan bu zamana bu kadar mezarlık kalmış vaziyette. Bunun yanında sağ tarafta sıradan diyebileceğim

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı / İstanbul gezi rehberi (2)

Resim
  İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;  Serin serin Kapalıçarşı  Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa  Güvercin dolu avlular  Çekiç sesleri geliyor doklardan  Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;  İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.                                            Orhan Veli Medeniyetlerin beşiği sayılabilecek bir yere geldiniz şimdi: “SultanAhmet meydanı” Bu meydanın çevresine biraz dikkatlice baktığınızda sur parçaları göreceksiniz. Bu parçalar buranın asıl adını veren Hipodrom meydanının isminin verilme sebebi. Hipodrom meydanı, günümüzde de kullanılan at yarışlarının yapıldığı yer anlamında kullanılmış. Çok geniş ve çevresi iki sur ile kaplı bir stadyum gibiymiş burası. Meydanda önce Roma imparatoru sonra Doğru Roma imparatorunun eğlenceleri, kutlamaları yapılırmış. Fetihlerden dönen ordu kutlamalarını burada yaparmış. At yarışları, gladyatörlerin savaşları ve hatta bir seferinde meydanın içinin su ile doldurulup savaş gemilerinin, burada

kim var imiş biz İstanbul'da yoğ iken / İstanbul gezi rehberi (1)

Resim
                                                                                                                                                                                      Fotoğraf: CNNTÜRK                                                      Sual eylen bizden evvel gelene. kim var imiş biz buralarda yoğ iken                                                                                                                                             Yunus Emre Kıtalar arası şehirler kaç tane diye düşündünüz mü hiç? İlk akla İstanbul gelir şüphesiz. Belki de sonra Çanakkale… Konuya hakim olanlar da sıralamaya devam ederler: Atyrau (Kazakistan) , Orenburg (Rusya), Süveyş (Mısır). Konuya hakim olun yahut olmayın İstanbul’un içinden boğaz geçen tek şehir olduğu aklımızdan çıkarmamız gerekiyor. Sondan söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. Bu şehri tanımak için İstanbul Arkeoloji müzesini gezmeniz lazım. Öyle ki, şehrin şehir değil de sadece balıkçı köylerinden ibaret oldu

Ne güzel şey hatırlamak seni

Resim
Çizgi filmleri çocukluğumdan beri izleyen birisi olarak, insanın hayal gücünü oldukça geliştirdiğini biliyorum. Hatta bunun yanında reklam izleyen çocukların da hayal gücünün gelişkin olduğuna dair kanıtlar mevcut. Bu durum hakkında kesin konuşabiliriz. Çünkü, bir çok ülkede yapılan araştırmalar yahut anket sonuçları bu konuda hem fikir. Bunun yanında elbette ki çizgi filmler, izleyicisine bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Katılırsın ama katılmazsın fark etmez. Bu noktada oyuncakların durumuna çok benzerlik gösterir çizgi filmler. Hitler, iktidara gelmeden hemen önce Alman çocuklarına bir çok propaganda amaçlı oyuncak dağıtmıştı. Hatta bu oyuncakların kopyalarını İstanbul Oyuncak Müzesi’nde görebilirsiniz.  Oyuncaklarla Hitler, resmi geçit töreninde törenden bir kesit daha...  Hitler'in oyuncaklar ile Berlin'de kitapları yakma anı   Yahut, anarşist düşünceye sahip olduğu bilinen Belçikalı karikatürist Pierre Culliford’un yarattığı şirinler çizgi dizisi de

Sulukule, o zamanın olayı şimdinin günceli

Resim
Az önce, 3 Haziran 2012 yılında yapmış olduğum bir röportaj ile karşılaştım. Şimdi bakıyorum da bu röportaj sanki sadece Romanları değil de Anadolu'nun güzel halklarının da "en azından şimdi ki" duygularını yansıtıyormuş. O açıdan güncel gibi hissettirdi bana kendini. Baştan uyarayım biraz uzun olan bu röportajı okurken biraz da olsun hüzünlenerek okuyabilirsiniz.  Not: O zaman yapılan tüm anlatım bozuklukları ve noktalama hatalarını olduğu gibi korunarak yayınladım.  ************************************************************************ Azınlık denilince ilk akla gelenlerden bir tanesidir Romanlar. Hatta bu durumu ülkenin zenginlikleri arasında gösterir devlet. Ancak aynı devlet ayrımcılık yapmaya başlayınca akılda soru işaretleri bırakır, “samimiyet” konusunda. Bu durum öyle bir durumdur ki, bir taraftan Romanları evlerinden eder öbür taraftan da bu durumu meşrulaştırmak için çeşitli yalanlar uydurur. Bu “gerçeğe” örnek çoktur. Mesela bunlardan bir t

Haydarpaşa garında 1941 baharında saat on beş

Resim
Haydarpaşa garında 1941 baharında saat on beş. Merdivenlerin üstünde güneş yorgunluk ve telaş. Bir adam merdivenlerde duruyor bir şeyler düşünerek. Zayıf. Korkak. Burnu sivri ve uzun yanaklarının üstü çopur. Merdivenlerdeki adam — Galip Usta — Nazım Hikmet – Memleketimden İnsan Manzaraları Haydarpaşa garı, sayısız buluşmalara, sayısız ayrılıklara, sayısız mutluluklara, sayısız hasretlere  sebep olan bir yer-di dersem yanlış olmaz. Hayatın kendisiydi Haydarpaşa. Aynı başka tren garları gibi. Bir taraftan iki sevgilinin bir birine kavuşmasını sağlarken, diğer taraftan anne babası ile ayrılmak zorunda kalanları da ağırlamıştı. Yetmemiş, bazen cenazeleri de cenaze sahiplerine ulaştırırken aynı anda mektuplarda buradan ulaşmıştı. Haydarpaşa, bu konuda tek değildi. Başka istasyonlarda böyleydi.  Ancak konu geldiği için söylemeden edemeyeceğim: Haydarpaşa’nın yeri başkaydı. Her ne kadar Osmanlı’nın ilk tren istasyonu  İzmir Alsancak tren istasyonu olsa da… Mesela aklıma ilk gelen,