20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

Sanatı anlamak / Aslı Karadağlı'nın Kaleminden

 

“Sanatın amacı, varlıkların dış görünümlerini değil, onların içsel önemlerini temsil etmektedir.”

-Aristoteles

   Hiç durup düşündünüz mü bizler sanatı anlamakta neden zorluk çekiyoruz? Gombrich ünlü kitabı, Sanatın Öyküsü’nde 'sanat, farklı zamanlarda ve yerlerde farklı şeyler anlamına gelebilir’ der. Dolayısı ile bugün bir kitlenin sanatı anlamama sebebi ya da sanatı anlamıyorum şeklindeki serzenişleri sanata olan ön yargılarından ibarettir. Sanat sevilen ekollerin bir yansıması değildir.

Şöyle ki, hepimiz az çok Rönesans sanatını biliriz. Bu dönemin sanatına kısmen de olsa hakimiz. Çünkü bu sanat  apaçık bir şekilde tüm simetrisi ile gözlerimizin önündedir

Sandro Boticelli, Venüs’ün Doğuşu, 1485-86, Uffizi Galerisi.

Sandro Boticelli, Venüs’ün Doğuşu, 1485-86, Uffizi Galerisi. 


Ancak Rönesans döneminden yaklaşık beş asır ileride olan, günümüze tarihsel açıdan daha yakın olan modern sanatı anlamakta zorlanırız. Anlamlandıramamak kimi zaman içimizde öfke uyandırır.


Marchel Duchamp, Çeşme, 1917.


Fakat unuttuğumuz bir şey vardır ki her sanatın, her dönemin bir felsefesi vardır. Evrimsel açıdan, içgüdüsel olarak ‘klasik olan’ pek ala bize hitap edebilir . Fakat bu klasik olan her ne ise değişim gösteren bir kavram olacaktır. Zaman da bu değişimi gösteren en temel kavramlardan birisidir. Tıpkı Gombrich’in dediği gibi, sanat farklı şekillere girer. Rönesans’ın klasik üsluba girmesi, bu dönemin adı üstünde Rönesans olması (antikitenin yeniden doğması, yeniden aydınlanma) yani dönemin tüm dünyada ses getiren klasik üslubu yeniden temsil etmesi, insanların içgüdülerinde yer alan klasik anlayışa hitap etmesi gibi birçok sebep bu dönem sanatını daha ön plana çıkarır ve anlaşılır kılmıştır.

   Modern sanata gelince ise tıpkı Rönesans sanatında olduğu gibi bir felsefe anlayışı vardır. Duchamp, 1917 yılında bir pisuarı ters çevirip imza atarak sanat eseri demiştir. Aslında bir başkaldırı olan bu eser, dönemin ve geçmişin tüm kalıplarına karşı çıkarak meydan okumasıdır. “Peki bir pisuarla mı meydan okumalıydı?” soruları akıllara gelebilir. Bu noktada ‘sanat nedir?’ değerlendirmesi yapmak yerinde olacaktır.

Peki sanat nedir? Bir tanımı ve bir sınırı var mıdır?

    Sanat nedir sorusu basit gibi görünse de cevaplaması ve tanımlaması çok zordur. Bir dışa vurum yöntemidir ve sınırı yoktur. Duchamp’a kadar olan sanatın da bir sınırı yoktu. 20. Yüzyılda sanatçılar dışa vurumlarını yansıtmada pek çok farklı yolları tercih etmişlerdi. Fakat yine de gözle görülmeyen sınırlar mevcuttu. Peki sanat, bir dışa vurum yöntemi (basit tabirle) neden sınırları olan bir alan olmalıydı? Duchamp bu gözle görülmeyen sınırları yıkmak istedi ve başardı da. Bunu ancak basit gibi görülen bir nesneye basit bir yön vererek en az katkı ve en fazla yaratıcılıkla dile getirdi.

  Yakın geçmişte İtalyan sanatçısı Maurizio Cattelan'ın Komedi isimli eseri de tıpkı Duchamp’ın çeşmesi gibi çokça eleştiri aldı ve sanat camiası, sanat eseri olup olmadığını tartıştı. Kimileri Komedi’yi saçma buldu.



 Maurizio Cattelan'ın Komedi.

  Cattelan'ın Müzelerin sanattan önce maddi kaygılar gütmesini, küresel ticaretin berbat bir yön aldığını söylemek istediği bir dışa vurumdu bu. Sanatçı bunu zekice bir mizah yolu ve yaratıcılık ile aktardı.

Peki ya sanat 15. yüzyıldan bu yana hiç değişmeden klasik unsurları ile kalsaydı ne kadar sanat olurdu? 

 

 Kaynaklar

Antmen Ahu, 20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar, Sel Yay., 2014.

Hodge Susie, Sanatın Kısa Öyküsü, Hep kitap Yay., 2019

Graham Whitham, Grant Pooke, Sanatı Anlamak, Hayalperest Yay., 2018.

---

Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.  

https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme