Kayıtlar

sinema etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

Sundance Film Festivali nerede? Amerikan Bağımsız Sinemasının Kalbine Yolculuk 🎥

Resim
  Sundance Film Festivali, Amerika Birleşik Devletleri'nin Utah eyaletinde her yıl düzenlenen büyüleyici bir etkinliktir. Park City şehrinin muazzam dağ manzaralarına ev sahipliği yapan bu festival, Hollywood'un ana akım sinemasının dışında bir bakış açısı sunan özgün ve yaratıcı filmlerin bir vitrini niteliğindedir. Hem çevrimiçi hem de yüz yüze etkinliklerle düzenlenen bu festival, sinemaseverlere dünyanın dört bir yanından heyecan dolu bir deneyim sunmaktadır. Sundance Film Festivali Nedir? Sundance Film Festivali, Amerikan bağımsız sinemasının en önemli platformlarından biridir. Her yıl Ocak ayında düzenlenen bu etkinlik, yeni yetenekleri keşfetmek, alternatif sinema anlayışını desteklemek ve özgün hikayelere ev sahipliği yapmak amacıyla kurulmuştur. Festivalin Büyüsüne Kapılın: Park City'nin Eşsiz Atmosferi Festival, Park City'nin eşsiz atmosferinde gerçekleşiyor. Dağların eteğinde, karla kaplı sokaklarda dolaşmak ve birbirinden ilginç film gösterimlerine k

Taxi Driver: Şehir ve Yozlaşma / Film Analizi - Volkan Kahyalar

Resim
  1976'da ortaya çıkan "Taksi Şoförü", ünlü yönetmen Martin Scorsese'nin imzasını taşıyan bir yapım. Oyuncu kadrosunda Robert de Niro, Cybill Shepherd, Jodie Foster ve Harvey Keitel gibi isimler yer aldı. Film, dört farklı kategoride Oscar'a aday gösterilmiş ve Cannes Film Festivali'nde en prestijli ödül olan Altın Palmiye'yi kazandı. Film, Travis   Bickle  (Robert De  Niro )’in savaş gazisi olarak Vietnam’dan New York’a döndüğünde yaşadıklarına odaklanmakta. Böyle söyleyince sıradan bir Amerikan propaganda filmi anlayışı oluştursa da aslında taksi sadece bir “araç” olarak kalmakta. Elbette buradaki araç, otomobilden çok daha fazlasıdır. Bir yönüyle hayatın kendisi olduğunu filmin ilerleyen kısımlarında tanık oluyoruz. Savaşın bıraktığı yıkıcı etkiden dolayı geceleri hiç uyuyamadığını belirten Travis’i gündüzleri de uyurken göremeyiz. Travis, ciddi bir melankoli içindedir. Uykusuzluğunu paraya çevirmek için bu işe girmeye karar verir. Böylece, zaten bi

SİNEMA VE PSİKOLOJİ: FİLMLERİN DUYGUSAL ETKİSİ

Resim
Sinema, insanların duygusal dünyasını zenginleştiren bir sanat formu olarak kabul edilir. Film izlemek, insanların duygusal deneyimlerini etkileyebilir ve psikolojik olarak çeşitli etkiler yaratabilir. Bu makalede, "Sinema ve Psikoloji: Filmlerin Duygusal Etkisi" konusunu ele alacağız. Sinemanın Duygusal Gücü Sinema, duygusal bir deneyim sunma kapasitesiyle bilinir. Filmler, izleyicilere çeşitli duygusal tepkiler uyandırabilir. Örneğin, komedi filmleri güldürebilir, dramatik filmler hüzünlendirebilir ve korku filmleri korkutabilir. Bu duygusal çeşitlilik, insanların film izlerken farklı duygusal deneyimler yaşamasına olanak tanır. Filmlerin Empati Yaratma Yeteneği Bir filmdeki karakterlerin yaşadığı deneyimleri izlerken, izleyiciler empati kurma yeteneğini geliştirebilirler. Bu, insanların başkalarının duygusal deneyimlerini anlamalarına ve takdir etmelerine yardımcı olabilir. Filmler, izleyicilere farklı perspektifler sunarak empatiyi teşvik edebilir. Terapötik Etk

BİR BELGESELİN HİKAYESİ: DEVRİMİN BEYAZ KÜHEYLANI

Resim
    "Devrimin Beyaz Küheylanı" belgesel filmi ilk olarak, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idamının 50. Yıldönümünde, izleyicilere sunuldu. 2022 yılına ait günlerde bu etkileyici belgesel, 68 kuşağının devrimci hareketinin izlerini takip ederek geçmişe bir yolculuk sundu.   Diğer adı Beyaz Motosiklet olan Devrimin Beyaz Küheylanı belgesel filmiyle 2 – 7 Mayıs arasında gerçekleşen Uluslararası İşçi Filmleri Festivalinde benim karşıma çıkmasına rağmen, çok sayıda festivale dahil oldu.     Aslı Esma Karaca'nın yönettiği film, Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un dava arkadaşı Tayfur Cinemre'nin motosikletiyle gerçekleştirdiği yolculuğu izleyicilere aktarıyor. Cinemre'nin ODTÜ'den başlayan ve işkencehaneler, hapishaneler ve kaybedilen arkadaşlarının izlerini taşıyan yolculuk, 68 kuşağının tutkulu mücadelesini ve fedakarlıklarını detaylı bir şekilde yansıtıyor.   Güvenlik gerekçesiyle döneme ait fotoğraf ve videoların bulunmamasının yarattığı sıkıntıdan

AŞK, MARK VE ÖLÜM’ün Düşündürdükleri

Resim
    Cem Karaca, Derdiyoklar, Muhabbet, Killa Hakan, Kabus Kerim ve Derya Yıldırım gibi isimlerin ortak özelliği Almanya’ya göçmüş olmaları. Almanya, kimilerinin ilk toprağı, kimilerinin de ikinci.   1961’de çıkan yasayla Almanya’ya göçenlerin hikayesini çoğu kişi bilir. Bazen akrabalarımız olur onlar, bazen tanıdığımız, eşimiz, dostumuz. İyi ama göç ne demek?   Bir Kitapdedektifiyiz klasiği olarak “göç” kelimesinin kökenini incelemekle başlamak gerek.   TDK’ya göre göç, “ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma, hicret, muhaceret.” [1]   Nişanyan Sözlük’e göreyse, “eski Türkçe kȫç “taşınma, taşınan yük”  sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Eski Türkçe yazılı örneği bulunmayan *kö- biçiminden Eski Türkçe  +Iş  ekiyle türetilmiş olabilir; ancak bu kesin değildir.” Dolayısıyla, belli bir sebeple başka bir yerleşim yerine gidenler olarak yorumlayabiliriz. Ç

Yozlaşmış toplumun "albüm"ü - Film incelemesi

Resim
Mehmet Can Mertoğlu’nun yazıp yönettiği 2016 yapımı bir filmden bahsedeceğim şimdi. Bol festival ödüllü, çok metaforlu bir film “Albüm” Bir çok film sayfasına bakarsak eğer filmin konusu: “ 30’lu yaşlarının sonlarında ki çift, uzun süredir evlidir ancak çocukları olmamaktadır. Buna karşılık evlat edinmek için başvuru yaparlar ancak başvurunun ortaya çıkmasından utanırlar. Bu yüzden kadın, doğum yapacakmış gibi hamile taklidi yapıp, karnına yastıkları yerleştirir. Yetmez, eşiyle birlikte geçmişe dönük hamilelik ve doğum fotoğraf albümü yapmaya koyulurlar.” Baştan söyleyelim filmin sadece bu tarafından bakanlar oldukça yanılırlar. Zaten kısa bir özetle filmleri anlamak hiçbir zaman mümkün olmadığı gibi “albüm” filmini de sadece aile albümü olarak yorumlamak filmi çok yavan bırakır. Ki bu yavanlık filmi eleştirmeden önce filmin birazdan anlatacağım yapım aşamasında ki emeği gözden yok etmek anlamına gelir. Bu hiçbir filme yapılmamalıdır. Albüm filmine de yapılmamalıdır. Az önce bahs

Zafer Algöz ile kitap eleştirisi

Resim
Zafer Algöz’ü sinemadan tanımayan yoktur sanırım. Belki isim olarak çıkartamayanlar varsa, fotoğrafına bakınca hemen tanıyı verir. Oyunculuğu ile fazlaca güldüğüm bir kişi. Onu ilk, Ağır Roman filmi ile tanıdım. O filmde, büyük ustalar ile çalışmasından ötürü kendini çok toy gördüğü zamanlar. Yıl 1997. Ama biz daha geriye gidelim.1980’de Bursa Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü tarafından açılmış gençlik kurslarına katılıp 1985’de mezun oldu. Aynı şehirde tiyatroya başladı. 1989 yılında İstanbul Devlet tiyatrolarına tayin oldu. İşte tam o zamanlarda filmler diziler bir birini kovalamaya başladı. Tabi o zamanlar yan rollerde oynuyordu ilk. Şimdi de gerçi yine yan rollerde oynuyor ama bu sefer bir farkla gayet “ustaca”.    Kitapçılarda uzun süre liste başında olan ‘haşırt dı bilekbord’ isimli kitabı, Algöz’ün yaşadıklarını yazdığı bir  kitap. İtiraf etmek gerekirse başlangıçta bu kitap çok popüler gözükmüştü gözüme. O yüzden okumamaya gayret ettim. Ama birden yurt dışında yaşayan

umutsuz yaşanmıyor!

Resim
1980 öncesi başka ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de ciddi bir şekilde işçi sınıfında hareketlenmeler olduğunu hemen hemen herkes bilir. Ayrıca, 1984'e kadar da hiç bir grev olmadığı biliniyor. Bu durumun sinema tarihine de elbette yansımaları olmuştu. Bunlardan ilk akla gelenleri darbe döneminde yasaklanan: Yönetmenliğini Yavuz Özkan’ın yaptığı maden (1978) ve demir yol(1979) filmlerinin yanında birde Muzaffer Hiçdurmaz’ın yönetmenliğini yaptığı Çark (1987) filmleri hiç şüphesiz. Üçünde de Yılmaz Güney’in öğrencisi sayılabilecek Tarık Akan’ın oynaması şüphesiz tesadüf değil. Film noktasında gayet disiplinli olan Güney gibi disiplinliydi Akan’da. Tarık Akan, bir filme başlamadan en az bir ay önceden filmin çekileceği bölgeye gider orada ki insanların atmosferini koklar, onlar gibi düşünür, onlar gibi yer, onlar gibi içer ve onlar gibi giyinmeye çalışırdı.Yine en son gittiği, yakın zamanımızın filmi olan “deli deli olma” filminin çekimleri başlamadan önce de Kars’da öyle yapmıştı.

Ahlat Ağacı ile kendini arayan insanlık / Film eleştirisi

Resim
Ahlat ağacı, armudun soyundan gelir. Yalnız yaşar. Büyük dikenlerinin yanında  küçük ve yamuk meyveleri vardır. Kimseyi yanına yaklaştırmaz. Ağacın şeklide meyveleri gibi yamuktur. İnsanlar ona aşı yapıp armut ağacına çevirmek isterlerse eğer, önce uzamaz sonra da kurur. Yani isyankardır Ahlat ağacı. Nuri Bilge Ceylan’ın sinema filmi Ahlat ağacı 3 saati geçkin bir film olarak sinemaya çekildi. 2018 yılının başında film festivallerine katılmaya başlayan film, daha sonra Haziranın başında halkın gösterimine sunuldu. Normal şartlarda 3 saatlik bir filmin sinema salonu içinde uyumaya götüreceği açıkken, durağan giden bir filmin “acaba bundan sonra ki sahnede ne olacak?” sorusunu merakla bekletmesi olağan dışı bir durumdur. Ancak Nuri Bilge, her zaman ki gibi bu olağan dışı durumu sağlamayı başarıyor. Turizm bakanlığı tarafından 2 Milyon lira hazine ayrılan film, bakanlığın şu zamana kadar verdiği en büyük bütçe olması ile biliniyor. Film, üniversiteden, ilkokul öğretmenliği bölüm

Sen kış uykusundan uyana bildin mi?

Resim
Vicdan, güçlüleri korkutmak için düşünülmüş, korkakların kullandığı bir sözcükten başka bir şey değildir. - Shakespeare Durağan, uzun soluklu filmlerden yahut da aynı mekanda uzun diyaloglu filmlerden bahsederken “Nuri Bilge Ceylan” ismi muhakkak geçer. Bunu “sıkıcı” sıfatı yerine kullanırlar. Öyle ki bu durum artık klişe olmuştur. Ancak bu klişe sözü söyleyenler kişinin yahut toplumun kendi içinde dahi zıtlıklar barındırdığından, dolayısıyla da sanatında bundan bağımsız şekilde düşünülmemesi gerektiğinden pek haberdar değillerdir. Başka bir deyişle,  sinemayı sürekli tek tip halde düşünmek,  sinemadan hiçbir şey anlaşılmadığı anlamını taşımakta. Bu, alışılmış sinemanın diğer her şey gibi sürekli biri yahut birileri tarafından değiştirilmesi, üzerine yeni bir şeyler koyması anlamına gelir. Aynı bilim gibidir bu durum. Tez, sentez, antitez. Charli Chaplin gelinceye kadar sessiz sinemanın pekte tat verdiği söylenemez. “12 Kızgın adam” filmi gelinceye kadar tek bir sahnede dur