TOPLUMUN DEPREMİ, DEPREMİN TOPLUMU
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Günümüzde çokça kullanılan “ahlak” kelimesinin sözlük anlamını incelediğimiz zaman oldukça farklı anlamlar çıkmakta. Bunlardan ilki Nişanyan sözlükten; Arapça χlḳ kökünden gelen aχlāḳ أخلاق “yaradılış, huy, karakter” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça χulḳ خُلْق “yaradılış, seciye, karakter” sözcüğünün afˁāl vezninde çoğuludur. Bu sözcük Arapça χalaḳa خَلَقَ “yarattı” fiilinin tekilidir. Bir başkasıysa Türk Dil Kurumunun sözlüğüne ait; Burada iki anlam verilmiş:
- İsim. Bir
toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve
kuralları.
- İsim. Huylar
Dolayısıyla ilk sözlüğe göre[1] bireyin
yaradılışından dolayı olan huy yahut karakter durumu ikinci sözlükte[2] topluma
mal edilmiş. Bunun bir sonucu olarak da toplumun ahlaken çökmesinin sebebi
bireyin kendisinin çökmesi olarak evrimleşmiş. Evrimleşmiş çünkü, insanın yaşam
alışkanlıkları değiştikçe dil de anlaşılır bir şekilde değişmiştir. Bu
evrimleşme süreci başka bir yazı konusu olması gerekmekle birlikte bize çok
fazla ipucu da vermekte. [3]
TDK’nın kullanmış olduğu, topluma mal edilen “ahlak” kelimesinin
kökeninin aynı zamanda eril, özel mülkiyet sonrası kullanılan,
Arapça nāmūs ناموس “töre, yasa” sözcüğünden alıntılı
olduğunu ve yine aynı şekilde
Aramice/Süryanice nūmūs veya nīmūs נומוס “töre, yasa, din” sözcüğünden alıntılar
taşıdığını unutmamak gerekir[4]. Bu
yönüyle “ahlak ve namus[5]”
kavramlarının çok benzerlik taşıması elbette tesadüf değil. O halde günümüzde yaygın olarak kullanılan
“ahlak” kavramı, anlam bakımından boşa düşmüş oluyor. Buna rağmen iyi bir
tahminde bulunmak gerekirse (!) insanın oluşturmuş olduğu ve güvenliği için
gerekli olduğunu düşündüğü devlet kavramının “ahlak” olgusu karşılıksız
kalmaktadır. Başka bir ifadeyle devlet, yozlaşmamış olması gerekirken, bireyin
bu batağa saplanmasından kaynaklı varlığını da onunla yok etmektedir.
Tam da bu noktada “‘Sevdiğin İşi Yap’ Kültürü ve Zararları” Yazısının
Zararları[6]”
metnini tekrar hatırlamakta yarar bulunuyor:
“Devlet, bireyler olmadan bir hiçtir. Bunun temel sebebi devletin bir
olgudan ibaret olmasıdır. Elle tutulmaz, gözle görülmez ama kavramsal olarak
varlığını herkes bilir ve hisseder. Böyle söyleyince mistik bir anlam gibi
gözükmekle beraber aslında onun uğrunda her bir parçanın gözünü kırpmadan verileceğinin
yahut verilmesi gerektiğinin belirtilmesi ona kutsallık katar. İlkel çağlarda
kabilesini korumak için mücadele eden yabaniler gibi birey, – ki bunun aynısını
diğer canlılar da yapar – devletin var olması kendi varlığının var olması
anlamına gelecek düşüncesiyle hareket eder. Bu durum, başlangıçta bahsettiğimiz
var olmayan bir olgunun varmış gibi sonuçlar doğurmasına sebebiyet verir.
Birey bilinçlenmezse devlet güçlenip
gelişemez. Gelişemeyen devlet, onu var eden ve var etmeye devam edecek olan
bireyler bütününü – siz topluluk olarak okuyabilirsiniz – ikna edemez ve
varlığı, uzun yahut orta vadede sona erer. Bu sebeple ‘kamu görevi’ adı altında
‘görevlerini’ yerine getirmek zorundadır. Ancak iktidarlar bu görevlerin
bilinçlenme kısımlarını yerine getirmemeye ve biat kültürünü ortaya çıkarmaya
çalışırlar. Böylelikle onların iktidarda sürekli kalmasını sağlayan
demokrasinin ince halkasını kendi tarafına doğru kırarlar.”
Alıntının bıraktığı yerden devam edilirse bir sonuç ortaya çıkıyor:
Birey kirlenirse toplum da yok olur. Toplum yok olursa devlet de yok olur. O
halde çözüm bireylik kavramının sindirmesidir.
Peki birey kendini oluşturacak olguları unuttuğunda varlığını nasıl
sağlamlaştırabilir? Bu sorunun cevabı
koşullara, zamana hatta iklime göre değişebilir elbette.
“Sosyolojinin kurucu isimlerinden Karl Marx ve Max Weber,
sosyolojilerini ortaya koyarken öncelikle modern toplumun değişim ve dönüşümünü
anlama gayreti içerisine girmişler ve modern toplumda yeni olanın ne olduğuna
dair kapsamlı bir analiz sunmuşlardır. Bu bağlamda, modernliğe dair Marx’ın
görüşlerini anlayabilmek için öncelikle onun toplumların tarihsel gelişim
basamaklarına dair görüşleri ele alınmıştır. Son olarak Marx’ın olumsuzladığı
modernliğin, ideal topluma giden yolu açması sebebiyle Marx tarafından nasıl
olumlandığına değinilmiştir. Marx’ın ardından, Weber’in modern toplumu
açıklamada kullandığı rasyonelleşme ve bürokratikleşme kavramlarına yer
verilmiştir. Bu doğrultuda, Weber’in modernliğin esas tanımlayıcısı olarak
gördüğü rasyonelliğin; ekonomi, sanat, hukuk, din dahil tüm yaşam alanlarına
nasıl yayıldığı ifade edilmiştir. Weber’de rasyonelliğin modern toplumdaki
temsilcisi ve görünümü olan bürokrasi; katı kurallar, hiyerarşik düzen gibi
özellikleri doğrultusunda açıklanmıştır. Weber’e göre modern toplumları
tanımlayan bu özelliklerin, insanları nasıl bir makinenin dişlisi haline
dönüştürdüğü, eş deyişle, büyübozumuna neden olduğu ve bu sistemin sonunda
insanların özgürlüğünü ortadan kaldıran demir kafese dönüştüğü ifade edilmiştir.
Son olarak, Marx ile Weber’in modernizme dair ikircikli yaklaşımları
karşılaştırılmıştır.[7]”
O halde, sağlıklı koşulların olduğu, doğal afetlerin olmadığı,
insanların oluşturduğu medeni (!) sistemin düzgün işlediği zamanlarda bile kaos
olduğu açıktır. Buna göre, bu modernite camekanında çöken toplum düzeni – siz
isterseniz ahlak olarak okuyun(!)- bir doğal afette tamamen yok olur ve zaten
olmayan birey konumunu vahşi bir yaratığa döndürür.
Birey ve toplumun kelime anlamı TDK’ya göre
sırasıyla şöyle:
Birey:
1-isim, ruh bilimi. İnsan topluluklarını oluşturan, insanların benzer yanlarını
kendinde taşımakla birlikte, kendine özgü ayırıcı özellikleri de bulunan tek
can, fert.
2-isim, toplum bilimi. Toplumları oluşturan ve düşünsel, duygusal, iradeyle
ilgili nitelikleri toplum içinde belirlenen insanların her biri, fert.
Topluluk:
1.isim. Nitelikleri bakımından bir bütün oluşturan kimselerin hepsi, toplum,
camia, cemiyet.
Birey olduğunu, dolayısıyla toplum olduğunu unutan insan, bu canavar
haliyle bütün maskelerini çıkartır ve içindeki barbarlığı ortaya saçar. Bunu
hırsızlıkla, ırkçılıkla, kara borsa ile gösterir. Bunun için deprem, sel,
heyelan, yangın vb. asla dinlemez. Kefen ücretlerine bile zam yapar. Yetmez,
çöken apartmanın alt katında banka var diye banka kasasını korumak bahanesiyle
göçükte yakınları olanları yaklaştırmaz. Öte yandan Suriyeli hırsızlık yapınca
bas bas bağırır ancak aynı şeyi kendi toprağında doğan insan yapınca gıkı bile
çıkmaz. Cesetleri parçalayıp altın çalınca görürsünüz ırkçılığı diye dem vurur
ama aynısını Türk yapınca çıt çıkartmaz. Üstelik, o sırada yüz yirmi saati
geçtiği halde göçükten çıkan Suriyeli için propaganda yapabileceği için
sevinir. Yine yetmez, sınırın öbür tarafında aynı kaderi paylaştığı açıkça
belli olan Suriye’ye savaş bölgesi olduğu için asla yardım göndermez ama
Mısır’a kadar depremin hissedildiğinden dem vurur. Vahşidir insan. Moderniteye
inat(!) vahşidir. Kendi ürettiği sisteme kendi uymayacak gibi barbardır. Üstüne takım elbise giyince kendini modern
zanneder ama yapı ruhsatı onayı verdiği binayı hiçbir şeyi yokken yıkacak kadar
barbardır. Şaşırtmaz homo sapiens.
Abartı mı geliyor denilenler? Aşağıdaki
haberlere bakabilirsiniz.
Hatay'da yağma ve hırsızlık yaptığı belirlenen
10 şüpheli yakalandı / 12.02.2023/ AA [8], Hatay'da yağma yapıp Adana'ya dönen 8 kişilik
grup, Ceyhan gişelerde gözaltına alındı/ 12.02.2023/ Sondakika.com[9] Hatay'da hırsızlık ve yağma yapan 42 kişi
yakalandı / 11.02.2023 / NTV[10] Kaçmaya çalışan müteahhit , Yardım tırına saldırı, Yol kesme,
çevre ve şehircilik bakanlığı Hatay il binası yıkılmaya
çalışıldı,
Barbarlığı durdurabilecek tek şey, onun birey olmasını sağlamaktır.
Başka yol yoktur. Devleti de dolayısıyla güvenliğini sağlayacak olan kurum ve
kuruluşları da o güçlendirip ayakta tutar. Aksi halde ayak yoktur.
[1] Dil bilimci olan Sevan Nişanyan’ın
kurduğu ve sahibi olduğu sözlükte, ağırlıklı olarak kelime kökenlerine yer
veriliyor.
[2] Tdk, gündelik hayatta hali hazırda devam eden sözleri kullanma
yolunu tercih etmesinden dolayı aynı şekilde gündelik hayattan çekilen
sözcükleri sözlüğünden kaldırırken sokakta kullanılan (argo da dahil)
kelimeleri lügatına eklemekte.
[3] http://www.kitapdedektifiyiz.com/2022/12/obruk-bir-cokusun-hikayesi-kurak-gunler.html
[4] Nişanyan sözlük
[5] Nişanyan Sözlük
[6] http://www.kitapdedektifiyiz.com/2022/12/sevdigin-isi-yap-kulturu-ve-zararlar.html
[7] KARL MARX VE MAX WEBER’DE MODERNİTE /
Burcu GEDİKLİ / Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl: 12, Sayı: 2
syf 638
[8] https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/hatayda-yagma-ve-hirsizlik-yaptigi-belirlenen-10-supheli-yakalandi/2817241
[9]
https://www.sondakika.com/haber/haber-hatay-da-yagma-yapip-adana-ya-donen-8-kisilik-15628364/
[10]
https://www.ntv.com.tr/turkiye/hatayda-hirsizlik-ve-yagma-yapan-42-kisi-yakalandi,OEINNSuSKEmyTNApBHs97w
Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için bize #askıdakultursanat ile bir bilet ısmarlar mısınız?
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yazınızın bana çağrıştırdığı ilk fikir Kazım Karabekir’in “Kuvvetli milletler kuvvetli fertlerden oluşur.” cümlesiydi. Şu metaforda sanırım bu bağlamda oldukça yerinde olacaktır; bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür. Bu sebeple bireyler ne kadar zihinsel olarak güçlü, dirayetli, ahlaklı, erdemli kısaca insan olursa ya da olabilmesini sağlayabilecek araçları ve imkanı sunabilirsek toplumumuz ve böylece devletimiz de bir o kadar kuvvetli olacaktır. Toplumda feda edilecek tek bir fert bile yoktur.
YanıtlaSil