1980 öncesi başka ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de ciddi bir şekilde işçi sınıfında hareketlenmeler olduğunu hemen hemen herkes bilir. Ayrıca, 1984'e kadar da hiç bir grev olmadığı biliniyor. Bu durumun sinema tarihine de elbette yansımaları olmuştu. Bunlardan ilk akla gelenleri darbe döneminde yasaklanan: Yönetmenliğini Yavuz Özkan’ın yaptığı maden (1978) ve demir yol(1979) filmlerinin yanında birde Muzaffer Hiçdurmaz’ın yönetmenliğini yaptığı Çark (1987) filmleri hiç şüphesiz. Üçünde de Yılmaz Güney’in öğrencisi sayılabilecek Tarık Akan’ın oynaması şüphesiz tesadüf değil. Film noktasında gayet disiplinli olan Güney gibi disiplinliydi Akan’da. Tarık Akan, bir filme başlamadan en az bir ay önceden filmin çekileceği bölgeye gider orada ki insanların atmosferini koklar, onlar gibi düşünür, onlar gibi yer, onlar gibi içer ve onlar gibi giyinmeye çalışırdı.Yine en son gittiği, yakın zamanımızın filmi olan “deli deli olma” filminin çekimleri başlamadan önce de Kars’da öyle yapmıştı. 1 Mayıs’da yüzlerce artisti örgütleyip Taksim’e çıkarmışlığının olduğu bile bilinir Tarık Akan’ın. Ancak buna rağmen Cüneyt Arkın’ı, yani o anti komünist filmleriyle bilinen Arkın’ı madenci filminde başrol vermesi kolay olmadı. İkna etmek için uzun süre çalıştı. Ve sonunda ikna etmeyi başardı.Zor koşullarda çekilen film, çok ses getirdi. İşçi sınıfının içinde ki yozluğu, diyalogları, sınıfsal çelişkileri, umutsuzluğu, umudu ve en nihayetinde işçi sınıfının sermaye sınıfına verdiği sert cevapları en çıplak haliyle dile getirdi.
Film, madenlerde alınmayan önlemler ve kötü çalışma koşulları yüzünden ölen işçi sayısının sürekli arttığını gösterirken, öncü işçi olan İlyas’ın Nurettin ve Halil ile birlikte işçileri bu ölümlere karşı örgütlenmeye çağırmasını konu aldı. Filmde Halil sürekli, ölümlerin patronlarının ihmalkâr tavırları sebebiyle gerçekleştiğini, haklarını savunmaları gerektiğini söylüyor. Bu yönüyle bir propaganda filmi sayılabilecek olan filmde, sarı sendika konusu da geçmekte.İlyas’ı öldürüp ondan kurtulmak isteyen patronun sendikayı nasıl devreye sokmaya çalıştığı yalın bir şekilde anlatılıyor. Filmin final sahnesi haricinde her bir karesinin gerçekçi olması, filmin başından sonuna kadar izlettirmesiyle son buluyor. Aynı yönetmenin Demiryol filminde grev yapan demir yolu işçilerini anlatması ve baş rolde yine Tarık Akan’ın olması güzel bir film olmasına sebebiyet veriyor. Ancak Maden filminden farklı olarak, sanki Demiryol filminin finalinde bir aceleye getirme hissi mevcut. Filmin son anına kadar hızlı bir şekilde grev devam ederken, "buraya da bir umutlu haber ekleyelim” edasında film bitiyor.
Demiryol ile Maden filminin yönetmeninin aynı olması iki filmin konusunun aynı olacağı anlamını taşımıyor şüphesiz. Maden, sadece işçi sınıfını değil, aynı zamanda işçi sınıfını etkilemeye çalışan sol grupları da eleştiriliyor. Ne kadar havadan eleştiriler yaptıklarını içeriden bir sesle söylüyor.Her zaman yapılan solun içinden işçiler değil, işçilerin gözünden solu eleştiriyor. Bu sırada Grev ve patronların grevi sonlandırmak için uyguladığı zorbalık giderek arttığını gösteriyor. Grevi örgütleyen Hasan’ın kardeşi Bülent, bir çatışma sırasında ölüyor. Uyguladığı kara propaganda ile her geçen gün güçlenen işçi dayanışmasını sonlandıramayan işverenler, çareyi garı yakmakta buluyor. Basının desteği ile komünistlerin garı yaktığı haberi yayıyor.Ancak işçiler bir birlerine daha çok kenetleniyor.
Muzaffer Hiçdurmaz’ın yönetmenliğini yaptığı Çark’da ise, işçi sınıfının diyaloglarından yahut yaptıklarından daha çok, işçi sınıfının durumunun konusu işlenir. Yönetmenleri ve senaristlerinin farklı olmasına rağmen Maden filmiyle aynı finali taşıyan filmin final sahnesinde, yine ölüm vardır. O ana kadar sadece kendi kendine söylenen işçi sınıfı, en sonunda bir ölümle yüzleşip harekete geçer. Bu yönüyle bir taraftan “ölüyorsunuz ve katiliniz belli” denilirken, diğer yanıyla da “birisi ölmeden harekete geçmiyor işçi sınıfı” gibi yanlış bir algıya doğru götürüyor bu düşünce. Neyse ki bu gidişi Demiryol filmi bozmuş vaziyette. Ancak onda da diğer iki filmde de olduğu gibi final sahnesinde işçiler yürüyüş halindedir. İşçilerin nereye yürüdüğü belli olmamakla birlikte, "iktidarı devirmeye mi? Sendikaya mı? Nereye?" soruları belirsiz olarak ortada kalmakta.
Bunlar bir kenara birde "ölüm olsa da harekete geçmiyor işçi sınıfı" gibi daha da ileri giden umutsuz filmler de mevcut. Bu durum,uzun zamandan beri işçi filmi çekilmemesi “geleneğini” bozan, hatta iyi ki de bozan! “Babamın Kanatları” gibi takdir edilmesi gereken filmde mevcut hemde!
Van Erciş’de deprem zedelerde olduğu için maddi sıkıntıya düşen İbrahim, İstanbul’da inşaat işçisi olarak asgari ücrete çalışmaya başlar. Ancak borçlar peşini bırakmamaktadır. Yetmiyor, birde üstüne kanser olduğunu öğrenmiştir. Uzun süre ne yapacağını düşünen İbrahim sonunda kararını vermiştir. "İntihar!" Sonu umutsuzlukla biten film, İbrahim’in çevresinde dönen tüm oyunları göstermekte, bunu yaparken de işçi sınıfının yozlaşmış tüm hareketlerini de burjuvazinin yaptıklarıyla birlikte ortaya saçmaktadır.
Maden filmi çekildikten çok değil, 13 yıl sonra Büyük Madenci Yürüyüşü diye bilinen Zonguldak maden işçileri hükümeti devirmek üzere yola çıktı. Hiçbir ölüm olmadan grev yapmalarına sebep olan gerekçelerinin karşılanması nedeniyle yaptılar bunu. Sonra Özal’ı devirdiler.
Çark filmi başlarken bir yazı çıkıyor “Deri işçilerine ve sendikaya teşekkür ederiz” diye. Onlar var ki bu film çekildi. Yani onlar güçlü ki bu film çekildi. Film biterken de sonunda bir başka bir yazı çıkıyor: Film çekimleri bittikten 20 gün sonra sendika greve başladı!
Demiryol filmi zaten demir yolu işçileri tarafından çekiliyor.
Van Erciş’de “Babamın kanatları” çekildiği zamanlarda, deprem zedelere belediye, geçici iş verdi. Daha sonra da sözleşmenizin süresi doldu denilip herkesi işten çıkarttı. Buna karşılık işçiler Ankara Kuğulu park’da çadır kurup seslerini meclise taşıdılar. Ve tekrar işlerine geri kavuştular.
2015 Mayıs aylarında Bursa'da metal grevleri başladı. Sarı sendikayı istemeyen işçiler fabrikalarını işgal ettiler.1 haftayı geçkin zaman boyunca hemde! Böylece 2018 toplu sözleşmelerine iyi denebilecek maddeleri yerleştirdiler.
2013 yılının haziran aylarında Gezi ile başlayan halk isyanı ülkenin her yanını kavurdu!
Ondan sonra da kürt halkı sokaklara döküldü!
Sınıfın hareket etmesi için illa da birilerinin ölmesi gerekmiyor. 2016 yılında İstanbul Küçük Çekmece'de ki tamamen örgütsüz inşaat işçileri öğlen yemeklerinin kötü olduğu gerekçesiyle E-5'i kestiler! Hemen sonrasında hem yemekleri düzeltildi hemde maaşlarına zam yapıldı.
Örnekler daha da arttırılabilir şüphesiz.
Nazım usta ile bitireyim...
“Büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor.“
---
Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.
https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz
Yorumlar
Yorum Gönder