CAN SIKINTISI ÜZERINE FELSEFI VE MODERN YAKLAŞIMLAR

 Can sıkıntısı, insanlık tarihi boyunca bireysel ve toplumsal bir mesele olarak tartışılmıştır. Bu duygu, yalnızca basit bir ruh hali değil, insanın varoluşsal sorularını ve anlam arayışını yansıtan derin bir olgudur. Tarihten modern zamana kadar uzanan bu kavram, felsefi analizlerle zenginleşmiş ve modern yaşamın etkileriyle dönüşüme uğramıştır. Makalenin Amacı   Bu makalede, can sıkıntısının tanımından başlayarak, felsefi yaklaşımlar, modern toplum üzerindeki etkileri ve çözüm önerileri detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Can Sıkıntısının Tanımı ve Doğası Can Sıkıntısı Nedir? Can sıkıntısı, genellikle bir şey yapma isteksizliği, yaşamın monotonluğu ya da bir amaçsızlık hissi olarak tanımlanır. Bu duygu, bireyin içinde bulunduğu çevresel koşullardan kaynaklanabilir ya da içsel bir huzursuzluğun dışavurumu olabilir. - Seneca ve Antik Dönem: Antik Yunan ve Roma döneminde düşünürler, insanın günlük yaşamının rutinlerinden kaynaklanan monotonluğa dikkat çekmişlerdir. Özellikl

Haydarpaşa garında 1941 baharında saat on beş

Haydarpaşa garında 1941 baharında saat on beş. Merdivenlerin üstünde güneş yorgunluk ve telaş. Bir adam merdivenlerde duruyor bir şeyler düşünerek. Zayıf. Korkak. Burnu sivri ve uzun yanaklarının üstü çopur. Merdivenlerdeki adam — Galip Usta —

Nazım Hikmet – Memleketimden İnsan Manzaraları




Haydarpaşa garı, sayısız buluşmalara, sayısız ayrılıklara, sayısız mutluluklara, sayısız hasretlere  sebep olan bir yer-di dersem yanlış olmaz. Hayatın kendisiydi Haydarpaşa. Aynı başka tren garları gibi. Bir taraftan iki sevgilinin bir birine kavuşmasını sağlarken, diğer taraftan anne babası ile ayrılmak zorunda kalanları da ağırlamıştı. Yetmemiş, bazen cenazeleri de cenaze sahiplerine ulaştırırken aynı anda mektuplarda buradan ulaşmıştı. Haydarpaşa, bu konuda tek değildi. Başka istasyonlarda böyleydi.  Ancak konu geldiği için söylemeden edemeyeceğim: Haydarpaşa’nın yeri başkaydı. Her ne kadar Osmanlı’nın ilk tren istasyonu  İzmir Alsancak tren istasyonu olsa da… Mesela aklıma ilk gelen, Orhan Kemal’in bir çok hikayesinin tren istasyonunda başlaması. “Müfettişler müfettişi” isimli eseri Haydarpaşa garında başlar. Haydarpaşa bir yana yine Orhan Kemal’den devam edersem: “Bereketli topraklar üzerinde” kitabı da Adana tren istasyonunda başlar. Hatta orada da biter. Ve tabi ki Nazım Hikmet’in “Memleketimden insan manzaraları” eserinin 1. kısmının neredeyse tamamı trende geçer. Hapisten bayram izni ile çıkan hükümlülerin tren ile varmak istedikleri yere gittikleri, Yılmaz Güney’in “Yol” filmi,  Demiryolu işçilerinin mücadelesini sistem eleştirisiyle yapan, “Demir yol” filmi,   Bürokrasi bahanesiyle sistem eleştirisi olan, Şener Şen’in baş rolünü oynadığı “Selamsızlar bandosu”  bunların film açısından başını çeker.  Hatta Yaşar Kemal’in  Nazım Hikmet’e küstüğü yerde bu tren istasyonlarından biridir. Türk filmlerinin bir çoğunda İstanbul’a Haydarpaşa üzerinden gelirler. İşçiler buradan işlerine gider, buradan dönerdi. Fabrikalar, mallarını trenler üzerinden taşırlardı. Halk denize, plaja giderken bu trenler ile giderlerdi.

Sadece Türkiye için değil aynı zamanda Dünya içinde önemliydi trenler. Amerika da geçen kovboy filmlerinde ciddi bir kısmı kaplıyor trenler. Atından atlayan kovboy, trene tutunur. Hırsızlıklar trenlerde olur. Hükümlülerin, tutukluların hapishanelere aktarmaları trenler vasıtasıyla olur. Bilinen ilk trenin 1800’lerin başında bir iddia ile yapıldığı biliniyor. Ancak daha sonra buharlı makinenin icadı ile trenler insanların hayatında tekerlikten sonra çok önemli bir yere sahip oluyor. Tren raylarının olduğu bölgelerde ticaret ve sanayi artışa başlıyor. Başlıyor çünkü, daha önce ticaret ve sanayiye lazım olan lojistik işleri nehirler ile yapılıyor. Buda lojistiğin hıza ihtiyacı olduğu gerçeğini ortaya çıkarıyor. İşte tren bu ihtiyaca çok güzel bir cevap oluyor.

Savaşlarda da çok işe yarıyor trenler. Zırhlı trenler ile bir çok lider kendini koruma altına alıyor. Mesela Sovyetler Birliği’nin Kızıl Ordu komutanı Trotskiy’nin zırhlı treni meşhurdur. Bunun yanında Ekim Devrimi’nin lideri  Lenin’in yurt dışına kaçması ve S.S.C.B.’de ki  parti merkez kurulu toplantısına kılık değiştirip yine trenle geldiği biliniyor. Bunun yanında ikinci Dünya savaşı’nın faşist cephesinden biri olan İtalya’nın lideri Mussolini’nin zırhlı treni olduğu biliniyor. (söz konusu treni İstanbul Haliç’de kurulu bulunan Koç müzesinde görebilirsiniz) Savaşlar sürerken asker sevkıyatları da yine trenler üzerinden yapılıyordu. Bu sebeple tren yollarını havaya uçurmak için birlikler vardı.

Çocukların oyuncaklarına da tüm bu anlattıklarım sığdı. Oyuncak trenler, raylar, istasyonlar ve yolcular iktidarların isteklerine göre şekiller aldılar. Dolayısıyla çocukların hayallerini de o iktidarlar şekillendirdiler. Kimisi tahtadan yapıldı oyuncak trenlerin, kimisi de plastik pilli yapıldı. Bu satırları yazarken aklıma, bize Almanya’dan gelen el yapımı oyuncak tren seti belirdi. Trenin düdüğünü bile yapmışlardı. Kaç yaşına gelmiş biri olarak, onunla oynarken nasıl heyecanlandığımı anlatmak mümkün değil. Çocuklar o oyuncak trenler ile oynarken, belki de uzakta ki hasretini çektikleri arkadaşlarına ulaşmak istiyorlar. Kim bilir?

Çocukluk deyince şimdi de dedem ve ananem ile yaptığım tren gezileri belirdi aklımda. Nasıl bir maceraydı öyle. Tünele girince seviniyor, yataklı vagonda tanımadığımız birisiyle aynı ekmeği paylaşıyorduk. Sohbetler ne güzeldi trenin sesi eşliğinde. Biletçi ağabeyi görünce bile heyecanlı olurduk. O da tonton bir amca olurdu zaten. Yolda rayların üzerine bir ağaç düşerdi. O ağacın oradan kaldırılmasını beklerken çevrede ki meyve ağaçlarına dadanırdık. Birde yol boyunca olan o eşsiz manzaralar yok mu? Trenin lokantası da ayrı bir güzeldi hani. Ama yemeğinden ötürü olduğunu sanmıyorum bunun. Muhabbetten ötürüydü o eminim.  

Büyüdük. Ankara’da ki eylemlere trenler ile gider olduk. Ama sonra nostalji oldu tüm bunlar. Hızlı tren yapılıyor adı altında raylar kaldırıldı. Hatıralarda öyle. Tarihte öyle.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------


Meraklısına:   

Trenler hakkında iki müze önerebilirim. Bunlardan bir numara olanı İstanbul Kadıköy’de kurulu bulunan Oyuncak müzesi. Burada ki tren bölümünde oyuncak trenlerin yanında tren sesi eşliğinde kompartman bile var!

Bir diğeri ise İstanbul Haliç’de bulunan Koç müzesi. Bu müze normalde sanayi müzesi olarak kurulmuş ancak Vehbi Koç’un kazandığı akıl almaz sömürü oranlarını koleksiyonlara yatırması sebebiyle bir çok koleksiyonun yanında tren koleksiyonu da mevcut.

Her ikisini de görmek lazım.   

---

Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.  

https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme