Az önce, 3 Haziran 2012 yılında yapmış olduğum bir röportaj ile karşılaştım. Şimdi bakıyorum da bu röportaj sanki sadece Romanları değil de Anadolu'nun güzel halklarının da "en azından şimdi ki" duygularını yansıtıyormuş. O açıdan güncel gibi hissettirdi bana kendini. Baştan uyarayım biraz uzun olan bu röportajı okurken biraz da olsun hüzünlenerek okuyabilirsiniz.
Not: O zaman yapılan tüm anlatım bozuklukları ve noktalama hatalarını olduğu gibi korunarak yayınladım.
************************************************************************
Azınlık denilince ilk akla gelenlerden bir tanesidir Romanlar. Hatta
bu durumu ülkenin zenginlikleri arasında gösterir devlet. Ancak aynı
devlet ayrımcılık yapmaya başlayınca akılda soru işaretleri bırakır,
“samimiyet” konusunda.
Bu durum öyle bir durumdur ki, bir taraftan
Romanları evlerinden eder öbür taraftan da bu durumu meşrulaştırmak
için çeşitli yalanlar uydurur.
Bu “gerçeğe” örnek çoktur. Mesela bunlardan bir tanesi de “Sulukule'nin kentsel dönüşüm projesi kapsamında yok edilmesidir.”
Her
ne kadar burjuva basın bu durum hakkında “sermaye'nin işlerine
karışmamak açısından” pek fazla durmasa da, yaşanan süreci daha yakından
görmek için “
çalıştığım gazeteyi temsilen” Çarşamba günü sulukule'ye
gittim. Ve Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği
Başkanı Şükrü Pündük ile İstanbul Kentsel dönüşüm projesi çerçevesinde
Sulukule'de yapılan yıkımlar hakkında ufak bir sohbet yaptım.
Ama
bu sohbetten 1,5 yıl kadar önce yaptığım aynı konulu röportajı (ki bu
röportaj sırasında Sulukule'de kazı çalışmaları yeni başlamıştı) , konu
hakkında gelinen süreçleri göz önünde bulundurmak açısından önden
paylaşmakta yarar görüyorum:
Sulukule' de dakikalar
Bugün,
Sulukule'ye gittim. Açık söylüyorum yolunu bile bilmiyordum.
İnternet'ten araştırdım. Yalnız elle tutulur bir şey bulamadım. Ama
"Topkapı" yakınlarında sur içinde olduğunu öğrendim. Her ne kadar aynı
şehirde olsak da ulaşım yolunu bilmememden kaynaklı zor oldu. Ama
sonunda bir şekilde ulaştım...
Açıkçası böyle tahmin etmemiştim
Sulukule' yi.Bir kaç tane ev haricinde başka hiç ev yoktu. Bu durumu
görünce "çok geç kalmışım" üzüntüsünün yanınında her tarafı şantiye
görünce "bu resmen ırkçılık, kim kıydı onlara?" düşüncesi almıştı
beni... Nereye gideceğimi şaşırdım. Moralim müthiş bozulmuştu ki...
Tam o sırada karşıdan gelen romanları görünce içime su serpildi.
Yoluma devam ettim...
Mahallenin
başı gözükmeye başladıkça kendimi Adana'daki sokakta top oynayan
çocukların olduğu, mahallelinin dışarıda oturduğu, bir birine laf atan
kişilerin olduğu en fazla 5 dakika küs kaldıkları ve trakya' dan aşine
olduğum sonu "bea" lı biten sözlerle konuşulan o samimi mahalle ortamı
hem özlediğimi anladım. Hem de İstanbul gibi karşı komşusuna dahi
"günaydın" dahi demeyen o metropol şehrinde, bu samimiyeti görmek beni
nasıl mutlu etti anlatamam.
Sonra bir kahveye yanaşıp "Sulukule Roman Derneği" ni sordum. Aslında bu soru basit bir soruydu ama ufakta bir testide .
Bir
yabancı onların derneğini soruyor. Acaba nasıl tepki verecekler diye
aklımdan geçerken. Öyle samimi cevap verdi ki... Aklımda hiç bir soru
işareti kalmadı. Kendi kendime "tamam"dedim. O samimiyeti hissettim o
an...
Sonra kendimi derneğin içinde buldum. Dernek başkanı ile ilk kez karşılaşmamıza rağmen samimiyeti hissettim.
Tanışıyoruz...
Onlara
destek için ve sorunlarının basında görüldüğü gibi olduğuna inanmadığım
için geldiğimi öğrendikten sonra başlıyor anlatmaya...
İlk olarak yıkımlardan başlıyor ama... Ne başlama... Nefes almadan anlatıyor:
Bu
bir kentsel dönüşüm olayı olup. 2005' in 11. ayında kentsel dönüşüm adı
altında yapıldı. 5366 nolu yasa ile kabul edildi. Ve arkasından acil
kamulaştırma yasasını çıkardılar. Peki bu acil kamulaştırma ne hallerde
çıkar? Yurt savunması, doğal afetler zamanında kamulaştırılır. Bunun
yanında 621 haneli (yalnız bu 621 hane tek aile olarak değil biliyorsun
avlu sistemi var. Her avluda 5 aile yaşıyor. Bunu da gözetmek lazım)
Kentsel dönüşüm projesi değil asimilasyon projesi desek
Bunun
tamamına kentsel dönüşüm projesi değil asimilasyon projesi desek buna
çok daha iyi olur. Bu kentsel dönüşüm ile burada roman aile yaşamayacak.
337 alie buradan 40- 45 km uzağa taşoluk bölgesine gönderildi. Ama
şimdi 6-7 aile hariç gerisi tekrar sulukule' ye geldiler. Hepsi çevrede
kalmaya başladılar.
Sulukule' yi Koruma Roman Derneği
Bizde
2004 ekim'de "Sulukule' yi Koruma Roman Derneği"ni kurmanın kararını
aldık. Onu kurduktan sonra "Türkiye Roman Orkestrası" nı kurduk. Çünkü
bu roman kültürünü koruma amacı vardı. Bunları parasal olarak değil ama
tüm dünyada ki insanların barınması ve sahip çıkılması için kurduk. Tabi
bunun yanında da geleceğe dair bir şeyler bırakabilmek için...
Bunun haricinde çeşitli yerlerde konserler verdik. Geçen sene Antalya altınboynuz'da ilk defa "Dünya Romanlar günü" kutladık.
(Konu tekrar kentsel dönüşüme geliyor...)
Kentsel dönüşüm ile insanlar evlerinden, barklarından, komşuluk ilişkilerinden, ana, baba, kardeşlerinden ayrıldılar.
Kentsel dönüşümde kazılar şu anda durmuş gibi bir şey...
Kentsel
dönüşümde kazılar şu anda durmuş gibi bir şey... Arkeologlar; Osmanlı,
Bizans, Romalılar hakkında bir şeyler bulmak amaçlı kazım yapmaya
başladılar. (bkz: Sulukule nerededir?) Biz önceden bunlar için izin
istemiştik, vermediler. Ancak şimdi eğer öyle kazılardan bir şey çıkarsa
o zaman burası açık hava müzesi olacak bu durumda buraya gelenlerden
turizm geliri elde edebileceğiz.
Bunun birde arka kapağını çevirdiğinizde
Arkadaşlarımız
şimdi çeşitli yerlerde zor şartlarda para kazanmaya çalışıyorlar.
Romanların hayatlarına baktığınızda her şey lay lay lom gibi görünür.
Özgür insanlardır. Dertleri kederleri yoktur. Bir kapı gıcırtısına
oynarlar. Cenazelerimiz, kötü zamanlarımız olmuyormuş gibi
davranıyorlar. Bunun birde arka kapağını çevirdiğinizde bu insanların
çok büyük sorunları olduğunu görürsünüz. Eğitimde olsun, para kazanmakta
olsun, barınmada olsun, ayrımcılıkta olsun çok büyük tezatlar
yaşıyorlar. Bunları yaşamamak için bu hükümetle bir çalışma yaptık kasım
2009'da Romanlar toplanıp sorunlarımızı anlattık. Orada 4 ana maddeyi
toplayıp sunduk:
-Barınma
-Eğitim, öğretim
-Sağlık
-Ayrımcılık
Önergelerde değerlendirilip hükümetin de adımlar atması gerekiyor.
Bu
açılım hakkında içi boş diyorlar. Onun boş olup olmadığını da
bilmiyoruz. Çünkü bizler okumamış kişileriz. Aydınlar ne derse onu
dinleriz. Ama iç boşsa bunu bizim doldurmamız lazım. Sorunlarımızı
önergelerle bizim doldurmamız, yapmamız lazım. Önergelerde
değerlendirilip hükümetin de adımlar atması gerekiyor.
Türkiye Cumhuriyeti'nde var olduğumu hissettim.
Herkes
ayrı bir telden çalıyor. Herkes bir şeyleri yaralamak istiyor. Aslında
Türkiye Cumhuriyeti'nde ilk kez bir cumhurbaşkanı çıkıp "özür dilenecek
birisi varsa onlarda romanlardır. Diyebiliyorsa böyle bir durumda
Türkiye Cumhuriyetinde var olduğumu hissettim. Çünkü önceden bizler
Türkiye Cumhuriyetinde azınlık değiliz, bizler askere giden kişileriz,
benim soyum 550 yıldan beri burada. Daha Atatürk doğmamış biz burada
kayıtlımışız. Biz buradaydık yani. Biz var olduk. Vergimizi verdik. Her
görevimizi yaptık devletin bize vermiş olduğu imkanlar dahilinde.
(Burada milliyetçilik duyguları kabarıyor. Ve başlıyor sıralamaya...)
Önce
sen kimsin dersen? Önce ben, elhamdülillah müslümanım, sonra Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşıyım ve ondan sonra çingeneyim. Zan-atımız var ve
bize imkanlar verilmeli. Bunların çoğunu gösterdik.
Toplumlara sahip çıkılmasını istiyoruz.
Toplumlara
sahip çıkılmasını istiyoruz. Sadece romanların değil herkese sahip
çıkılsın... Çünkü Türkiye Cumhuriyeti mozaik bir ülke... Bu kültürleri
bir araya getirebilirseniz pek çok gelişmelere sebebiyet verilmiş olur
böylece.
(Bu sırada dernekte 51 oynayan bir grup roman atışmaya
başladılar. Bu yüzden konuşma bölündü. Sessiz olmalarını bekledik...Ama
nafile... Şükrü başkan uyardı arkadaşların sessiz olmasına dair. Ama
tekrar nafile... Beklemeye karar verdik...)
Ben 2010 da yapılan bütün projeleri esefle kınıyorum.
Ben
2010 da yapılan bütün projeleri esefle kınıyorum. Hiç olmayacak
projelere imza attılar.(Bu sırada resmen gözleri ateş püskürüyor) Bir
müzik okulu açmak için 157 bin lira değer istedik burada 40 öğrenci
okutulacaktı. Ancak bize dilenciye para verir gibi 50 bin lira teklif
ettiler ve daha sonra 10 bin daha üstüne koyabileceklerini söylediler.
Bu durumda Dünya Kültür başkenti kabul edilen İstanbul'un bir müzik
okuluna destek çıkılmalı. Her ne kadar bu durum imzalandıysa da biz bu
durumu kabul etmedik.
Şükrü başkan, aslında şu zamana kadar
değişmemiş bir çingene anlayışına sahip şöyle ki: " Cahil olduğunu kabul
edip (ki bu durum alkışlanacak kadar asil bir durumdur) ama her insanın
bir fikri vardır. Mantığının yanında aynı zamanda çingene kültürüyle
yetişmişliğin vermiş olduğu bir durumla: " kim gelirse gelsin devlet
bana yamuk yapmaz ben ona güvenirim" mantığıyla hareket ediyor. Ama
devleti onu ve kardeşlerini evinden atıp evini yıkınca bu devlet bana
nasıl böyle bir şey yaptı kızgınlığını da taşıyor. Tabi birde bu
duyguların yanında devleti isteklerini yerine getirdiği takdirde hemende
devletiyle küslüğünü kaldıracak durumda...
Şükrü başkana teşekkür
edip dernekten ayrılıyorum. Geldiğim yolları tekrar geri dönüyorum. Ama
bu sırada aklımdan ilk gelişimde hissettiğim duygular tekrar akıp
geçiyor...
Sulukule'den ayrılırken tekrar şantiyelerin yanından
geçiyorum ve yine beni bir üzüntü kaplıyor... O an diyorum ki: Onlar çok
temizler o yüzden çabuk kandırılırlar... Keşke bu dünyada böyle olsa...
Kim bilir belki de bir zaman olur...
Bu röportajdan sonra şükrü
abi'nin neden yanına gitmeye karar verdiğimi söyleyeyim: "Aslına
bakarsanız bu derneğe üye olanların sayısı çingeneler açısından bir
hayli fazla ve dernek başkanının yaptığı yorumlar diğer çingeneleri de
kapsıyor. Ve şükrü abi, diğer çingeneler ile arası gayet iyi. İkna
kabiliyeti de gayet yerinde. Dolayısıyla şükrü abiyi seçmemin önemli bir
sebebi bu. "
Şimdi geçmişi bir kenara bırakırsak eğer,
Gittiğimde
sulukule de derneğin yolunu bir türlü bulamadım. Ancak bu durum
derneğin yolunu hatırlamadığımdan dolayı yaşanmadı, aksine mahallenin
tamamen ortadan kaldırılmasından dolayı yaşandı. Kocaman bir inşaat
örgüsü mahallenin (artık eski) yerini sarmıştı.Bu sahneyi görünce
başımdan aşağı kaynar sular indi. Çok geç kaldım diye aynı geçen seferki
röportaj öncesi gibi kendime kızıyordum ki, inşaatın bekçisine sordum.
(Yeni) yolu tarif etti. Zor bela derneğe ulaştım. Ama saat geç
olmasından dolayı derneğin kapalı olmasından korktum ki, neyse ki şükrü
abi dernekte buldum. Yaşadıklarından dolayı olacak ki eski canlılığı
kalmamış.
Tam o anda büyüklerimin bana dediği: “Umuttur insanı yaşatan” sözleri kulağımda çınlıyor.
Beni çıkartamadı ilk başta ama daha sonra hatırlamış olacak ki anlatmaya başladı.
Artık
devlete hiç güven duymuyor : "İnsan her şeye alışıyor, mezara bile
alışıyor. Buna mı alışmayacağız.Buna da alıştık elbet "Diyor.
Ben
daha hiç bir şey söylemeden devam ediyor : "Dünya'yı bilmem ama bizim
ülkemizde siyaset çok kirli, siyaset ile din bir olur mu? Ama bizim
ülkemizde bunların ikisi bir. Dinimiz de yalan var mı? Yok. Peki siyaset
de yalan var mı? Çok var. O zaman siyaset ile din neden bir. "
"Milletvekilleri bizim vekilimiz o halde neden bizi meclise
yaklaştırmıyorlar. Biz neden alkış bile yapamıyoruz. Biz neden destek
yahut eleştiri yapamıyoruz. Milletin vekili neden milletin kendisi ile
kapışıyor. " "Asıl sorun adam gibi yönetecek kimse yok bu yüzden yapacak
bir şey yok hiç çare yok zengin kendine çalışıyor" "Siyaset çok kirli
çünkü millete değil bireye çalışıyorlar" dedi.
“Tokilerde
biliyorsun bize ev verdiler ilk başlarda çok kişi gitti oraya ama
baktılar ki yaşamayacaklar hemen geri döndüler çünkü bizim doğal yaşam
alanımız site tarzı değil. Şimdi Tokilerde en fazla sekiz aile kalıyor
üç yüz aileden. Ama buraya geldiklerinde yeni yapılan inşaatlardan
dolayı ev fiyatları arttı. Zaten herkes burada fakir, önceden yüz lira
ödeyecekken şimdi sekizyüz lira kira istiyorlar, zemin katlarda. Nasıl
ödeyeceğiz? Ödeyemiyoruz ki.”
...
Bu röportajım çok kısa
sürdü. Ama bir o kadar da uzun sürdü.Kısa sürdü çünkü, umudu yoktu
artık Şükrü Pündük'ün. Uzun sürdü çünkü, anlatacak çok şey vardı. Ama
bir türlü anlatılamayan...
---
Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.
https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz
Yorumlar
Yorum Gönder