20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

PYGMALİON ETKİSİ & BEKLENTİ / Berke Bozkurt

 



  Herkes için çocuğu bir başkadır değil mi? Yaptığı en ufak bir hareket bile, anne ve babasını çok heyecanlandırır. Genellikle herkes kendi çocuğunun, akranlarından çok daha üstün olduğunu düşünür.

 19. yüzyılın sonlarında, William Von Osten isimli bir adam, sahip olduğu atın üstün zekâlı olduğunu, buradan yola çıkarak hayvanların da insanlar gibi öğrenebildiğini iddia ediyordu. ‘‘Clever Hans’’ yani ‘‘Zeki Hans’’ adını verdiği bir at, sorulan sorulara %90 oranında doğru cevaplar vermekteydi. Hans toplama, çıkarma, bölme gibi işlemleri yapabiliyor, kendisine o günün tarihi ya da saati sorulduğunda, ön ayaklarını yere vurarak tam olarak doğru cevap veriyordu. Üstelik Hans, Almanca yazılı soruları okuyup anlayabiliyordu. O dönemin fenomeni haline gelmişti bu at. İnsanlar bu atı görebilmek için ülkenin dört bir yanından akın etmekteydiler. Haliyle bu durum, bilim insanlarının da dikkatini çekmişti.

 Bilim insanları konuya şüpheyle yaklaşarak ilk önce sahibinin hile yaptığını düşündüler. Hans’ı sayısız teste tabi tuttular. Yine de herhangi bir sahtekârlığa rastlanmadı. Çünkü Hans, sahibi Von Osten olmasa bile başkalarının sorduğu sorulara da doğru cevap verebilmekteydi. Artık herkes atın zeki olduğuna inanmak üzereydi. Fakat bir gün Oskar Pfungst adında bir psikolog, Hans’ı incelerken bir gariplik fark etti. Öncelikle at gözlükleri takıldığında ya da sorular bir perdenin arkasından sorulduğunda hiçbir soruya cevap veremiyordu. İkincisi ise at, yalnızca soruyu soran kişi cevabı biliyorsa doğru cevap verebiliyordu. Bu gözlemlere dayanan Pfungst şu çıkarımı yaptı: At herhangi bir zeka belirtisi göstermiyor ya da herhangi bir hesaplama yapmıyordu. Ama bu atın sahibinin hile yaptığı anlamına da gelmemekteydi. Hans isimli bu at, insanların vücut dilini inanılmaz derecede doğru bir şekilde okumayı öğrenmişti. Adeta bir poker oyuncusu gibi ona soru soran kişideki küçücük bir jest ya da mimik değişimlerini fark edebiliyordu.

 Mesela Hans’a 3+5 işlemi sorulduğunda ayağını yere vurmaya başlıyor ve 8’e geldiğinde soruyu soran kişi ister istemez bir tepki veriyordu. Bu kişi ya gözlerini kırpıyor ya da başını öne eğiyordu ve at da bunu görerek duruyordu. Perdenin arkasından doğru cevabı verememe sebebi de buydu.

 Hans’ın sahibi 1909 yılında hayatını kaybettiğinde, Clever Hans efsanesi de sona erdi. Elbette Hans’ın da hakkını teslim etmekle birlikte sahibinin, atına duyduğu beklenti onu bu hale getirmişti. Peki bu, insanlarda da bu şekilde mi işliyor?

 Yapılan araştırmalar sonucunda cevap bulundu ve adına da ‘‘Pygmalion Etkisi’’ dendi. Pygmalion, bir Antik Yunan hikâyesidir. Bir heykeltıraşın yaptığı kadın heykeline âşık olmasını anlatır. Bir insana âşık olamayan Pygmalion, Afrodit’e yalvarır ve heykel aynı formda bir kadına dönüşür. Heykeltıraş, heykeliyle evlenerek bir de çocuk sahibi olur. Burada Pygmalion’un heykeline duyduğu takıntı, heykelin canlanmasına vesile olmuştur. Bu nedenle beklentilerin hayata geçmesi için kullanılan bir metafor haline gelmiştir.

 Bu etkiyi hayatımızın her alanında görebiliriz. Okullarda, şirketlerde, ailelerde… Beklentilerimizin nelere yol açtığını anladığımızda, yüksek beklentilerimizin olmasının da ne kadar büyük faydaları olabileceğini daha iyi idrak edebiliriz.

 1948’de Sosyolog Robert Merton, bu etkiyle ilgili araştırmasını yayımlamış ve Pygmalion Etkisini şu şekilde tanımlamıştır:

‘‘Zaman içinde gerçeğe dönüşen inanışlar.’’

 Tarih boyunca psikologlar ve filozoflar bu konuyu tartışıp yorumlar yapmıştır. Örneğin Jacques Bossuet:

‘‘Zayıflıkların en büyüğü, zayıf görünmekten aşırı korku duymaktır.’’ demiştir.

Sigmund Freud’un da bir cümlesi buna işaret ediyor:

‘‘Bir insan ailede ebeveynlerinin en değerli çocuğuysa, bu his hayatının tamamına yayılır ve başarılı olan insanların çoğuna akarsanız bu hikâyeyi görürsünüz.’’

   Bu etkiyle ilgili ilk ciddi çalışma 1968 yılında Robert Rosenthal ve Lenore Jacobson tarafından yapılmıştır.

 Rosenthal ve Jacobson bir ilkokulda öğrenciler üzerinde IQ testi yapar ve öğretmenlere, öğrencilerin %20’sinin üstün zekâ potansiyeline sahip olduğunu söyleyip, çocukların isimlerini verir. Diğer çocukların seviyeleri etik nedenler sebebiyle verilmemiştir. Aslında, öğretmenlere verilen isimler çocuklar arasından tamamen rastgele seçilmiştir. Fakat öğretmenler, bu öğrencilerin üstün zekalı olduğu bilgisini almıştır. Gerçekte öğrenciler arasındaki tek fark, öğretmenlerinin kendilerine olan beklentileri… Deney sonucunda öğrencilere tekrar IQ testi yapılmıştır. Tüm öğrencilerde gelişme görülürken, isimleri verilen öğrencilerin test sonucunda sıra dışı bir artış gözlemlenmiştir. Çok daha yüksek performans göstermeye başlamışlardır.

 Yine Rostenthal, bu çalışmayı yürütmeden önce, kobay fareleriyle bir çalışma yürütmüştür. Bir öğrenci grubuna iki grup fare verilmiştir. Bir grup farenin yavaş öğrendiğini, diğer grubun ise çok daha hızlı öğrendiğini söylenmiştir. Yine fareler aslında tamamen rastgele seçilmiştir. Sonuçta yine, öğrencilerin daha iyi olduğunu düşündükleri fareler, bir süre sonra labirentten kolayca çıkabilirken, diğerleri ise labirentte kaybolmuştur. Bu deneylerin sonucunda Rosenthal şöyle bir gözlemde bulunmuştur:

 Öğretmenler bu öğrencilere karşı ister istemez daha sıcak ve arkadaşça davranıyorlardı. Bu öğrencilere daha fazla zaman ayırıp, daha fazla yardım ediyordu. Ders sırasında daha çok söz hakkı verip, hataları ile ilgili geri bildirimleri de daha yapıcıydı. Ve bunları tamamen bilinçsiz şekilde, tepkisel olarak yapmaktaydılar.

 Bu etkiyi aslında hayatımızda nereye bakarsak bakalım görebiliyoruz. Mesela yöneticiler, şirketlerinde potansiyelinin daha yüksek olduğunu düşündüğü birine ister istemez yapabileceğinden daha yüksek sorumluluklar yükler ve beklentilerini yükseltir. Böylece bu kişi için kendini geliştirme olanakları sağlar. Kendini geliştirdikçe, ona olan beklentiler de artar ve ‘‘Pozitif Geribildirim Döngüsü’’ adı verilen bir olgu ortaya çıkar. Bu olguda, bir insana daha iyisini yapabileceğini söylediğinizde, o da potansiyelini zorlayıp daha iyisini yapmaktadır.

 Pygmalion Etkisi bize şunu söyler; gerçeklik subjektiftir ve bu gerçekliği ailemiz, arkadaşlarımız ve toplum manipüle edebilir. Başarılarımız, düşünce biçimimiz, davranışlarımız ve kendimizle ilgili algımızı çevremizdeki insanlar etkiler. Bu kişilerin bizden beklentilerine göre şekilleniyoruz. Elbette şunu da anlamak lazım ki Pygmalion Etkisi, bize herkesin her şeyi yapabileceğini söylemiyor. Fiziksel ya da zihinsel olarak yetersiz kişilerden aşırı yüksek beklentilerimiz olduğunda, o kişiyi strese sokup, tamamen tersi bir etki yaratabiliriz.

  Bu etki mistik bir durum ya da kişisel gelişim zırvası değildir. Birinin potansiyelini görebilir, onlara yapabilecekleri konusunda destek olur ve yönlendirirsek, gerçek potansiyelini ortaya çıkarma konusunda olanak sağlayabiliriz. Unutulmamalıdır ki, beklenti her şeydir…

--------------              

Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için bize #askıdakultursanat ile bir bilet ısmarlar mısınız? 


https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz                                                                                                         

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme