BİRİ OLMAK İÇİN BİRİNİ TANIMAK / Merve Sağışan
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Birini tanımak ve onlarla,
toplumla ilişkilenmek için mi biri oluruz yoksa biri olmak için, toplum ve
diğerleriyle ilişkilenmek ihtiyacı duyarız?
Birini
tanımak, oldukça uzun iş aslen. Çünkü önce kendini, kendi biriliğini tanımak
gerekiyor.Geçmişten biri bize tanıdık hissettirir, kimileri için güven sebebi
dahi olabilir. Ama ne sen geçmişindeki birisin, ne de karşımızdaki eskiden
tanımış olduğumuz insanlar. Hepimiz değiştik
-değişmeye devam ediyoruz da. Sadece bunun kabulü yok içimizde.
Büyümenin sancılı tarafını yaşayanlar ile sancısız büyüyen insanlar arasındaki
derin farklar, ayırır geçmişin biri'lerinden bizi.
Bu yüzden erken büyüyen, ve yaş
aldığı halde hala büyümeyen insanlarla doludur çevremiz. Ki büyümek bile, başlı
başına tartışılacak bir konu çünkü herkes için büyümenin sorumluluğu
farklı. Bu dostluklar, komşular, hatta
akrabalar için de geçerlidir. Değişmeyen insanlar, genelde benden geçti diye
düşünen artık günleri eskiten insanlardır.
Biri olmak bile, başlı başına bir
iştir. Çünkü, çoğunluk kendini sorgulamadan yoksun bir felsefede büyür.
Toplumun doğrularının kabulü, aslında bizi kendimiz olmaktan herkesin dışında
biri olmaktan, özgün ve orjinal olmaktan alıkoyar.
Kişi
önce kendini tanımanın yolunu bulmalıdır, yoksa bütün tanımış olduğu insanlar
bilinçaltına küçüklüğünden beridir çevre tarafından kodlanan bir filtre ile
tanınır. Bu filtreden dolayı; iki farklı cephede davalarını sürdüren siyasetçi,
iki farklı mezhebe inanan insanlar, iki farklı
takımı tutan fanatik kişiler birbiriyle zıtlığa düşer. O anlaşmazlıkların
bütünü budur. İyi, kötüyü kabul edemez. Kötü, iyiyi hazmedemez.
Bütün
yanlış tanımalar, bu filtreden dolayı meydana gelir. Aslında insanın geçmişe
düşkünlüğü de buradan kaynaklanır. O filtreyi kimse dönüştürmek istemez. Sadece
o filtre ile zaten vakit geçirebildiği insanlarla devam etmek ister. Toksik
ilişkilerden de bu yüzden kopamaz. Kültürel
yozlaşma ve modernliğin batı toplumu tarafından yanlış absorbe edilmesi, bu
zıtlığı daha da derinleştirir.
Bütün
bunlar nasıl aşılır nasıl dönüşür ki
doğrusuna?
Önce
toplum değişmeli demek, neye yarar?
Dünkü
ben, bugünkü benden oldukça farklı. Çünkü her gün heybeme bilmediğim bir şeyi
koyuyorum. Öğreniyorum. Öğrenci olmak; hayatın içinde insanları tanımanın da
öğrencisi olmak, kendi cehaletini kabul etmekle başlar.
Her
konunun piri olamayız, mükemmel kariyerimizin olup olmayacağı bile bazı
çevresel koşullar ile şekillenir : ekonomi ve aile gibi. Yine evlenip mutlu
olacağımızı, ya da mutsuz olacağımızı da bilemeyiz. Hayatımızın aşkı bizi yarın
da bulabilir, hiç bir zaman da. Bu bilinmezliği açmaya çalışmak, insanı sadece
atıl kılar. Bilinmezliklerin içinde kendimizi tanımak önceliğimiz olmalı. Çünkü
her ruhun yolu bir değil. Kiminin seksen yılda aşamadığı bir yolu, başkası bir
yılda bile aşabilir.
Birini
tanımak; işte bütün bu kendi içimizdeki
dolambaçlı yolu arşınlamaktan sonra başlayabildiğinden, aslında kimsenin
kendini dahi tam olarak tanımadığından dolayı gerçekleşmesi olanaksız bir
paradoksa benzer.
Nilgün
Marmara bile şiirinde, eşi yine kendisi gibi şair olan Kaan İnce için şu
dizeleri yazmıştır :
“En
yakın yabancı sendin, daha sürülmemişken ışığın biberi yaramıza, yaslanırken
boşlukta duran bir merdiveni henüz.
Güzdü sonsuz bir çöle takılan bakışımız, ilk
yaz derken -kışı gözden kaçıran yüzlerce eller yukarı, sayı duruşlarımız en
güçsüz kollarla-
Çözüldü aşkın zarif ilmeği, bulandı aynalar
duruluğu.
Çok gizli bir doğru gecenin toyluğunda,
bilmedik çekenin yanlış bir uzaklık olduğunu...
Yabancıların en yakınıydın sen!”
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder