ANONİMLİK, İMZA VE ŞÖHRET BAĞLAMINDA ORTAÇAĞ’DAN GÜNÜMÜZE SANATÇI KARAKTERİ; ÜNLÜ OLARAK SANATÇI / Elif Renda
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Rönesansa doğru ortaya çıkan; sanatçının bireyselliğinin öne çıkması, sanatçı şöhretinin oluşmaya başlaması ile sanat anonimlikten uzaklaşmıştır ve sanatçı toplumda üst kademelere ulaşmıştır. Özellikle sanatın mimetik bir etkinlik olmaktan kopması sonucunda, zamanla Kant’ın teorisi ile güçlenen "Deha Sanatçı’’ kavramının öne çıkması ile birlikte sanatçı karakterinde bir değişim gerçekleşmiştir. 20. yüzyılda popüler kültür ile birlikte oluşan -ünlü olarak sanatçı- karakteri sanatın içeriğine etki etmiştir.
Rönesans döneminde
prestijli bir meslek haline gelen sanat, beraberinde imzanın da yaygınlaşmasını
sağlamıştır. Sembolik anlamı dışında imza bir bireysellik anlamı da
barındırır ve bu bireysellik anlamı Kant'la
birlikte yani "Deha Sanatçı" kavramı ile daha da güçlenmiştir. Bu deha sanatçı kavramı
sanatçıya yarı-tanrı özellikleri bahşetmiştir
ve sanatçıyı daha seçkin bir insan grubuna yerleştirmiştir. Ancak bu "Deha Sanatçı"
kavramına rağmen sanatçı tam zirvesine 20. yüzyılda medyanın gelişmesi ve
kültür endüstrisi ile ulaşmıştır. Dünyanın her yerinde sansasyonel bir star
tavrı sergileyen yeni sanatçı karakteri, sanatçının üretimlerinin önüne geçerek
sanatı yarı-tanrısal halinden içi boşaltılmış popüler ve pahalı nesneler haline
getirmiştir.
İmza kullanımı Antik Çağ'a kadar dayansa da
(Görsel 1) bu imzalama şu anda imzanın başlı başına değerinin olduğu
zamanımızdaki ile aynı anlama gelmemektedir. Sanatçı bireyselliğinin öne
çıkması ile birlikte imza 15. yüzyıldan itibaren önem kazanmaya başlamıştır.
Sanat tarihçisi Adams’a göre Rönesans döneminde genel nüfus arasında
okuryazarlık ve yazınsal alanda sanat ve sanatçıların kişiliklerine olan ilgi
artmıştır. Ortaçağ'da sanatçıların çoğu
isimsiz kalmıştır, bireylerin isminin önemi olmayan bir sanat anlayışı, yani
din üzerine bir sanat anlayışı vardır, ancak Rönesans'a doğru ‘bireysel şöhret’
ortaya çıkmıştır ve bu dönemde sanatçılar eserlerini sıklıkla imzalamaya
başlamışlardır. Avrupa'da Erken Hıristiyanlık ve Ortaçağ'da kaydedilenden çok daha
fazla onüçüncü ve
ondördüncü yüzyıl İtalyan sanatçılarının adlarının belgelenmiş olması,
sanatçıların kimliklerini kaydetme ve gelecek nesiller için koruma niyetlerini
doğrular. Ressamlık mesleğinin sosyal prestiji arttıkça, tabloları imzalamak
giderek daha popüler bir gelenek haline gelmiştir.
Görsel 1- Emblema, Samos'lu
Dioskourides tarafından imzalanmış, MÖ.100, Napoli, Arkeoloji Müzesi,
Fotoğraf H. R. Goette (Hurwit 2015: 28).
Bir imzayı sanat
tarihi profesörü Louisa Matthew şöyle tanımlar; bir resme imza atmak, ressamın varlığını belirleyen bilinçli bir edimdir.
Ortaçağ ve sonrasında imza artık farklı bir anlam kazanmıştır, sanatçının
kendini de öne çıkarttığı bir sürecin başlangıcıdır aslında. İmzanın
yaygınlaşması İtalya ve Venedik'te olmuştur. Özellikle Venedik bir ticaret
merkezi olduğu için resimlerin imzalanmasına ihtiyaçları daha fazladır. Matthew
bu durumu şöyle açıklar: Resimlerin
imzalanması aynı zamanda, özellikle Venedik’te deniz yoluyla gönderilen eserler
için aktif ihracat
piyasası tarafından da
teşvik edildi. Venedik, resim malzemelerinin yanısıra resim malzemeleri de
dahil olmak üzere her türlü ticaret için yerleşik bir bölgesel ve uluslararası
merkez olduğundan, Venedik imzasının yaygınlığı ve standardizasyonu,
reklamcılığın gerekliliği ve rekabetin varlığından dolayı kabul edildi. Ancak günümüze yaklaştıkça imzanın
anlamı değişip dönüştü ve başlı başına bir değer haline geldi.
Andy Warhol, Damien
Hirst ve benzeri sanatçıların bir "star" yaklaşımı ile magazinsel bir değere sahip olma durumlarını
tanımlamak için kullanılmış bu ünlü sanatçı -artist as a celebrity- terimini
ben biraz daha genişleterek habersel değere taşıma
durumlarının dışına da katarak sanatçı
şöhretini tanımlamak için kullanacağım. Birinci dünya savaşından sonra pop
kültürü ile birlikte sanatçılar ünlenmeye başlamışlardır. Bu ünlenme ile
birlikte sanatçının üretimlerinin dışında karakterleri, nerede ne yaptıkları ve
ne giydikleri bile önemli hale gelmiştir. Bu durumun oluşması ile birlikte
sanatçının neyi gösterdiği değil nerede gösterdiği, ne ürettiği değil ne kadar
ünlü olduğu öne çıkmaya başlamıştır.
Bu sanatçı ününün
bir sonucu olarak da markalaşma oluşmuştur.
Sanatçının ürettiği işlerin değeri, üzerindeki
imzadan daha az değerli bir hale gelmeye başlamıştır. Bu markalaşma ile
birlikte ne üretildiği değil kimin ürettiği, nerede haberi yapıldığı, nerede
sergilendiği, kimin koleksiyonunda işinin yer aldığı önemli olmuştur. Bu açıdan
ele aldığımızda sanat üretimlerinin değer biçilme (maddi olarak değil)
kriterleri çarpıklaşmaya başlamıştır. Bir sanatsal işin içeriği, tekniği,
yansıtabildiklerinden ziyade imzasının taşıdığı değer, sanatçısının ne kadar
tanındığı önemli hale gelmiştir.
Rönesans ile
başlayan ve günümüze kadar gelen yukarıda da bahsettiğim etkenler ile birlikte
sanatçı karakteri bir değişim geçirmiş ve günümüzde -neredeyse- yapıtın önüne
geçmeye başlamıştır. Sanatçı karakterlerindeki bu dönüşüm sanat yapıtını da
etkilemiştir. Sanat; sansasyon, şöhret ve imza değeri kriterleri çerçevesinde
değerlendirmeye tabii tutularak, sanatın içinin boşaltılmasına sebebiyet
vermiştir. Ünlü olarak sanatçı karakterinin eserden daha parlak olması, eserin
gerçek değerinin görülmesini engellediği aşikardır. Yapıttan ziyade sanatçının
öne çıktığı bu popüler kültürün etkilerinin ve sanatçının değeri ile eserinin
değeri arasındaki paralelliğin azaltılması gerekmektedir.
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder