Kayıtlar

20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

'Hüyükteki Nar Ağacı' Romanında Ağaç Kültü / Begüm Atik

Resim
  Kült kelimesi Türkçe'ye Fransızca 'culte' kelimesinden geçmiştir. Temel kökü ise Latince 'cultus' yani tapınmadır. Kült, tanrı ya da tanrı gibi kabul edilen doğaüstü güçlere tapınmaktır. Antropolojide ise kült, tanrı ya da tanrıçalarla ilişki içindeki belirli bir grubun inançları ve ritüellerini ifade eder. Kült kelimesini biz bugün dini anlamda kullanıyoruz. Din cihetiyle olmamasına rağmen onun ışığında gördüğümüz bir takım durumları da bugün biz kült kelimesinin içerisinde değerlendiriyoruz.    Türklerde daha İslamiyet öncesi dönemde görülen kültler vardır. Ağaç, tabiat, dağ, taş, atalar kültü bunlara örnek gösterilebilir. Bizim bugün bu kültlerden bahsetmemizin sebebi Türklerin Orta Asya'dan Anadolu'ya geldikleri zaman, kültürlerini de beraberinde getirmeleridir.    İşte bu geçiş dönemlerinde eski kültürler devam etmiş ya da yeniyle harmanlanıp bambaşka mahiyetler kazanmıştır.    Eski çağlarda her kavim veya topluluk tabiat ile iç içe yaşamış

İLK KEŞFİNDEN OSMANLI İSTANBULUNA BİSİKLET YARIŞLARI / Kitap Dedektifi

Resim
  “Günümüzde uygarlaşmanın ölçütü, uzaya çıkmak değil bisiklete binmektir.” Dücane Cündioğlu     Çocukluğumuza en az bir kere bile olsa dokunmuş olan bisiklet, Türk Dil Kurumuna göre: “ Tekerlekleri pedal aracılığıyla ayakla döndürülen binek aracı, çiftteker, derrace, velespit” anlamına geliyor. Kelimenin kökeni için bilimci Sevan Nişanyanın kurduğu Nişanyan sözlüğüne baktığımızda, Fransızca “ bicyclette  «küçük iki tekerli»” sözcüğünden alıntı olduğunu anlıyoruz. Bu sözcüğün ilk olarak Fransızcada 1880 yılında, Türkçede ise 1898 yılında kullanıldığına şahit oluyoruz.   Her ne kadar Karl Drais'in bu iki tekerlekli ulaşım aracını icat ettiği sanılsa da, aslında her bir parçasının mucidi farklı. Buna rağmen söz Drais'e gelmişken bahsetmeden geçmek olmaz. Karl Drais, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak Almanya’da dünyaya geldi. Bir müddet orman memurluğu yaptı. İşte bu durum, bisikletin ilk atası olarak var sayılan çok ilkel, pedalsız, tahtadan iki tekerlekli araç yapmasın

MARY&MAX: DOSTLUĞA ÖVGÜ / Gülsen Akar

Resim
              Gelelim günün sorusuna: Her animasyon güldürür mü ve her animasyon aslında bir çocuk filmi midir? Adam Elliot’ın yönetmenliğini üstlendiği Mary&Max isimli animasyon filminde bu soruların cevaplarını fazlasıyla alabiliyoruz. Stop-motion tekniğiyle çekilmiş olan, “hamur animasyon” da denen film gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanmıştır.               Sahne bizi önce Avustralya’ya, 8 yaşındaki Mary’nin yanına götürüyor. Mary hem oldukça sıradan hem de eşsiz bir karakter diyebiliriz. Sekiz yaşındaki herhangi bir çocuğun sahip olabileceği kadar sıradan bir yaşamı olmayan Mary, alkolik bir anne ve ilgisiz bir babanın gölgesinde var olabilme çabası gösteriyor. Okulda uğradığı akran zorbalığı ise işleri daha da zor bir hâle sokuyor.   Ergenler güçlerini diğer ergenlerden alırlar çünkü hepsi aynı yalnızlığı, aynı reddedilmişliği ve aynı başkaldırıyı yaşarlar. Aslında hepsi aynı taraftadır; karşı cephede ise ebeveynler, öğretmenler vb. otorite figürleri vardır. Zaten old

Hayaller Çıkmazı / Serhat Çalışkan'ın kaleminden

Resim
   Yolun başında bir karıncayım diyordum. Şimdi yol bitti ve ağustos böceğinden farkım kalmadı.   İnsan, insan haricinde her şeye tutunmak istedi ve şair şöyle özetledi:   Bazılarımız şiirlere tutunuyor, bazılarımız şarkılara, Bazılarımız filmlere tutunuyor, bazılarımız kitaplara. Sanırım artık insan, tutunamıyor insana.   Ne ara, hangi zamandan sonra böyle oldular anlamış değilim. Açıkçası pek bir şey anladığım da yok şu sıralar. Huzur mu bu yoksa hüzün mü? Hayat denizinde, bu iki uç noktanın tam ortasında bir yerdeyim. Kayığım yavaş yavaş su almaya başladı bile. Siz olsanız ne yapardınız? Belki de çoktan oradasınızdır. Şimdilerde bu çıkış yolunu İstanbul’un en güzel semtlerinde saatlerce yürüyerek arıyorum. Bazen Beyoğlu’nda kalabalık içinde sessizliği bazen de Beykoz’da ağaçlar arasında kalabalığı arıyorum. Aslında işin garip tarafı aramak değil, aradıklarımı bulmakmış. İstanbul’u henüz yeni tanıyorum, daha doğrusu tanımaya çalışıyorum. Edebiyatımızda çokça anlatılan İst

Absürt Bir Kukla Ustası, Sürrealist Bir Gerçekçi ve Kara Grotesk Bir Sanatçı: Jan Švankmajer / Seyfi Demirci'nin Kaleminden

Resim
 Herkes bir gün kurumsallaştırılmış 'mutluluğun' küçük vaatlerine boyun eğmek ile medeniyetten ayrı bir adım atarak buna isyan edip, sonuçlarına katlanmak seçenekleri arasında kalacaktır.   Özellikle kısa metraj animasyonlarında kullandığı sıradışı teknikler ve filmografisinde kullandığı karanlık atmosferiyle bilinen Çek yönetmen ve kukla ustası Jan Švankmajer, doğduğu şehir olan Prag' ın üzerine sinmiş, her sokağında hissedilen Kafkaesk havasını, sinemasındaki karanlık atmosfere ve işleyişine ilham olmuş Poe edebiyatı yla harmanlamış ve Bunuel'in sinemasındaki sürrealist dokunuşlarıyla ortaya kendi belirlediği sınırları olan bir sinematografi ortaya çıkarmıştır. Çok küçük yaşlarda başlayan kukla tiyatrosunun etkisi ve ilerleyen yaşlarında kukla sanatı ü zerinde ustalaşmasıyla bunu sinemaya taşımış en başarılı ustalardan ilkidir.   Hayatın içinden olan ve yaşamda ki sıradan eşyaları , hatta neredeyse cansız birçok eşyayı kullanarak kukla ustalığının verdiği teknik