Modern Zamanlar / Dilşa Tekin
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Modern Zamanlar
filmi, Charlie Chaplin’in Büyük Buhran döneminde yaşanan zorlukları komedi
türünde sunduğu kült filmlerindendir. Büyük bir ekonomik kriz ve işsizlik
dönemini anlatan filmde, fabrika işçisi olan Şarlo’yu, vida sıkma eylemini
gerçekleştirirken izlemeye başlıyoruz. Sanayi Devrimi’nin etkilerinin ve seri
üretimin son ivmede hızlanarak devam etmesi insanların kendilerine
ayırabilecekleri vakitleri ellerinden alan bir ortam yaratmıştır. Fabrikadaki
karakterimiz de, burnunu kaşıyabilecek bir vakte bile sahip değildir. Bu
deyimin adeta hayat bulduğu sinek sahnesinde, çalışanlar işten ellerini bir
saniyeliğine çektiklerinde tüm düzenin alt üst olduğunu ve üretimin ciddi
aksamalara uğradığını görüyoruz. Böyle bir güç ancak hiçbir ihtiyacı olmayan makinelerden
beklenmesi gerekirken insanla özdeşleştirilmeye çalışılmıştır. İnsani
özelliklerinden, normal
hareketlerinden sıyrılarak makineleştirilmek istenen emekçiler, hızlı ve
devamlı oldukları ölçüde işe yarar sayılmışlardır. Hatta büyük gelir
elde etme amacında olan patronlar, en gerekli ihtiyaç olan yemek yemenin bile
zaman kaybı olduğunu düşünerek kolay yoldan bu gereklilikten kurtulmaya
çalışmışlardır. Denek haline gelen Şarlo, üretimi sekteye uğratmaması adına
geliştirilen besleme makinesinde doyurulmaya çalışılmıştır. Böylece devamlılık
amaçlanmış olsa da durum istenilen gibi olmamış ve makine ihtiyacı
giderememiştir. İşe yaramış olsa, işçiler tam anlamıyla içerisinde ruh taşıyan
birer makineye dönüşmüş olacaktı belki de.
Çarklar arasında öğütülen insanlığımız
Üretim bandında
herkes farklı bir görev üstlenir ve buna odaklanarak diğer sürece aşinalığını
büsbütün kaybeder. Film, insanın üretiminde etkili olduğu ürüne, süreç
içerisinde nasıl yabancı kalışını da aktarmaktadır. Marx; bu olguyu, insanın emeğine
yabancılaşması şeklinde açıklayarak bu durumun sanayi devrimi ile başladığını
söyler. İş bölümü, sanayi kapitalizmi ile karmaşıklaşmış ve böylelikle
yabancılaşma belirginleşmiştir. Bir ürünün üretim sürecinde kişi sadece bir
vidayı sıkmakla görevlendirilmişse çıkacak olan bütüne yabancılaşır. Böylece
üretilenin ne olduğunun, neye dair emek verildiğinin artık bir önemi kalmaz.
Marx’a göre kapitalist ekonomik girişimler iki temel yapılanma ögesi barındırır
ve bunlardan biri sermaye iken bir diğeri üretim araçları ellerinden alınmış
işçilerdir. İşçiler, emeğine yabancılaşmış ve üretim araçları ellerinden
alınmış olarak modern hayatın modern köleleri haline dönüşürler. Yabancılaşma
durumuna başka bir açıdan bakarsak, o da emeğin yanında kişinin öz varlığına
yabancılaşması durumudur. Bireyler, hayatta kalma mücadelesine dönüşmüş
yaşamlarında, temel gereksinimlerine yabancılaşarak bunu adeta bir lüks olarak
görmeye başlıyor ve böylece insani yönlerinden kopmuş bir hale geliyor. Yanyana
duran çalışanlar, kopuk iletişimden kaynaklı birbirlerini de tanımaz hale
geliyorlar. Neticede, birey çalışma ortamında önce emeğine sonra varlığına ve
bütününde çevresine yabancılaşmış oluyor.
İnsanlar buhranın
içerisinde her ne olursa olsun bir işe girme derdiyle yeteneklerinden ve asıl
becerilerinden uzaklaşmışlardır. Bir maharetin veya kalifiye bir elemen olmanın
hiçbir anlamının kalmadığı, her işte çalıştırılabilen ve karnını doyurmayı
amaçlayan insan toplulukları oluşmuştur. Düzensiz ve güvencesiz işlerde
çalışmak bir hak arama davasına dönüşememiş çünkü tek hedef yaşamı
sürdürebilecek bir gelir elde etmeye endekslenmiştir. Şarlo, bir gün fabrikada
vida sıkarken ertesi gün şarkı söylediğinde bizlere hayalindeki yuva için her
işi yapabileceğini anlatmak ister.
Bir bölümde, ihtiyaç
gidermek için verilen molalarda patronun büyük bir ekranda işçileri
gözetlemekte olduğu gösteriliyor. Kitlelerin bir ekranla denetim altında
tutulması fikri, farklı eserlerde karşımıza çıkan bir olgu olmakla beraber bunu
ilk defa Chaplin’in ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. İzlenmese bile
izlenildiğini düşünen işçiler, hiç durmadan mesaiye devam ederler. İnsanlar,
kazanç uğruna bir gözetleme toplumu içerisinde, bilerek oluşturulmuş olan korku
atmosferinde çalışmak durumunda bırakılırlar. Bu da yine yazının başında
değindiğimiz noktaya çıkar: Makineleşen
insan. Özgür ortamdan mahrum kalındığında insani faaliyetler sekteye uğrar
ve etkin güçler nasıl istiyorsa öyle hareket edilmek zorunda kalınır.
Kapitalizm sınıflı
bir toplumdan oluşur, işçiler ise diğer kesimin hazlarını tatmin etmede birer
araçtır. Filmde de bunu; dışarıda açlık ve sefalet için protestolar
gerçekleşirken bundan bihaber olan kesimin eğlence arayışının asla kesilmiyor
ve bunlara yönelik hizmetin durmadan devam ediyor oluşunda görmekteyiz. Bir
kesim, diğer sınıfın büyük emekleri sonucu memnun edilmeye çalışılırken işçi
sınıfının emeği sömürülmeye devam ediyor. İşte tam burada kapitalizmin asıl
yüzünü görmüş oluyoruz.
Mola saatlerine
gösterilmek zorunda olunan özeni filmde alaycı bir şekilde, Şarlo’nun çarkların
arasında sıkışmış olan mühendisi kurtarmaktansa öğle yemeğini yediğinde ve
mühendise de yedirmeye çalıştığında görüyoruz. Gevşekliğe hiçbir şekilde
müsaade etmeden keskince belirlenmiş kurallara sahip olan fabrika, hapishaneden
bile daha kötü şartlara sahip bir yapıda gösterilerek eleştiriliyor. Modern
hayatın kolaylık ve rahatlık getirmesi beklenirken zorluklar ve krizler
doğurması o dönemin insanının beklemediği bir şeydi. Büyük Buhran da o dönemde,
fabrika işçilerinin zenginleşmeye başlamasından doğan refahın seviyesinin bir
anda dibe çakılışı şeklinde açıklanabilir. Doğrusu, beklentilerin tam tersi
yönde gelişen modernizm, İkinci Dünya Savaşı ile birlikte yeniden
sorgulanmışken günümüzde evrildiği nokta tartışılmaya değerdir.
Sosyal yapıyı,
krizleri, ideolojileri ve daha birçok şeyi yansıtma ve eleştirmede çok güçlü
bir rolü olan sinema ile dönemlere tanıklık ediyor, dönemin insanının
endişelerini bizler de taşıyoruz. Böylesine etkili bir sanat dalını sessiz bir
şekilde sunmayı ustaca gerçekleştiren Charlie Chaplin’in bu şaheserinden
modernitenin bizlere ne tür getiriler sunduğunu keyifle(!) izliyoruz. Ve şunu
anlıyoruz ki; huzur arayan insanoğlu bunu elde edebilmek uğruna birçok sistem
kurmaya çalışmış fakat işleri daha büyük bir çıkmaza itmekten başka bir noktaya
gidememiştir. Postmodernizm, liberalizm, kapitalizm ve daha birçok ideoloji,
yeniliği yalnızca köleliğimize başka bir isim vererek getirebilmiştir.
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder