20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

Süperman'in sol yumruğundan Ten Ten'e!



Ten Ten’i herkes bilir. Çocukluğumuzun kahramanı o. 1928 yılından beri hem de. Ama insan büyüdükçe o kahramanların neden ortaya çıkarıldığını öğrenmek istiyor şüphesiz. Mesela Süpermen’in ilk önce Sovyetler Birliğinde çizildiğini öğreniyor. Hem de sağ değil sol yumruğuyla uçtuğunu öğrenince de daha beter bir şaşkınlık yaşıyor. Hele hele birde Amerikan bayrağını gösterebilmek için ellerinden geleni artlarına koymadıklarını öğrenince çocukluğu bitiyor büyümeye başlıyor insan. Yahut Şirinler’in aslında anarşist ruhlu bir çizer tarafından çizildiğini öğrenince de şaşırıyor insan.

Geçen gün her zaman gittiğim Kadıköy’ün ara sokaklarından birinde bulunan bir çizgi romancıya uğrayıp, birkaç çizgi roman aldım. Tam hesabı ödeyeceğim anda kasanın önünde ki Ten Ten Sovyetler’de kitabı dikkatimi çekti. Alfa Yayınları'dan bu ay çıkmış olan bu çizgi roman diğerlerinden farklıydı. Siyah Beyaz’dı. Hemen onu da aldım ve eve kendimi atar atmaz okumaya başladım. İşte o andan itibaren hayallerim yıkılmaya başladı tek tek.

Tenten, yaratıcısı gibi Belçika'nın başkentinde yaşamaktadır. Eser ilk olarak 1927 yılında Le Vingtième Siècle (Yirminci Yüzyıl) isimli gazetenin çocuk eki olan Le Petit Vingtième’de çıktı. Söz konusu gazete, Muhafazakâr Katolik görüşü bensemiş Georges Helleputte, Joseph d’Ursel ve Belçika Başbakanı Charles de Broqueville'in kardeşi Athanase de Broqueville tarafından kurulmuştu. Nazilerin Belçika’yı işgaline kadar gazete yaşamaya devam etti.



Siyah beyaz olmasıyla birlikte tek renksiz çizgi romanı olan “Ten Ten Sovyetler’de” kitabı çalışmakta olduğu dergi yönetimi tarafından sipariş edildi ve Sovyetler Birliği karşıtı olması istendi. Bu önyargılı bakışa rağmen işe koyulan Hergé, o sırada Avrupa'da pek bilinmeyen bir ülke olan Sovyetler Birliği için elindeki sınırlı kaynakları kullandı. Başlıca kaynak olarak 1928 yılında Belçika'nın Moskova elçisi olan ve 1891 – 1926 yıllarında Moskova’da yaşamış olan Joseph Douillet tarafından yazılan Moscou sans voiles (Gizemin ardındaki Moskova) kitabından faydalandı. Ancak bu eser beklenildiği üzere komünist sistemin açlık, yoksulluk ve terörden başka bir şey getirmediğine dair yüzeysel ve yanlı bir eser oldu. Söz konusu bu sayıda Ten Ten, Sovyetlerin silah zoruyla insanlara oy verdirttiğini, ve üretken fabrikaların sadece yabancı ziyaretçileri kandırmak için yapılan boş kabuklar olduğunu görür. Ayrıca Sovyetlerin gençlere sadece eğer kendilerine komünist derlerse ekmek verdiğini öğrenir. Tenten, buğday eksikliği yüzünden Moskova bölgesinin açlık çektiğini keşfeder–hasatın çoğu propaganda amaçları yüzünden ithal edilmektedir–böylece komünist liderliği yakındaki çiftlikleri talan etmeyi planlamakta oğlunu da öğrenir. Birkaç çiftçiyi gelen askerlere karşı uyarır, fakat tekrar yakalanmaktan kurtulamaz. Karlı topraklarda kaçarken, Ten Ten Stalin, Lenin ve Trotsky'nin Rus insanlardan çaldığı gizli hazineye takılır (içinde bol buğday da bulunmaktadır). Bu bilgiyi öğrenince Berlin üzerinden ülkesine döner ve Sovyet ajanlarla bir kez daha karşılaşır. Brüksel'e döndüğünde, onu kendinden geçmiş bir kalabalık coşkuyla karşılar.

                                

Daha sonra ki çizgi dizilerinde Ten Ten, anti emperyalist ve ırkçı söylemlerden kaçınmaya çalıştı. Ancak buna karşın yine patronlar ile karşılaştı. Öyle ki Almanya’nın Belçika’yı işgali sonrasında siyasete karışmak istemeyen Hergé, Ten Ten’i de siyasetten uzaklaştırmış ve onun yerine uyuşturucu ve silah kaçakçılığı gibi konularda yoğunlaştırmıştı. Japonya – Çin savaşında Çin’de olan Ten Ten, Japonya’nın Çin’de ne işinin olduğunu sordu. Ayrıca büyük şirketlerin hemen hemen her olayın altından çıktığının dikkatini çekti. Sovyetler’den sonra ki ikinci eserini Amerika üzerine yapmak isteyen Hergé, yine patronları tarafından engellendi. Siyahi insanların ya beyaz olarak değiştirilmesi yahut etnik unsurlarının belli olmaması için sayının değiştirilmesini yine patronlar istemişti. Yaşanan tüm bu süreçler Ten Ten’in yaşamının sürekli ideolojik olarak değişmesine sebebiyet verdi. Siyaset karikatüre bile karışıyordu. Kadın, Yahudi, Müslüman konularında sürekli ataerkil ve ırkçılı görüşleri mevcuttu. Yahut mevcut olmak zorunda kalıyordu. Bu noktada spekülasyonlar mevcuttu. Spekülasyon demişken, ırkçılığı ile tanınan Sovyetler Birliği'ne karşı savaşta ön saftaki askerlerden olan, Reksizm'i kuran ve sonra Waffen-SS'e katılan Belçikalı SS-Standartenführer ve politikacı olan Léon Joseph Marie Ignace Degrelle (15 Haziran 1906 - 31 Mart 1994),Ölümünden kısa süre önce, Ten Ten’in aslında kendisinden ilham alınarak yaratıldığını beyan ederek spekülasyon yaratmıştı.

Avrupa’da 200 Milyon kopya kitap satmış hayali bir kahraman olan Ten Ten’in üzerinden pirim yapmaya çalışmak ilginç bir şey olsa gerek.





Şimdi geleyim kara propagandalara cevaplara…

Öncelikle Ten Ten’in Sovyetler’de kitabına kaynak kişi olan 1891 – 1926 yıllarında Moskova’da yaşamış olan Joseph Douillet’in yaşadığı dönem boyunca bir çok ülkede devrimlerin dur durak bilmeden devam etmesi hiç bir şekilde tesadüf değil.  Bunlardan bir tanesi de işçi iktidarı olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni oluşturuyor.Kapitalist Belçika devletini temsil eden bir kişinin tutup da Sovyet’leri savunması beklenemez elbette. Kaldı ki, çizgi romanda geçtiği gibi işçi iktidarı olan bir ülkede neden işçi sınıfına silah gösterip herkesi kendine oy vermeye zorlasınlar? Yardımlara sürekli kazak halkının yetiştiği gösterilmiş vaziyette. Halbuki  Kazaklar beyaz ordunun içerisinde yer alan halklardan bir tanesiydi. Yani devrimi boğmak için ellerinden geleni gösterdiler. Süikastler, bombalamalar dahi yaptılar.  Ancak buna rağmen S.S.C.B.’de sürekli olarak onları kazanmak için çalışmalar yürüttü.Çağrılar yaptı. Ayrıca yine söz konusu çizgi roman’da ulaklardan da bahsedilmiş. Ulaklar, zengin köylüler. Bürokrasi işçi sınıfının koltuğuna çörekleninceye kadar ulakların ismi zor unutulmuştu. Ancak bürokrasiden sonra ulaklar kara borsadan aynı çarlık Rusya'sında olduğu gibi çok zengin oldular. Hatta bu durum, tarım politikasının yanlış yansımalarına sebebiyet verdi. Yine bu çizgi romanda  Lenin, Trotsky ve Stalin’in aynı anda bahsinin geçmesi; dönemlerden, bürokrasiden, ayrılıklardan vs. bir haber olunduğunun göstergesi. Çizgi romanın gerçek hayatta ki  kaynağı elçinin kitabı olarak alınmışsa o zaman o çizgi romanın kaynak olarak alınan kitabında, aslında hiçbir şekilde Sovyetler Birliği tarihinden bilgi yer almadığı ortaya çıkıyor. Zira tüm bu dönemlerden "ihanete uğrayan devrim" kitabı yazarı olan ve aynı zamanda Kızıl Ordu'nun komutanı, dış işleri bakanı Trotsky, bu dönemi gayet net anlatıyor. Yine durmuyor çizgi roman, fabrikaların boş olduğundan dem vuruyor. Ancak durum hiçte öyle değil. Bir çok kaynakta da belirtildiği üzere sanayi devrimden sonra iyi oranlarda hareketlendi. Bir tarım ülkesi olan S.S.C.B.'de traktör gibi bir çok araç gereç hiçbir bağımlılık duymadan kendi başına üretilir konumu geldi. Bu üretim sayıları öyle bir noktaya geldi ki, Dünya'da en çok üretim yapılan ülke oldu.  Hatta öyle ki, köylerde terk edilmiş fabrikalar bile kızıl ordunun gönderdiği adamlar sayesinde tekrar aktif hale getirildi.  Bu durumun bir değişiğini Türkiye'de Köy Enstitülerinin kurulmasında da okuyabilirsiniz! Yani, sadece kendi topraklarını değil aynı zamanda başkalarının da topraklarını aynı şekilde gelişmesi için çabaladı veya ön ayak oldu Sovyetler Birliği! Kapitalistlerin saldırması ile iç savaşın başlaması sonrası boşalan koltuğa bürokrasinin oturması sebebiyle çöktü Sovyetler Birliği! Yani açlıktan değil, yoksulluktan değil. Bunlar yoktu orada! Doğru iç savaşın verdiği bir yıkım vardı. Ancak bu hiç bir zaman herkesin iş güvencesi içinde çalışmasına engel olmadı! Bakmayın siz Muhafazakâr Katolik görüşü bensemiş Georges Helleputte’nin yazdıklarına. Stalingrad işgal edilmeye çalışıldığı zaman bile, yani o ağır bombardıman içinde bile yıkılan fabrikaların yerine yeni fabrikalar kurulmaya devam ediyordu! Hatta bu durum Nazileri oldukça şaşırtıyordu.



Doğru Ten Ten’i artık eskisi gibi sevemeyeceğim. Ancak şunu iyi biliyorum, onun sayesinde çizgi romanlarda bile siyaset olduğunu bir kere daha gördüm!

---

Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.  

https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme