PARADOKS İÇİNDE SIKIŞMIŞ TABLO
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Kitapdedektifiyiz.com’da yayınlanan “İkitablonun gücü!” başlıklı yazıyı okuyanlar “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosu için
yazılmış aşağıdaki alıntıyı hatırlayacaktır:
“Osman Hamdi’nin İstibdat döneminde II.
Abdülhamid ile çalıştığı bir sır değil. Hatta bazı çevreler tarafından Yıldız
Sarayı'ndan hiç çıkmadığına dair eleştiriler alıyor. Yetmiyor, bu konuda yakın
çevresine yazdığı mektuplarda alttan alta rahatsızlığını dile getiriyor. Ancak
aynı Hamdi, Hürriyet devrimi gerçekleştikten hemen sonra özgürlüğe kavuştuğuna
dair de yine yakın çevresine mektuplar yazıyor. Bir de üstüne başkarakterin
Osman Hamdi olarak tasvir edilmesi eklenince “o tamburun şekli boşuna değil”
diyesi geliyor insanın.”
Geçen hafta Pera Müzesinde gerçekleştirdiğim
gezi bu düşünce üzerine tekrar düşünmeme yol açtı; tabloya alternatif bir yorum
olamaz mı?
Bu satırlar, değişen düşünce ve birikimden
ziyade, var olan bilgi birikiminize ek sağlamayı hedefliyor. Yazı, tabloya bir
tersten okuma.
Osman Hamdi, döneminin aydınlarından;
Arkeolog, ressam, müzeci ve kısa bir dönem de olsa Kadıköy’ün ilk belediye
başkanı. Mimar Sinan Üniversitesi ve İstanbul Arkeoloji Müzelerinin
kurucularından. Dolayısıyla ciddi bir
entelektüel. İyi kötü ortamına göre nasıl hareket edeceğini biliyor. Bu sebeple
de çevresindeki herkes özellikle II. Abdülhamid döneminde sürgüne gönderilirken
o yerinde kalıyor. Bu yönüyle de ayrıca zeki diyebiliriz. Bu birikim ile
resimlerini oluşturuyor. O halde “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosunun iki ana
öznesinden biri olan kaplumbağaları neden Osmanlı’nın bürokratik hali olarak
metafor yaptı?
Asya, Avrupa ve Afrika Medeniyetlerinde Kaplumbağa
Terbiyecinin de sırtında taşıdığı tambur ile
kaplumbağlaşmaya başladığını işaret ediyor ressam ancak buradaki
kaplumbağalaşma hali neyi teslim ediyor? İlk akla gelen “yavaşlık” yahut
“hantallık”. Ancak, bir de “bilgelik”
var. Peki o halde ilk soru, “bunu anlatmak için doğru bir tercih mi
kaplumbağa?” Halkın anlayabileceği düzeyde basit bir anlatım olarak tembellik
ve yavaşlık düşünülürse doğru. Ancak oldukça yetersiz.
Kaplumbağanın çeşitli kıtalarda hangi
kültürlere izdüşüm yaptığını incelemek, tablonun kendi içinde düştüğü tezatlık
açısından elzem.
Dünyanın farklı kültürlerinde çeşitli sembolik
anlamlara sahip olan kaplumbağa, uzun ömürlü olması, kabuğunun sağlamlığı ve
yavaş hareket etmesi, onu yaratılış, kozmik düzen, ebediyet, istikrar,
bilgelik, sabır ve koruma gibi kavramlarla ilişkilendirdi.
Avrupa medeniyetlerine geldiğimizde kaplumbağa
genellikle yavaşlık, tembellik ve cimrilik gibi olumsuz niteliklerle anılır.
Antik Yunan ve Roma mitolojisinde müzik tanrısı Hermes'in lir yapmak için
kullandığı bir hayvandır. Bu nedenle kaplumbağa, müzik ve şiirle de
bağdaştırılır. Ortaçağ Avrupası'nda, Hristiyanlık'ta günahkârlığı ve cehennemi
temsil eder.
Afrika medeniyetlerinde, çoğunlukla hilekâr ve
akıllı bir karakter olarak betimlenir. Bölgenin halk masallarında zekâsı ve
kurnazlığı sayesinde daha güçlü hayvanları alt eder. Bazı Afrika kültürlerinde
ise bereket ve bolluk getiren bir hayvandır. Örneğin Nijerya'daki Yoruba halkı
onu tanrıça Yemoja'nın habercisi olarak görür.
Asya medeniyetlerinde genellikle kozmolojik
bir varlık olarak görülmüş; Çin mitolojisindeyse, gökyüzünün dört yönünü temsil
eden dört hayvandan biri olmuştur. Ayrıca kaplumbağanın kabuğu, gök ile yer
arasındaki bağlantıyı simgeleyen Luo Shu kare şeklini oluşturmuştur. Bununla
birlikte feng shui sanatında da önemli bir rol oynayan kaplumbağa, Japonya'da
uzun ömür ve mutluluk getirdiğine inanılan bir hayvandır. Minogame adı verilen
efsanevi bir kaplumbağa türünün, binlerce yıl yaşadığı ve deniz yosunuyla kaplı
olduğu söylenir.
Osman Hamdi’nin oryantalizm temsilcisi olduğu
bilgisini metaforumuzun üzerine eklediğimizde Asya medeniyetlerinin yorumuna
önem vermemiz gerektiği ortaya çıkar.
Tanrı’nın bilgiliklerinin çoğuna uzun ve ânı
yaşaması sayesinde kavuştuğuna inanılır. Ancak, “Avrupa medeniyetlerine
geldiğimizde, genellikle yavaşlık, tembellik ve cimrilik gibi olumsuz
niteliklerle anılır.” Osman Hamdi’nin Avrupa’ya eğitime gittiği ve oradaki
rönesans eğilimlerinden oldukça etkilendiği bilinen bir gerçek. Dolayısıyla
kaplumbağa burada oryantalizmin temsilcisi olarak eklenmemiş bilakis onun
karşıtı Rönesans’ı temsil etmiş.
Tablo bu şekilde yorumlanmazsa eğer, Hamdi’nin
kaplumbağaları bilge bir hale bürünür ve o dönem beş yüz yıla yakın yaşamış bir
devletin ayakta kalmasının sebebi, itiraz ettiği iddia edilen yavaşlık olur.
Halbuki yukarıda belirttiğimiz gibi “yavaş olmak ömrü uzatıyor.” Yavaş olduğu için mi bilge oluyor yoksa bilge
olduğu için mi yavaş oluyor paradoksuna girmeyeceğim ama cevap her ne olursa
olsun bu yönüyle tablo kendi içinde tezata düşer.
Eğer, “Kaplumbağa Terbiyecisi” bunların hiç
birisi olmayıp sadece her bakanın bir seferde anladığı bir tablo olsaydı, Osman
Hamdi’nin bunca birikimi boşa düşmüş olurdu. Asıl düşünülmesi gereken de bu
kısım oluyor çünkü ilk dediğim hal sürekli tekrarlanıyor.
Pek tabii ki bu noktada “sanat sanat için
midir yoksa toplum için midir?” sorusu geliyor ancak cevap basit: “Sanat, sanat
içindir. Zaten o yüzden de toplum içindir.” Dolayısıyla sanat kolay
anlaşılmayacak ki – ancak imkansız da olmayacak – topluluğu ileri taşısın. Aksi
halde sadece gördüğünü çizmekten öteye gidemez. Bu, sanatın istediği bir şey
değildir.
Belki de Osman Hamdi, Osmanlı’yı “Avrupa’ya
göre” yavaş düşünüyordu. Kesin olarak kim bilir? Ama olası.
Son bir paradoks olarak da Osman Nuri İyem ile
yaptığımız “Distopik Dünyaya Çözümün Cevabı: "Yeniden Cesur Dünya
Sergisi" içeriğimizi izlemelisiniz. Orada İyem’in söylediği “sanatın bir
amacı olmak zorunda değil” sözü bütün yazdıklarıma ters düşüyor. Zaten, bir
tezatlıkla başlamıştı yazı. Tezatlıkla da bitmiş oldu. Öyle ya hayat
paradokslardan ibaret.
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder