Kayıtlar

20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

Feneryolu intiharları yahut cinayetleri - Kitap eleştirisi

Resim
Gencoy Sümer, resmi sitesinde kendisinden “Türkiye’nin en iyi dedektif romanı yazarı” olarak bahsediyor. Çaylak bir eleştirmen olarak bu durum için birazdan bahsedeceğim kitap çerçevesinde de hakkı varmış gibi. Bu söz konusu bahis, her ne kadar çok iddialı gibi gözükse de böylelikle bu durum olmasa bile, yani Türkiye’nin en iyi dedektif roman yazarı olmasa bile, bu hedefi ispatlaması için çok çalışması gerekecek. Dolayısıyla bu durum hem bir gerçekleşmiş olgu, hem de sürekli elinde tutmak için çok çalışılacak bir durum. Nasılda güzel ikircikli bir anlam. Yazarı biraz daha yakından tanımak maksatlı ufak bir biyografisine bakarsak eğer… Filyos doğumlu olan Gencoy Sümer, Kabataş Erkek Lisesinden mezun olduktan sonra İTÜ İşletme Mühendisliği Fakültesini bitirdi. İstanbul Üniversitesinde yüksek lisans ve doktora yapmış olan yazar, Polisiye Durumlar İnternet sitesinin kurucusu. Ve Türkiye'nin ilk dijital polisiye dergisi Dedektif'i yayımladı. İlk polisiye romanı olan “Feneryolu Cinay

Çocuk Kitabı Olmayan Çocuk Kitabından Anarşist Kesitler

Resim
Hasan Ali Toptaş’ın “Ben bir gürgen dalıyım” isimli “çocuk kitabı” ilk olarak Damar yayınlarından 1997 yılında basıldı. Şimdilerde ise diğer kitapları gibi Everest yayınları tarafından basılmakta. Kitapta Ege bölgesinde yaşayan bir Gürgen ağacının, insanlarla yaşadığı sevgi, heyecan,öfke ve korku dolu ilişkisi anlatılıyor.Yazar, bunu anlatırken öyle sıfatlar kullanıyor ki.. özellikle ağacın kesilmeden önce ki diğer ağaçlarla olan ilişkisi sadece ilişki olmaktan çok aslında insanın doğayla olan akıl almaz bir “savaşını” anlatıyor. Bunu yaparken ağaçların neden bu savaşın tam ortasında olduğunu anlam veremediklerin gösteriyor. Kitabın ana gövdesini oluşturan bu kısım, kitabın sonuna kadar çeşitli şekillerde aktarılıyor. Çocuk kitaplarında sıkça kullanılan metaforlardan bu kitapta uzak duran yazar, sadece gürgen ağacının kesilmemek için insanlardan uçarak uzaklaşmak istemesini rüya ile tasvir ediyor. Bu yönüyle çaresiz bir gürgen ağacı görüyorken birden bire ağacın aklına direnmek geliver

“Aaahh Belinda” filmi eleştiri yazılarını eleştirme yazısı

Resim
Yönetmenliğini Atıf Yılmaz, senaryonun da Barış Pırhasan’ın yaptığı ‘Aaahh Belinda’filmi 1986 yılında gösterime girdi. Komedi türünde kategorize edilen filmin baş rolünü Müjde Ar taşıyor. “Taşıyor” kelimesini özellikle kullandım çünkü aslında çoğu eleştirmenin aksine ben filmin “komedi” türünde olduğunu hiçbir şekilde düşünmüyorum. Aksine film toplumsal bir gerçekliği cesurca gözler önüne seriyor. Dolayısıyla baş rolü taşımak ağır gelmesine rağmen Müjde Ar tarafından harika bir şekilde kaldırılıyor. Filmin teşhir etmek istediği konu nedir peki? “Kadın meselesi” Yani öyle azımsanacak az buz bir bir konu değil. Tam bu noktada insanın aklına “hem de nasıl bu kadar ciddi bir konu anlatılır?” sorusu beliriyor. Cevaplayım…Elbette anlatılamaz! Neyden bahsettiğimi daha iyi anlatmak açısından konuyu biraz daha derinleştirmekte yarar var. Bunun için gelin birlikte hızlıca filmin özetini geçip, birkaç sahnesini inceleyelim… Serap isminde ki bir tiyatro sanatçısı, aynı arkadaşları gibi kendi de o

American Factory: Nasıl oldu da işçi sınıfını hatırladınız? / Teşhir yazısı

Resim
Geçtiğimiz haftalarda 92.si düzenlenen Oscar ödüllerinde “en iyi belgesel film” ödülünü “American Faktory”,Türkçe telaffuzuyla “Amerikan Fabrikası” filmi aldı. Söz konusu filmin yapım şirketi: “Participant” Prodüksiyon firması ise “Higher Ground Productions” 2019 yılının Ağustos ayında Netflix’de yayınlanmaya başlayan belgesel filmin konusuna gelmeden önce bu yazıda filmin “sınıf savaşını” direk ilgilendirdiği için yöntemsel olarak parça parça üzerinde durulmasının doğru olduğunu belirtmekte yarar var. Bu yüzden filmden bazı görüntüleri aktarıp daha sonra yorumlarımı söyleyeceğim. Bu yönüyle film için fazlaca spoiler olacağını baştan belirteyim. Öncelikle Amerikan Fabrikası’nda hiçbir şekilde kurgu olmadığını bilmemizde yarar var. Film, 2008 yılında Ohio eyaletinin Dayton kentinde Amerika sermayeli General Motors’a ait bir fabrikanın kapanmasıyla beraber yüzlerce kişinin işsiz kalması görüntüsüyle başlıyor. 2014 yılında ise fabrikanın inşaatını otomotiv camı üreten Çin serma

Marx'ın Pratiğine Örnek: İşçi Anketi

Resim
Araştırmasının ve hazırlık aşamasının Onur Bütün tarafından yapıldığı “Marx’ın işçi anketi” isimli kitap, Ayrıntı yayınlarından 2018 yılında basıldı. Söz konusu kitabın  konusu başlığından  anlaşıldığı gibi Marx’ın işçi sınıfına doldurtmak istediği bir anket. Ama sadece bunu demek de kitap hakkında  yavanlık yaratır. Kitap, anketin Marx tarafından neden yapılmak istendiğini açıklamasının yanında aynı zamanda neden işçi sınıfını seçtiğini, seçtiği sınıfın anketin çıkacağı döneme kadar hangi koşullardan hangi koşullara geldiğini, tüm bunların ışığında da hangi amaç ile bu anketi kullanmak istenildiğini, başka bir deyişle anket sonuçlarından elde ettiği veriler ile neler yapılmak istendiğini, anket bitiminde hedeflenenlerin ne kadar başarılı olup olmadığını anlatıyor. Yetmiyor, birde üstüne söz konusu bu anketin türkçeye kazandırılması sırasında hangi maceralardan geçtiğini anlatıyor.  1880 yılında basılmış olan anket üzerine ivedilikle araştırmalarını yaptığı belli olan Bütü

Sınıfsal olarak Pinokyo ve Carlo Collodi

Resim
Carlo Lorenzini ismini çok az kişi biliyor olabilir. Direk ismini söylemeden önce bu ismi taşıyan kişinin başından geçenleri anlatmak lazım. Floransa’da 1826 yılında doğmuş olan Carlo, muhafazakar ve yoksul bir ailenin içinde büyüdü. Babası aşçı ve uşak olarak çalışıyordu. (Carlo’nun yaşadığı dönemden dolayı annesi hakkında her hangi bir bilgiyi bulamadım) İlahiyat okulundan mezun oldu. Bu durumlar milliyetçi ve muhafazakar düşüncelere sahip olmasına sebebiyet verdi. Başka bir deyişle, hayatını yönlendiren koşuları bu durumlar oluşturdu.Avustralya’ya karşı yürütülen “yeniden yükseliş” hareketine destek için gazetecilik yapmaya başladı. 1848 yılında, “Collodi” takma adını, hükümetin daha sonra kapatacağı kendisine ait “II Lampione (Türkçe’si: sokak lambası)” gazetesinde yazılarının altında imza olarak kullandı. Bu kapatılma sonrası tarihler 1853’ü gösterdiği zaman  “ La Scaramuccia (Didişme)[1]” isminde yeni bir dergi kurdu. 1859’a kadar gazeteciliği tekrar sürdürdü.(Şüphesiz k

Edebiyat'ın,mitoloji'nin, sınıf mücadelesinin şehri Tarsus

Resim
Orhan Kemal’in kitaplarında “gezenler” Adana’da ki çırçır fabrikalarını gayet iyi bilirler. O fabrikaların aynısını Adana’dan Mersin’e doğru trenle giderken Tarsus yolunda görebilirler. Çünkü Tarsus’da Çukurova’nın bir parçasıdır. Toprakları en az Adana kadar verimlidir. Yaşar Kemal’in İnce Memed’i de Tarsus’un civarında gezdi. Çünkü Tarsus Toroslar’ın eteklerindedir. Peki Adana ile Tarsus arasında ki ilişki sadece yakın dönemde mi benzerlik gösterdi yahut gösteriyor? Hayır. O kadar ki, bölge antik çağ ismiyle “Klikya” topraklarına aitken bile Tarsus’un üst kesimleri “Dağlık Klikya” aşağı ova kısımları ise – ki bu kısımlar Adana tarafları oluyor  “Ova Klikya” olarak adlandırılıyordu. Her yerinden tarih çıkar bu toprakların! Türkiye’de ki sanayileşmenin ilk filizlerinden biri  bu topraklarda atılır. 1831 ile 1841 yılları arasında Mısır’da büyük bir isyan başlar: Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı. Bu isyan sadece dağılma döneminde ki Osmanlı’yı değil, aynı zamanda Arapların yoğun ol