20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

ANONİMLİK, İMZA VE ŞÖHRET BAĞLAMINDA ORTAÇAĞ’DAN GÜNÜMÜZE SANATÇI KARAKTERİ; ÜNLÜ OLARAK SANATÇI / Elif Renda

 

Rönesansa doğru ortaya çıkan; sanatçının bireyselliğinin öne çıkması, sanatçı şöhretinin oluşmaya başlaması ile sanat anonimlikten uzaklaşmıştır ve sanatçı toplumda üst kademelere ulaşmıştır. Özellikle sanatın mimetik bir etkinlik olmaktan kopması sonucunda, zamanla Kant’ın teorisi ile güçlenen "Deha Sanatçı’’ kavramının öne çıkması ile birlikte sanatçı karakterinde bir değişim gerçekleşmiştir. 20. yüzyılda  popüler kültür ile birlikte oluşan -ünlü olarak sanatçı- karakteri sanatın içeriğine etki etmiştir.

 Rönesans döneminde prestijli bir meslek haline gelen sanat, beraberinde imzanın da yaygınlaşmasını sağlamıştır.  Sembolik anlamı dışında imza bir bireysellik anlamı da barındırır ve bu bireysellik anlamı Kant'la birlikte yani "Deha Sanatçı" kavramı ile daha da güçlenmiştir. Bu deha sanatçı kavramı sanatçıya yarı-tanrı özellikleri bahşetmiştir ve sanatçıyı daha seçkin bir insan grubuna yerleştirmiştir. Ancak bu "Deha Sanatçı" kavramına rağmen sanatçı tam zirvesine 20. yüzyılda medyanın gelişmesi ve kültür endüstrisi ile ulaşmıştır. Dünyanın her yerinde sansasyonel bir star tavrı sergileyen yeni sanatçı karakteri, sanatçının üretimlerinin önüne geçerek sanatı yarı-tanrısal halinden içi boşaltılmış popüler ve pahalı nesneler haline getirmiştir.

 İmza kullanımı Antik Çağ'a kadar dayansa da (Görsel 1) bu imzalama şu anda imzanın başlı başına değerinin olduğu zamanımızdaki ile aynı anlama gelmemektedir. Sanatçı bireyselliğinin öne çıkması ile birlikte imza 15. yüzyıldan itibaren önem kazanmaya başlamıştır. Sanat tarihçisi Adams’a göre Rönesans döneminde genel nüfus arasında okuryazarlık ve yazınsal alanda sanat ve sanatçıların kişiliklerine olan ilgi artmıştır. Ortaçağ'da sanatçıların çoğu isimsiz kalmıştır, bireylerin isminin önemi olmayan bir sanat anlayışı, yani din üzerine bir sanat anlayışı vardır, ancak Rönesans'a doğru ‘bireysel şöhret’ ortaya çıkmıştır ve bu dönemde sanatçılar eserlerini sıklıkla imzalamaya başlamışlardır. Avrupa'da Erken Hıristiyanlık ve Ortaçağ'da kaydedilenden çok daha

fazla onüçüncü ve ondördüncü yüzyıl İtalyan sanatçılarının adlarının belgelenmiş olması, sanatçıların kimliklerini kaydetme ve gelecek nesiller için koruma niyetlerini doğrular. Ressamlık mesleğinin sosyal prestiji arttıkça, tabloları imzalamak giderek daha popüler bir gelenek haline gelmiştir.

 

 


Görsel 1- Emblema, Samos'lu Dioskourides tarafından imzalanmış, MÖ.100, Napoli, Arkeoloji Müzesi, Fotoğraf H. R. Goette (Hurwit 2015: 28).

 

 

 Bir imzayı sanat tarihi profesörü Louisa Matthew şöyle tanımlar; bir resme imza atmak, ressamın varlığını belirleyen bilinçli bir edimdir. Ortaçağ ve sonrasında imza artık farklı bir anlam kazanmıştır, sanatçının kendini de öne çıkarttığı bir sürecin başlangıcıdır aslında. İmzanın yaygınlaşması İtalya ve Venedik'te olmuştur. Özellikle Venedik bir ticaret merkezi olduğu için resimlerin imzalanmasına ihtiyaçları daha fazladır. Matthew bu durumu şöyle açıklar: Resimlerin imzalanması aynı zamanda, özellikle Venedik’te deniz yoluyla gönderilen eserler için aktif ihracat

piyasası tarafından da teşvik edildi. Venedik, resim malzemelerinin yanısıra resim malzemeleri de dahil olmak üzere her türlü ticaret için yerleşik bir bölgesel ve uluslararası merkez olduğundan, Venedik imzasının yaygınlığı ve standardizasyonu, reklamcılığın gerekliliği ve rekabetin varlığından dolayı kabul edildi. Ancak günümüze yaklaştıkça imzanın anlamı değişip dönüştü ve başlı başına bir değer haline geldi.

 Andy Warhol, Damien Hirst ve benzeri sanatçıların bir "star" yaklaşımı ile magazinsel bir değere sahip olma durumlarını tanımlamak için kullanılmış bu ünlü sanatçı -artist as a celebrity- terimini ben biraz daha genişleterek habersel değere taşıma durumlarının dışına da katarak sanatçı şöhretini tanımlamak için kullanacağım. Birinci dünya savaşından sonra pop kültürü ile birlikte sanatçılar ünlenmeye başlamışlardır. Bu ünlenme ile birlikte sanatçının üretimlerinin dışında karakterleri, nerede ne yaptıkları ve ne giydikleri bile önemli hale gelmiştir. Bu durumun oluşması ile birlikte sanatçının neyi gösterdiği değil nerede gösterdiği, ne ürettiği değil ne kadar ünlü olduğu öne çıkmaya başlamıştır.

 Bu sanatçı ününün bir sonucu olarak da markalaşma oluşmuştur. Sanatçının ürettiği işlerin değeri, üzerindeki imzadan daha az değerli bir hale gelmeye başlamıştır. Bu markalaşma ile birlikte ne üretildiği değil kimin ürettiği, nerede haberi yapıldığı, nerede sergilendiği, kimin koleksiyonunda işinin yer aldığı önemli olmuştur. Bu açıdan ele aldığımızda sanat üretimlerinin değer biçilme (maddi olarak değil) kriterleri çarpıklaşmaya başlamıştır. Bir sanatsal işin içeriği, tekniği, yansıtabildiklerinden ziyade imzasının taşıdığı değer, sanatçısının ne kadar tanındığı önemli hale gelmiştir.

 Rönesans ile başlayan ve günümüze kadar gelen yukarıda da bahsettiğim etkenler ile birlikte sanatçı karakteri bir değişim geçirmiş ve günümüzde -neredeyse- yapıtın önüne geçmeye başlamıştır. Sanatçı karakterlerindeki bu dönüşüm sanat yapıtını da etkilemiştir. Sanat; sansasyon, şöhret ve imza değeri kriterleri çerçevesinde değerlendirmeye tabii tutularak, sanatın içinin boşaltılmasına sebebiyet vermiştir. Ünlü olarak sanatçı karakterinin eserden daha parlak olması, eserin gerçek değerinin görülmesini engellediği aşikardır. Yapıttan ziyade sanatçının öne çıktığı bu popüler kültürün etkilerinin ve sanatçının değeri ile eserinin değeri arasındaki paralelliğin azaltılması gerekmektedir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme