İLK KEŞFİNDEN OSMANLI İSTANBULUNA BİSİKLET YARIŞLARI / Kitap Dedektifi
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
“Günümüzde uygarlaşmanın ölçütü, uzaya çıkmak değil
bisiklete binmektir.”
Dücane Cündioğlu
Çocukluğumuza en az
bir kere bile olsa dokunmuş olan bisiklet, Türk Dil Kurumuna göre: “Tekerlekleri pedal aracılığıyla ayakla döndürülen binek
aracı, çiftteker, derrace, velespit” anlamına geliyor. Kelimenin kökeni için
bilimci Sevan Nişanyanın kurduğu Nişanyan sözlüğüne baktığımızda, Fransızca “bicyclette «küçük iki tekerli»” sözcüğünden alıntı
olduğunu anlıyoruz. Bu sözcüğün ilk olarak Fransızcada 1880 yılında, Türkçede
ise 1898 yılında kullanıldığına şahit oluyoruz.
Her ne kadar Karl
Drais'in bu iki tekerlekli ulaşım aracını icat ettiği sanılsa da, aslında her
bir parçasının mucidi farklı. Buna rağmen söz Drais'e gelmişken bahsetmeden
geçmek olmaz. Karl Drais, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak Almanya’da dünyaya
geldi. Bir müddet orman memurluğu yaptı. İşte bu durum, bisikletin ilk atası
olarak var sayılan çok ilkel, pedalsız, tahtadan iki tekerlekli araç yapmasına
sebebiyet verdi. O dönem bu icat, hemen hemen her icadın başına geldiği gibi
çok komik bulundu. Zaten bu ve ticaretten pek anlamamasıyla beraber Nisan 1815
yılında Endonezya'daki bir volkanın, Tambora Dağı’nın patlamasıyla, (herkes
evlere kapanmıştı) onu sefalet içinde ölüme götürdü. Buna rağmen 26 Haziran
1819 yılında bisikletin patentini aldı ki o zamanlar onun adı “bisiklet”
değildi.
İrlandalı demirci Kirkpatrick
Macmilla'nın günümüzdeki pedala çok benzeyen bir pedal yapmasıyla bisikletin
kaderi fazlasıyla değişti. O kadar ki, daha sonraki birçok değişikliğe rağmen
hiçbiri iki tekerliği bu kadar hızlandırmamıştı.
İLK GAYRİRESMİ VE RESMİ BİSİKLET
YARIŞLARI
Hız, yarışları beraberinde getirdi. “Yaygın inanışa göre,
ilk bisiklet yarışı Pariste Parc'de Saint Cloudun yollarında, 31 Mayıs 1868'de
düzenlendi. Rota 1200 metreden uzun bir mesafeden oluşuyordu. Çağdaş raporlar,
bisikletçilerin jokey üniformalarıyla, uzun, deri çizmeler giydiklerini ve
etraflarında, içinde sandalyelerin üstünde ayağa kalkmış kadınların bolca
bulunduğu, gösteriye hem tezahürat yapan hem de aynı ölçüde gülen bir kalabalık
olduğunu söylüyor. Parisli kadınların sandalyelerini yanlarında kendilerinin mi
getirdiği yoksa onlara organizatörlerce mi verildiği bilinmiyor. Günün ilk yarışını
aslen Bury St Edmunds kökenli olan, yıllardır Paris'te yaşayan ve Michaux
bisiklet atölyesinin karşısında yaşama talihine sahip olan İngiliz James Moore
kazandı.
Genellikle kabul
edilen bu anlatıya gölge düşüren tek bir şey var, o da kanıt. O günden kalma
resmi bir yarış programına göre Mooreun kazandığı yarış, gün içinde düzenlenen
ikinci yarıştı - bu, bir metreyi geçen büyüklükteki tekerlekleri olan
velespitler arası bir yarıştı. “Bir metreden küçük tekerlekliler” yarışı bundan
önce gerçekleşmişti ve bir Paris gazetesine göre bunun birincisi olan kişi
Charles Bon'du.” [1]
Bundan bir yıl sonra
ilk resmi bisiklet yarışı Paris - Rouen arasında düzenlendi. İngiliz James
Moore'un 10 saat 23 dakika ile kazandığı 126 kilometrelik bu yarış, bisiklet
sporunun başlangıcı olarak kabul edildi. Bu yarışın katılımcıları arasında dört
Fransız kadın da vardı. ABD’deki bisiklet yarışları ise 1878 yılında
düzenlenmeye başladı. Bisiklet yarışları, 1890'larda Avrupa’nın pek çok
ülkesinde en çok tutulan yaz sporu haline geldi.[2]
İSTANBULA BİSİKLET GELİYOR
Avrupa’dan Amerika’ya
sıçrayan bisiklet sevdası, buradan da Osmanlı'ya çok kısa bir zaman içinde etki
etti. Tarik gazetesinde (1303 Rumî Sene 19
Ağustos 1301 / 31 Ağustos 1885) çıkan habere göre Mösyö
Tomas İstefanis adında bir Amerikalı, yanındaki
bisikletiyle önce İstanbul’a gelmiş, daha sonra İzmit üzerinden beş günlük bir
yolculuktan sonra Ankara’ya ulaşıp, oradan da
Yozgat üzerinden Sivas’a geçmiştir. Gazetedeki haber şöyle:
“Mösyö İstefanis adında bir Amerikalının
velospid ile seyahat ve Dersâadete muvasalatıyla (Ulaşmasıyla) buradan dahi
hareket ettiğini yazmış idik. Ankaradan yazıldığına göre mûmâ-ileyh İzmit'ten 5
günde şehr-i mezkûra
muvasalat ve Vali Paşa hazretleri ile memûrin-i vilâyet ve binlerce ahali merkumun
hareketini temaşa etmişler ve merkûm kendisine yapılan rica üzerine 3 defa şose
üzerinde velospid ile yürüyüp 1200 yarda mesafeyi 2 dakika 14 saniyede kat
etmiştir. Merkûm bilahare vali paşa hazretleri ile memûrin-i vilâyetten veda
idüp Yozgat'a mütevecciye-i azimet olmuş (yönüne gitmiş) andan dahi Sivas'a
azimet etmiştir”
İlk dönemler
bisikletle ilgili bilgileri önce basından öğrenen İstanbul halkı, bu yeni icadı
velospid adıyla tanıdı. Velospid, Fransızca Vélocipéde kelimesinin bozuk
telaffuzuydu.[3] Bunun
yanında “derrace”, derrace-i Süvaran” gibi Osmanlıca isimler de “Velospid”
yerine gazetelerde önerilen isimlerdendi. 1884 yılında Saadet gazetesindeki
haberse, İstanbul’a ithal edilen bisikletleri duyuruyordu:
“Velosiped istimalinin (kullanımının) dünyanın her tarafında
ne derecelere terakki ettiği (geliştiği) malumdur. Galatada Şişli Tramvay hattı
mevkiinde Voyvoda Karakolhanesi istisalinde kâin Mösyö Edmon Karvananın İngiliz
mağazası bu terakkiyi nazarı dikkate aldığı cihetle, bu kere meşhur Anglo
Amerikan şirketinin Dersaadet Vekaletini deruhte etmiştir (üstlenmiştir). Bu
şirket en sağlam, en hafif, en ziyade süratle hareket eden ve en müzeyyen
velosipedlerin imali ile iştihar etmiştir (ünlenmiştir).”[4]
İSTANBUL’UN İLK YARIŞI
Servet-i Fünun dergisi yazarı Ahmet İhsan, 1893 yılında
İstanbul’da düzenlenen, nizami olmayan bisiklet yarışından bahsetmekte:
“Bilmem hatırlarda mı? Sohbetlerimizin birinde velospidden
bahsederken belki pek yakında kuşdili çayırında bir velospid yarışı görürüz demiştik. Zannımız pek çabuk hakikat
oldu, ama yarış Kuşdili Çayırı yerine Tepebaşı Bahçesinde oldu. Yarışmanın
esası bahçe etrafını bir saatte 120 defa devretmekti. Bu müsabakayı ortaya
çıkaran Mösyö Ortek, bir saatte ancak 104 defa devredebildi. İstanbul’un yeni velospidçilerinden Fernand isminde bir ehl-i zevk de 120 defa
devrederek galebe çalmaya muvaffak oldu. İki tekerlekli arabasına süvar olarak
bahçede dolaşan Ortekin yarışı kazanmak için helecan ile bacak salladığını,
çırpındığını görmek hakikaten pek gülünç idi.” [5]
1896 yılında
Levantenler ve gayrimüslimlerin yanında Türk ahaliden de yakın şehirlere
bisikletle yapılan geziler dönemin gazetelerine haber oldu. O yılın haziran
ayında İstanbul'lu Şakir Bey üç arkadaşıyla İstanbul’dan Bursa’ya, oradan da
7,5 saatte Bandırmaya gittiler.
Osmanlı ülkesinde
Başkent İstanbul’un dışında bisikletin yaygın olarak kullanıldığı şehirler
Levantenlerin yoğun olarak bulunduğu İzmir ve Selanik'ti. Avrupa’da bugüne
kadar devam eden en önemli yol yarışlarından önce Osmanlı ülkesinde de pistte
yarışlar düzenleniyordu. Fransa Bisiklet Turu 1903, İtalya Bisiklet Turu 1909
yılında başlarken, Osmanlı döneminde ilk bisiklet yarışı 1897'de Selanik'te
Depo harici diye anılan mahallede, pisti topraktan, yüksek virajlı, ahşap
tribünlü bir velodromlu pistte yapılıyordu.
Diğer spor dalları
gibi bisiklet yarışları için de İstanbul yönetiminden onay almak gerekiyordu.
18 Ağustos 1895 yılında İstanbul’da ilk yarışma düzenlendi. Servet-i Fünün
dergisinde çıkan haberde şunlar yazılıydı:
“Şehrimizde ilk defa yapılan şu velospid müsabakasından
gerek yarışçılar ve gerekse seyirciler ziyade memnun oldukları için gelecek
pazar günü tekrar yarış yapılacak ve kazananlara ödüller verilecektir.”
Avrupa merkezlerinden
İstanbul’a bisiklet ithal eden satıcılar, yarış pisti yaparak tanıtıma yöneldi.
Bazı girişimciler, İstanbul Tepebaşı’nda yaptırdıkları beton pistlerde bisiklet
yarışları düzenledi. 1908 öncesinde yarışların ünlüleri, Mustafa Bey ile Nobile
ve Medyano efendilerdi. Ağa Camii civarında bisiklet acenteliği yapan Leon ile
Ragıp Paşa Hanı içinde, bisiklet ticareti yapan Papazyan adlı tüccarların
girişimiyle, Tepebaşında bulunduğu alanda bir bisiklet pisti yapılmıştı.
Yaklaşık 5 metre genişliğinde ve virajları tahtadan yapılma bu pistin uzunluğu
250-300 metre kadardı. Burada düzenlenen yarışlar daha sonra bahis oyunu
şeklini alınca yasaklandı. Tepebaşı yarışları yasaklanınca bu gruplar mesafesi
30 kilometreyi bulan Kâğıthane yarışlarında mücadele etmeye başladı.[6]
2. Meşrutiyetin ilanı
sonrası spor kulüpleri de bisiklete önem verdi. Yarışlar düzenlendi. 1900'lerde
önce posta teşkilatı, daha sonraysa polis teşkilatınca kullanılan bisiklet,
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sırasında yarışlar yerine silah, cephane ve
haber getirmede yardımcı oldu.
[1] Bisikletçiler İki
tekerlek üzerinde geçen 200 yıl — Mıchael Hutchınson — Profil Kitap — syf 43
[2] Osmanlıdan
günümüze Türkiyede bisiklet sporu — Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi /
24. Sayı —
2010 / Mehmet Süme, Selami Özsoy
[3] a.g.e
[4] Akçura,
Gökhan. “Evvel
Zaman İçinde Bisiklet”, İstanbul: Om Yayınları, 2003, s.119-120.
[5] A.g.e.
[6] a.g.e
--------------
Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için bize #askıdakultursanat ile bir bilet ısmarlar mısınız?
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder