20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

Dogville Film Eleştirisi / Eylül Başak Özdemir'in Kaleminden

 


Lars von Trier’in hem yönetmenliğini hem senaristliğini yaptığı, Nicole Kidman'ın başrolünde oynadığı Dogville, 2003 yılının Aralık ayında Türkiye’de vizyona girdi. Lars von Trier, sinema severler tarafından üçlemeleri ile bilinse de maalesef yönetmenin ‘Umutlar Diyarı’ olarak adlandırmak istediği üçlemenin 3. filmi daha gelmedi.

Serinin ilk filmi olan Dogville, insan doğasının altında yatan kötücüllüğünü işleyerek, aslında semavi dinlere inanan insanın özünde iyi olması, meyveyi yemesinin şeytan tarafından kışkırtılmasının sebebiyle olmasını reddediyor. Dogville filminde Hristiyanlık eleştirisi yapan Lars von Trier, bu eleştirisini izleyiciye duyurmak için Hristiyanlık motiflerine sıkça başvurmuş ve filminin ana temasını bunun üzerine koymuş. Film aynı zamanda Hristiyanlığın çokça eleştiri aldığı İsa’nın pasifist tavrını işliyor ve merhamet kibirden mi gelir sorusunun cevabını arıyor.

Öncelikle filmin dini eleştirisi kısmına gelmeden önce yer, zaman ve kişiler gibi ana ögelerine bakarsak; Dogville aslında dağların arasında kalmış, adeta etrafından gizlenmiş soyutlanmış bir Amerikan kasabası. Kasabaya yabancılar çok nadir geliyor, kasabalılardan da sadece ticaretle uğraşan karakterler belli aralıklarla çıkıyor. Kasabaya gelen yabancılar yerli halk tarafından şüpheyle, nefretle ve kıskançlıkla karşılanıyor.

Yönetmen genelde tiyatroda kapıların ve duvarların olmadığı bir sahne düzeniyle bizi karşılıyor ve kasabanın evlerinin duvarlarını izleyici için kaldırarak aslında kapalı kapılar ardında olanları bize tüm çıplaklığıyla göstermeyi hedefliyor. Yönetmenin burda karakterlerin mahremiyetlerini göz ardı edişi, izleyicinin her şeyi görebilmesi aslında izleyicinin bir nevi tanrı kılığına girip her şeye hakim olmasını sağlıyor. Bu çıplaklık bile ilk dakikasından itibaren bize filmin dini bir eleştiri olduğunu hissettiriyor. Filmde gereksiz hiçbir dekora yer verilmiyor, hiçbir fazlalık göze çarpmıyor ve ilk başta belki de izleyiciyi rahatsız eden bu çıplaklığa artık izleyici zamanla alışmaya başlıyor. Sadece filmin kriz anlarında (örneğin tecavüz sahnesinde) izleyicinin dikkatini duvarların yokluğu yeniden çekiyor.

Ana karakterimiz Grace’in ismi bile aslında özenle hazırlanmış sembolik bir anlatının işareti. Grace kasaba halkına gangsterlerden kaçtığını söyleyerek onların misafirperver yüzülerini göstermesini sağlıyor fakat Grace kasabada kaldığı süre boyunca kasabalıların doğasındaki kötücüllük artık bastırılamaz hale geliyor ve kasaba halkı Grace’e türlü işkenceler etmeye başlıyor. İlk zamanlarda Grace’i bağrına basan ve adeta koruması altına alan halk artık Grace’i adeta taşlamaya başlıyor. Bu kadar şey başına gelirken Grace kasabalılara karşı gelmeyi bırak sesini bile yükseltemiyor  ya da sesini yükseltmeye bile tenezzül etmiyor. Filmde Grace’i alçak sesle hatta fısıltı denecek bir tona yakın duyuyoruz. Grace’in kasabalılara yaptığı tek kötücül davranış kasabaya ilk geldiği zamanda Moses (ki Türkçeye Musa diye çevrilir) adlı köpeğin kemiğini almak oluyor. Grace’in film süresinde İsa’nın diğer yanağını dön prensibiyle ona karşı yapılan her hakareti, kötücül davranışı affedişini izliyoruz.

Yönetmen tüm bu dini referansları yaparken ekonomik yapıyı eleştirmeyi de göz ardı etmiyor, Grace’in gelişiyle birlikte sadece ihtiyaçlarına, hayatlarını sürdürebilecek kadarına sahip olan ve bunlarla yetinen kasabalılar, daha önce ihtiyaçları olmayan iş kollarını bir nevi icat ediyor. Ek olarak, Grace kasabada kalıp çalıştığı süre boyunca kazandığı parayla kendisine 7 tane biblo alıyor, bu biblolar Hristiyanlıktaki 7 ölümcül günaha işaret ediyor.

Bütün bu katmanlardan en önemlisi, kuşkusuz ki merhamet-kibir ilişkisi. Filmin son dakikalarına yakın Grace’in babasıyla olan konuşmasını dikkatle incelersek, Grace’in babasının aslında çok yakından tanıdığımız birini temsil ettiğini görebiliriz: Tanrı. Grace ve babasının konuşmasında aslında İsa ve Tanrı ‘nın konuşmasını görüyoruz. Babası Grace’i kibirlilik ile suçluyor çünkü Grace en başından beri kasaba halkını küçümseyerek onların asla kendisinin yüksek ahlaki değerlerine erişemeyeceğini düşünüyor ve bu düşüncesinin sonucu onları her zaman affediyor. Burada aslında Hristiyanlık ve Musevilik dinlerinin adalet anlayışları karşılaştırılıyor. Musa adaleti savunurken, İsa’nın affediciliği savunması burada çatışmayı yaratıyor. "İnsan koşulların etkisinde kötü olur bu yüzden onları suçlayamayız." görüşünü reddederek buna karşı çıkan bir film Dogville.

‘‘Bazı insanları eğitemezsiniz. Kötülüklerini suratlarına vurunca sadece inkar etmez, sizden daha da nefret ederler. Onları görmezden de gelemezsiniz. Cezalarını hak etmişlerse hak etmişlerdir. Merhamet her zaman en doğrusu değildir, en güzeli ve en ahlaklısı da değildir. Size kötülük edenleri mazur görmek, onlara anlayış göstermek, onların içindeki şeytanı ancak besler, büyütür. Affetmek belki de o insana yapabileceğiniz en büyük kötülüktür.’’

Dogville (Lars Von Trier, 2003)


---

Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.  

https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme