Kayıtlar

Kasım, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

Acil Eylem Çiftçiliği / Nurullah Okuyan'ın Kaleminden

Resim
Kültür anlamına gelen Latince Cultura kelimesi, ekip biçmek anlamındaki “Colere” kelimesinden türemiştir. İngilizcede tarım anlamındaki “Agriculture” kelimesinin kökü de “Culture” yani kültür kelimesinden gelmektedir. Kültür, insanın ilk okuludur. İlk insan, besin ihtiyacını karşıladığı tarım ürünleri ile kimliğini oluşturdu. Göçebe toplumlarda temel amaç besin ihtiyacıyken, yerleşik hayatın da özünde bereketli topraklar yatıyordu. İnsan doğa karşısında hayatta kalma mücadelesini besin ürünlerinin üretiminde, avcılık sırasında veya alet yaparken akıl yürüterek verdi. Toplumun en küçük birimi ailede oluşan bu “Doğal Tarih Zekâsı” nesiller boyu gelişti ve taşındı. Bugün ise insan kendi Doğal Tarih Zekâsını kullanarak nesiller boyu aktarılan bu kadim bilgiyi başka bir yolla, aile ve tarım olmadan temin ediyor. Enstrümanları tarım ve aile olan insanlık tarihindeki ilkokul yerini okul öncesi eğitim, ilk ve orta eğitim, akademi, uluslararası öğrenci hareketliliği, dijital eğitim, veri tabanl

EDWARD HOPPER İLE YALNIZLIK TEMASINI İNCELEMEK / Aslı Karadağlı'nın kaleminden

Resim
   İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında insanlarda hem yorgunluk hem de her şeye yeniden başlama isteği egemen olmuştu. Savaşın doğurduğu korkunç yıkım; faşizm, Yahudi soykırımı, Hiroşima' ya atılan bombalar etik ve ahlaki değerleri temelden sarsmıştı. Dolayısıyla insanlar hem bu savaş sürecinden kurtuldukları için mutlu hem de maddi ve manevi açıdan bitkindi. Tarihin her evresinde olduğu gibi savaş halkı talan etti. Sıcak savaşı takip eden soğuk savaş dönemi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ideolojik çatışmalar dünyayı neredeyse ikiye böldü ve gergin atmosfer devam etti. Yani insanlık rahat bir nefes alıp huzuru bulamamıştı. Bu dönemde sanat camiası doğal olarak bazı duraksamalar ve kafa karışıklığı yaşadı. Bazı sanatçılar Amerika' ya göç etti. Bir yandan modern sanat müzelerinin temelleri atılmaya başlandı. Bu noktada modern sanat müzesi' nin kurucularından Rockefeller' ın “Çağdaş sanatçıları, hayatı boyunca bir somun ekm

Sanatı anlamak / Aslı Karadağlı'nın Kaleminden

Resim
  “Sanatın amacı, varlıkların dış görünümlerini değil, onların içsel önemlerini temsil etmektedir.” -Aristoteles    Hiç durup düşündünüz mü bizler sanatı anlamakta neden zorluk çekiyoruz? Gombrich ünlü kitabı, Sanatın Öyküsü ’nde 'sanat, farklı zamanlarda ve yerlerde farklı şeyler anlamına gelebilir’ der. Dolayısı ile bugün bir kitlenin sanatı anlamama sebebi ya da sanatı anlamıyorum şeklindeki serzenişleri sanata olan ön yargılarından ibarettir. Sanat sevilen ekollerin bir yansıması değildir. Şöyle ki, hepimiz az çok Rönesans sanatını biliriz. Bu dönemin sanatına kısmen de olsa hakimiz. Çünkü bu sanat   apaçık bir şekilde tüm simetrisi ile gözlerimizin önündedir Sandro Boticelli, Venüs’ün Doğuşu, 1485-86, Uffizi Galerisi.  Ancak Rönesans döneminden yaklaşık beş asır ileride olan, günümüze tarihsel açıdan daha yakın olan modern sanatı anlamakta zorlanırız. Anlamlandıramamak kimi zaman içimizde öfke uyandırır. Marchel Duchamp, Çeşme, 1917. Fakat unuttuğumuz bir şey vardır ki h

Sandıklarımız / Seda Derin'in kaleminden

Resim
  Bu eve geldiğim ilk günü dün gibi hatırlıyorum. Odanın baş köşesine kuruluşumu, evin büyüğü gibi içimi cömertçe açışımı… Ah, ah! Durun size hikâyeyi en başından anlatayım, ta en başından! Tam yüz yirmi beş yıl önce ekilmiş bir niyetin vücut bulmuş hâliyim. Yüz yirmi beş yıl önce Hacı Mustafa, tarlasının kenarına bir fidan dikti. Dikerken, “Biz görmeyiz ama gölgesinde insan soluklansın, dalına kuş konsun, meyvesi kime nasipse onun olsun,” diyerek dikti. Yolun kenarında bulup diktiği bu fidanın ne fidanı olduğunu bilmiyordu tabii. Ne zaman başım toprağı yırttı, gövdem yeşerdi, işte o zaman ulu bir ceviz olacağımı anladı. Büyüdüm. Onlarca mevsim gördüm, dalıma binlerce kuş kondu; altımda onlarca kişi soluklandı, güldü, ağladı , aşklarını gövdeme kazıdı. Ekildiğim tarla ne zaman imara açıldı, işte o zaman darmadağın oldum, testereyi belimde hissettim. Her bir parçamı bir yere götürdüler. Geriye bir kalbim kaldı,