20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

Acil Eylem Çiftçiliği / Nurullah Okuyan'ın Kaleminden



Kültür anlamına gelen Latince Cultura kelimesi, ekip biçmek anlamındaki “Colere” kelimesinden türemiştir. İngilizcede tarım anlamındaki “Agriculture” kelimesinin kökü de “Culture” yani kültür kelimesinden gelmektedir. Kültür, insanın ilk okuludur. İlk insan, besin ihtiyacını karşıladığı tarım ürünleri ile kimliğini oluşturdu. Göçebe toplumlarda temel amaç besin ihtiyacıyken, yerleşik hayatın da özünde bereketli topraklar yatıyordu. İnsan doğa karşısında hayatta kalma mücadelesini besin ürünlerinin üretiminde, avcılık sırasında veya alet yaparken akıl yürüterek verdi. Toplumun en küçük birimi ailede oluşan bu “Doğal Tarih Zekâsı” nesiller boyu gelişti ve taşındı. Bugün ise insan kendi Doğal Tarih Zekâsını kullanarak nesiller boyu aktarılan bu kadim bilgiyi başka bir yolla, aile ve tarım olmadan temin ediyor.

Enstrümanları tarım ve aile olan insanlık tarihindeki ilkokul yerini okul öncesi eğitim, ilk ve orta eğitim, akademi, uluslararası öğrenci hareketliliği, dijital eğitim, veri tabanları, makine öğrenmesine bıraktı. Doğal Tarih Zekâsı olgunlaştıkça Teknik Zekayı doğursa da disiplinler arasındaki mesafe ilk insanla aynı doğada yaşamamıza rağmen bizi tabiattan uzaklaştırdı. Birçoğumuz hayatı boyunca hiçbir zaman un, su, tuz ve mayayı yoğurup ekmek pişirmeyecek. Sütü kaynatıp yoğurt mayalamak eğlenceli bir aktivite olsa da hayvanın memesinden sağım yapmayı birçoğumuz hayal bile etmeyecek. Oysa kasaptan aldığımız eti son teknoloji kaygan tavalarda sotelemek oldukça keyifli ve lezzetli bir iştir. Hafta tatilinde avladığı balıkların iç organlarını çıkarıp, temizleyip, fırına sürerek muazzam lezzetler üretenler de vardır. Ama artık bir yazılımcıdan, öğretmenden ya da avukattan kümesteki bir tavuğu soteleyecek hale getirmesini beklemeyeceğiz. Oysa tarih öncesi dönemlere gitmeden sadece birkaç nesil önce, aile fertleri bütün bu süreçleri görüyor, öğreniyor ve uyguluyordu. Disiplinler arası mesafe arttıkça teknik bilginin derinliği arttı ve yetkin olmak için hayatın her anına sahip meslekler doğdu. Vakit ayıramadığımız birçok temel ihtiyacımızı parayla satın alabiliyoruz. Üstelik birçoğu, kendi yapabileceğimizden çok daha üstün kalite özelliklerine sahip. Peki bütün bu olanlar bizi ideal insana yaklaştırdı mı yoksa ondan uzaklaştırdı mı? Görmediğimiz, dokunmadığımız, bilmediğimiz meslekler şu an bizim için kasapta, savaşta veya ameliyathanede kendini kana bularken hangi erdemimiz kontrolsüz kalmıştır? Bizi fazla duyarlı yapan eski insana göre eksik alışkanlıklarımız, sosyal hayatımızda da bizleri aşırı hassas ve kırılgan yapmış mıdır? Kaçımız kaçımızı kim bilir kaç yıl askıda yaşatmışızdır.

Doğal Tarih Zekâsı, enstrümanları tarım ve aile olan ilk okulu evrensel bir okul haline getirse de, tabiatın mucizelerle dolu olduğunun Teknik Zekâ tarafından fark edilmesi uzun sürmedi. Minimalist yaşam, taş devri diyeti, yenilenebilir enerji kaynakları, hobi bahçeleri, geri dönüşüm, yaşayan şehirler, akıllı binalar, doğa dostu oteller, ailenin bir parçası olan kediler, köpekler, muhabbet kuşları, jüpon balıkları, ördekler, pitonlar ve dahası… Tabiatın iyileştirici gücü hekimlerin reçetesine dahi girdi. Teknolojinin verimli, çevre dostu ürünleri dünyayı kirletmeden, yaşam şartlarını kolaylaştırarak şifalanmamızı sağladı. Nitekim birçok tabiat dozu Teknik Bilgi ile üretiliyor; kedinin kumu ve maması, sulama sistemi kurulmuş hobi bahçeleri, güneş enerjisi ile sınırsız sıcak su, sıralı ağaçlarla çevrili yürüyüş yolları, gezen tavuk çiftliği, süt sağım sistemleri vs. Özüne dönmek istese de insan, Teknik Zekâ’nın yeni durumdan pek memnun kaldığı söylenemez. Çünkü kuantum ölçüm problemi gibi tabiat dozajlandıkça kayboluyordu. Biz mi tavuğu gezdirecektik yoksa tavuk mu bizi gezdirmeliydi? Yürüyüş yolu ağaçlarla mı çevrilmeliydi yoksa ağaçların aralarında mı yürümeliydik? Sokak hayvanlarını mı besliyorduk yoksa vicdanımızı mı? Güneş enerjisi temiz miydi yoksa ucuz mu?

Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) verilerine göre dünya çapında üretilen yiyeceklerin %40'ı tüketilemiyor. Yalnızca çiftliklerde kaybedilen gıda ürünü dünyanın yetersiz beslenen nüfusunun neredeyse dört katını besleyecek düzeyde. Açlık, dengesiz beslenme, obezite, yetersiz su kaynakları dünyanın tarım kaynaklı sorunlarının sadece birkaçını oluşturuyor. Sivil Toplum Örgütleri, akademik araştırmalar, sosyal girişimler, televizyon, radyo, sosyal medya ve okullarda sıkça hatırlatılan küresel tehlikeler kronik ve bulaşıcı bir huzursuzluk doğuruyor. Ve bugünlerde Birleşmiş Milletler’in oldukça ilginç bir önerisi var: İnsanı Teknik Zekâya ezdirmemek için aile çiftçiliğini korumak, teşvik etmek, sürdürmek! Muazzam gözlem yeteneği ve tecrübesi ile Teknik Zekâ’nın insanlık için bulduğu çözüm önerisi bizi Doğal Tarih Zekâsı’na geri mi götürüyordu? Bu sessiz hareketin mevcut Teknik Zekaya rağmen ne kadar etkili olacağını tahmin edebilmek henüz çok erken. Ama başta kendi toprağına kavuşan bireysel huzur ve küresel huzursuzluk için bir umut ışığı olduğu söylenebilir.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 66. oturumunda 2014 yılı resmi olarak “Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı” ilan edildi. 2014 Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılının hedefi, daha eşit ve dengeli bir kalkınmayı teşvik ederek aile çiftçiliğini tarım, çevre ve sosyal politikaların merkezine oturtmak. FAO’ya göre Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı’nın temel amacı açlıkla mücadele, gıda güvenliği, dengeli beslenme, geçim kaynaklarının iyileştirilmesi, doğal kaynakların yönetimi, çevrenin korunması ve kırsal alanlarda sürdürülebilir kalkınmadır. Nitekim 19-22 Eylül 2022 tarihlerinde gerçekleşen BM Aile Çiftçiliğinin ilk On Yılı Birinci Küresel Forumunda bitkisel, hayvansal ve su ürünleri dahil tüm gıdaların üretimini kapsayan Aile Çiftçiliğinin gücü tartışıldı. Bir aile tarafından yönetilen ve işletilen, hem kadınların hem de erkeklerin aile emeğine dayanan aile çiftçiliği aslında Doğal Tarih Zekâsı’nın taklit edilmeden yaşanarak uygulandığı bir yaşam şeklidir. Aile çiftçileri sağlıklı, çeşitli ve kültürel olarak uygun yiyecekleri ağır sanayi şehirlerinde veya kırsalda üreten ailelerdir. Çünkü bu insanlar doğdukları bölgenin Doğal Tarih Zekâsı’nı yaşamaktadır. Aile çiftçiliği, Teknik Zekâ’nın diliyle istihdam fırsatları doğurur ve kırsal ekonomilerin büyümesine yardımcı olur. Biyoçeşitliliği ve ekosistemleri korur ve eski haline getirir. En önemlisi iklim değişikliği risklerini azaltmaya veya önlemeye yardımcı olabilecek üretim yöntemlerini kullanır. Halbuki Doğal Tarih Zekâsı bu sonuçları planlamamıştır. Sadece kendi kültürünü yaşaması yeterli olacaktır.

---

Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.  

https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme