20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

EDWARD HOPPER İLE YALNIZLIK TEMASINI İNCELEMEK / Aslı Karadağlı'nın kaleminden

  

İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında insanlarda hem yorgunluk hem de her şeye yeniden başlama isteği egemen olmuştu. Savaşın doğurduğu korkunç yıkım; faşizm, Yahudi soykırımı, Hiroşima' ya atılan bombalar etik ve ahlaki değerleri temelden sarsmıştı. Dolayısıyla insanlar hem bu savaş sürecinden kurtuldukları için mutlu hem de maddi ve manevi açıdan bitkindi. Tarihin her evresinde olduğu gibi savaş halkı talan etti. Sıcak savaşı takip eden soğuk savaş dönemi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ideolojik çatışmalar dünyayı neredeyse ikiye böldü ve gergin atmosfer devam etti. Yani insanlık rahat bir nefes alıp huzuru bulamamıştı.

Bu dönemde sanat camiası doğal olarak bazı duraksamalar ve kafa karışıklığı yaşadı. Bazı sanatçılar Amerika' ya göç etti. Bir yandan modern sanat müzelerinin temelleri atılmaya başlandı. Bu noktada modern sanat müzesi' nin kurucularından Rockefeller' ın “Çağdaş sanatçıları, hayatı boyunca bir somun ekmek alacak parayı bile bulamayan Van Gogh' un kaderinden korumak için” cümlesi değerli olduğu kadar hüzünlüdür de.


Avrupa sanatına imrenerek bakan Amerika, bu süreçte Amerika' ya göç eden bazı sanatçıların da etkisiyle sanat camiasında bir ivme kazandı. Amerika' nın dünyada sanatlar alanında kendi ismini duyurmasını sağlayan sanatçılar arasında yer alan Edward Hopper, Yeni Nesnelcilik’ e (New Objectivity) benzeyen gerçekçilik akımının önemli bir temsilcisidir. “Klasik modern” olarak da adlandırılan bu gerçekçilik akımı; hem soyut hem gerçek, üslup olarak da hem klasik hem modern üslubun arasındadır. Savaşın insan üzerinde yarattığı tüm zıt hisler; huzur-rahatsızlık,özgürlük-araya sıkışmışlık, mutluluk-hüzün sanatçıların eserlerine de hem üslup hem tema açısından direkt olarak yansımıştır. İkinci Dünya Savaşı’ nın çarpıcı etkileri Edward Hopper' ın eserlerinde özellikle yalnızlık temasıyla dikkat çekmektedir.




Edward Hopper, Petrol İstasyonu


Arkasındaki doğa manzarası sanki bu resme ait değil gibi dururken ıssız bir petrol ofisinde, tek başına, omuzları çökük ve yorgun görünen adam muhtemelen benzin almaya çalışmaktadır. Fakat burada aracı bile yoktur. Arkadaki doğa manzarası ve ön taraftaki yalnızlık vurucu bir etki yaratmaktadır.


  

    Edward Hopper, Sinema New York

Savaş döneminin ardından sinema da revaçta olmuş, ayrı bir önem kazanmıştır. Bu resimde, resmi ortadan ikiye bölen kolonun sol tarafı sosyallik, kalabalık, yeni olanı keşfetme arzusu uyandırırken, sağ tarafta durum bambaşkadır. Yalnız bir kadın, elini yüzüne götürmüş, ciddi anlamda hüzünlü bir tavır takınmış, bir şeyler düşünmektedir. Belki de savaş sürecini ve sonrasını, hatta günümüz dünyasını da anlatan en çarpıcı eserlerden biridir.




Edward Hopper, Güney Carolina Sabahı

Edward Hopper' ın bu eserinde de yalnız bir kadın dikkati çekmektedir. Fakat figür alımlı, kırmızı elbisesi ve meydan okur gibi duruşu ile bakışlarını sanatçıya yöneltmiştir. Belki de bir bahar sabahının erken saatlerinde şık giyimli bu kadın, bu yapayalnız evde ve bu yapayalnız ovada yalnızlıktan kaçarken yakalanmıştır. “Yalnızlık bir ovanın düz oluşu gibi bir şeydir,” der Cemal Süreya. Hopper burada kadından aldığı yalnızlığı resmen ovaya ve binaya dağıtmıştır.



Edward Hopper, Küçük Şehirde Ofis


Hopper' ın bu eserinde yalnız olan figür bu sefer erkektir. Uzaklara dalmış bir şeyler düşünen adamın hüznü yan profilinden okunurken sanki iç dünyasının soluk renkleri resmin tamamına yansımıştır.




Edward Hopper, Otel Odası


Bu eserindeki yalnızlık teması o kadar vurucudur ki, seyirci yalnız kadının yalnızlığını paylaşmaktan başka bir şey yapamaz. Mekan yalnızdır, bir köşeye özensizce konulmuş eşyalar yalnızdır. Omuzları çökük bu kadın, yalnızlığıyla adeta savaş vermektedir.



Edward Hopper, Sabah Işığı


Genelde bizler yalnızlığı gece ile bağdaştırırız. Herkes uyur, gecenin zifiri karanlığı çökmüştür ve artık kaçınılmaz olan şey yalnızlık dugusu olacaktır. Fakat Hopper' ın eserlerindeki yalnızlık sabahın en parlak saatlerinde dikkati çeker. Bu resimde de ışık seyircinin gözünü kamaştırır; tamamı ile odanın içine, kadının tam yüzüne gelir. Savaş sonrası durum da böyledir; güneş en parlak şekliyle insanların yüzüne doğmuştur ya da öyle görünür.




Edward Hopper, Güneşte İnsanlar


Bu eserinde ise yalnızlık kavramı başta dikkati çekmez çünkü resim kalabalıktır. Beş tane insan vardır. Bu beş insan, güneşin parlak ışığı ve sıcaklığının altında yalnız bir ovaya bakmaktadır. Fakat yalnız olan sadece gördükleri manzara değildir. İkinci planda, arkada kitap okuyan adam toplum içinde yalnızlığı temsil etse de buradaki figürlerin her biri yalnızlığın ayrı ayrı temsilleridir. Işığı bulan insanların, ışığın altında sade bir manzaraya hüzünlü bir şekilde bakmaları toplumun yalnızlığını temsil eder. Buradaki ışık, Albert Camus' nün kitaplarındaki felsefesindeki ışık gibidir.



Edward Hopper, Gece Kuşları


Ve son olarak Hopper' ın en ünlü eserlerinden biri; iç mekan, dış mekan ve figürlerin konumu birçok şeyi temsil eder. Burada alışkın olduğumuzun aksine doğal bir ışık yoktur fakat resmin sağ tarafında yapay ve yoğun sarı bir parlaklık dikkati çeker. Sağ tarafta üç insan vardır. Sol taraf ise daha loş ve tek bir adam oturmaktadır. Üstelik sırtı seyirciye dönüktür. Kanımca, Hopper burada yalnızlığı saklamak istemiştir. Fakat bu insanlar arasındaki yabancılaşmayı daha da artırmıştır. Sokağın yalnızlığı ayrıca dikkat çekmektedir. Sokakta bir hayvan bile yoktur fakat bu yalnız insanlar, gecenin bir saatinde, bu mekanda bir şekilde yalnızlıkları ile bulunurlar. Bu dünyada bulundukları gibi...


Kaynakça


1.Krausse, Anna-Carola, Geçmişten Günümüze Resim Sanatı, Literatür Yayınları, 2005.


2. Hodge, Susie, Sanatın Kısa Öyküsü , Hep Kitap Yayınları, 2019.


3. https://www.istanbulsanatevi.com/category/sanatcilar/soyadi-h/hopper-edward/

---

Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.  

https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme