20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

Ne güzel şey hatırlamak seni

Çizgi filmleri çocukluğumdan beri izleyen birisi olarak, insanın hayal gücünü oldukça geliştirdiğini biliyorum. Hatta bunun yanında reklam izleyen çocukların da hayal gücünün gelişkin olduğuna dair kanıtlar mevcut. Bu durum hakkında kesin konuşabiliriz. Çünkü, bir çok ülkede yapılan araştırmalar yahut anket sonuçları bu konuda hem fikir. Bunun yanında elbette ki çizgi filmler, izleyicisine bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Katılırsın ama katılmazsın fark etmez. Bu noktada oyuncakların durumuna çok benzerlik gösterir çizgi filmler. Hitler, iktidara gelmeden hemen önce Alman çocuklarına bir çok propaganda amaçlı oyuncak dağıtmıştı. Hatta bu oyuncakların kopyalarını İstanbul Oyuncak Müzesi’nde görebilirsiniz. 


Oyuncaklarla Hitler, resmi geçit töreninde


törenden bir kesit daha... 


Hitler'in oyuncaklar ile Berlin'de kitapları yakma anı

 

Yahut, anarşist düşünceye sahip olduğu bilinen Belçikalı karikatürist Pierre Culliford’un yarattığı şirinler çizgi dizisi de Naziler’in karşıt haliydi.



 Bunun yanında, Ninja Kaplumbağlar’ın baş karakterlerinin Hıristiyan inancının önde gelen papazlarının isimleri olduğuna dair iddialar, halk arasında yaygın halde mevcut. Ancak gerçek, bunun aksine Rönesans devrinin önde gelen sanatçılarının isimlerinden gelmiş olmasıdır.

2017 yılı yapımı Coco filmi de aynı çizgi dizilerde ki gibi bir şeyler anlatma gayesi taşıyan animasyon filmi. ABD yapımı film, Pixar Animation Studios stüdyosun da çekilmesinin yanı sıra, ilk kez tamamı Latinlerden oluşan ekip tarafından oluşturuldu. Film,yanlışlıkla ölüler ülkesine geçen Miguel Rivera adlı 12 yaşındaki bir çocuğu ele alınmakta. Miguel, söz konusu ülkede ölü olarak bulunan ve müzisyen olan büyük-büyük babasının unutulmamasını istemektedir. Ancak bu hiçte kolay olmayacaktır. Ailesi, müzik için kendilerini bırakan büyük-büyük babalarını kabul etmemekte, hatta müziği hayatlarında tamamen kabul etmemektedirler. O kadar ki yaşadıkları yerde, çevrelerinde kim bir enstrüman çalarsa onu bulup kırmalarıyla meşhurlar. Miguel tüm bunlara rağmen gitar çalmak ister. Bunun için meydanda olacak olan yarışmaya katılmaya karar verir. Bu karar, ölüler ülkesine geçmek dahil çeşitli maceralar gelmesine neden olur.Buraya kadar klasik bir animasyon filmi sayılabilecek olan Coco, Miguel’in ölüler diyarına geçmesinden sonra, büyüklere bile ders niteliği taşıyan harika konular işlemeye başlar.

                       

Filmin asıl konusu “hafıza ve unutulmamak” 

Ölüler ülkesinde kim unutulursa, o ölü, ölüler ülkesindeyken bile bilinmez bir yere gitmekte ve yok olmaktadır. O yüzden unutmamak ve eski insanları, bize kattıklarıyla hafızada tutmak gerektiğini film halı dokur gibi işlemiş vaziyette. Öyle ki, film boyunca Miguel’in maceralarını da işte tüm bu hafıza meselesi şekillendirmekte.

Bir şeyler anlatma gayesi elbette ki sadece çocuklar için değil. Hatta sadece çizgi diziler yahut animasyon filmlerine ait hiç değil. Aynı şekilde polisiye dizilerini de bu kategoride sayabiliriz. “Şahsiyet” isimli 12 bölümlük Internet dizisini de bunlardan bir tanesi sayılabilir. Ancak Coco ile Şahsiyet’in arasında ki ortak nokta “hafıza” meselesi. Eski katip Agâh Beyoğlu ve Cinayet masasından polis memuru Nevra’nın aralarında ortak bir nokta mevcut. Evet bildiniz yine “hafıza” Nevra, geçmişini unutmak derdinde. Bu yüzden bir çok şeyi hafızasından silmiş vaziyette. Bununla baş etmek için de kendince bir önlem olan doğduğu yerden, Kambura’dan İstanbul’a taşınmış birisi. Zorlasa bile bazı şeyleri hatırlayamıyor. Ama ya çok zorlarsa?

Agâh Beyoğlu ise ismi gibi Beyoğlu’nda yaşayan bir ihtiyar amca. Yetmişlerinde biri. Hayatı, olan eski İstanbul’u çok özlüyor. Her şeyin eskisi gibi olmasını çok istiyor. Ama bir gün doktorundan Alzheimer olduğunu öğreniyor. Geçmişi unutmak hiç istemiyor. “İnsan geçmişini unutursa neden yaşar ki?” diyen birisi geçmişini unutursa, vicdanı da kalmaz deyip, katip olduğu zamandan kalma toplu tecavüz vahşetine çözüm getirmeye karar veriyor. Böylelikle hem çözümleri gerçekleştirirken vicdanına hiç hesap vermesine gerek kalmayacak, çünkü her şeyi unutacak, hem de hesap sorması gereken bir şeyden hesap sormayı yıllar sonra da olsa başarabilecektir.

Başka bir anlatımla dizinin karakterlerinden birisi geçmişi hatırlamak isterken bir diğeri de geçmişi unutma derdindedir. Dizinin sonucu nereye varacak? Bu durumu, Türkiye’nin tek polisiye dergisi olma özelliğini taşıyan 221B dergisine röportaj veren Şahsiyet’in senaristi Hakan Günday ve Yönetmen Onur Saylak’la Özlem Özdemir’in yapmış olduğu bir röportaj anlatıyor bana kalırsa. Ama ben sadece Hakan Günday’a sorulan soru ile birlikte verilen cevabın bir kısmını alıntılayacağım size:




Nevra’da sosyal ilişkilerinde kalıpların içinde hareket etmeyen biraz mesafeli “soğuk” , işini iyi yapan zeki, inatçı bir kadın dedektif. Yerli ekranda gördüğümüz ana dedektif karakterlerin arasında cinsiyetiyle olduğu kadar bu yönleriyle de ayrılıyor.
Aslında Şahsiyet, iki yalnız insanın hikayesi. Nevra’da en az Agâh Beyoğlu kadar yalnız. Bunun yanında bazılarımız geçmişten kaçmaya çalışır. Bazılarımızda geçmişe dönmek ister. Nevra ise bugünü, sanki dün yokmuş gibi yaşıyor. Dolayısıyla Agâh Beyoğlu ne kadar geçmişte yaşıyorsa Nevra’da bir o kadar geçmişinden uzak. Ve bu zıtlık hikaye süresince unutmak ve hatırlamak kavramlarını hatırlamak adına gerekliydi.

İnsan, hatırlamazsa insan mıdır? Aşk, aşk mıdır? Sevgi sevgi midir? Ya sevmek ve sevilmek?

Annenin sana olan emeğini hatırlamazsan ne olur? Yahut babanın? Yada kardeşin? Ağabeyin? Ablanın? Ninenin emeğine ne demeli? Sokakta çocukluğun geçmiş diyelim. Ama evcilik oynadığın çocuğu hatırlamayı bırak, oyunu oynadığın apartmanın köşesini bile hatırlamıyorsun. O zaman ne olur? İlk kez öpüştüğün yer? İlk kez aşık olduğun yer? İlk kavga ettiğin yeri hatırlamazsan ne olur? İlk okuduğun kitabı hatırlamazsan ne olur? Sevdiğin kadının kokusunu duymazsan ne olur? Sevdiğin erkeğin yüzünü unutursan ne olur? Dünya da ki kötülükleri hatırlamazsan ne olur? Ailene yapılan kötülükleri unutursan ne olur? Çocuklarına yapılan kötülüğü unutursan ne olur? Bir daha soralım “İnsan insan mıdır hatırlamazsa?”

Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık...

Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazamak sana dair,
hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...

Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinde,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Nazım Hikmet 

---

Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.  

https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme