Her
düşünürün içinde yaşadığı döneme ilişkin düşünce sistemi mutlaka gelişmektedir.
Bununla birlikte geçen haftalarda yazdığım yazımın devamı olarak Sokrates’in
demokrasiye olan bakış açısını da tarihsel bir perspektif ve günümüz kriterleri
doğrultusunda ele almaya çalışacağım.
Antik Yunan
döneminde ilk demokrasi denemelerine baktığımızda erkeklerin katılım hakkının
bulunduğu anlayışı hakimdi. Bu durum kadınların
ve kölelerin katılım hakkının olmadığı bir sistemi beraberinde getiriyordu.
Ancak buna rağmen sistem dönemine nazaran gelişmişti.
Kurulan
meclislerde katılımcılar belirli zamanlarda bir araya toplanarak herkesin söz
hakkının olduğu, oy kullanarak yeni kararların alındığı yerlerdi. O dönemin
meclisleri günümüzdekilerin tam karşılığı olmasa da demokrasi düşünce
temellerinin atıldığı düzen olarak düşünebiliriz. Bu demokrasi denemeleri kıtada
yaşananların neticesinde varlığını devam ettiremese de demokrasi fikri oluştu.
Ortaçağa girilmesiyle
birlikte ‘Karanlık Dönem’ olarak da adlandırılan bu dönem gücün ve otoritenin
krallıkların, saltanatların elinde olduğu dönem olarak karşımıza çıktı ancak bu
dönem zaten Sokrates’in fikirlerinin karşılık bulup da değerlendirmeye alınacak
dönem değildi.
18. ve 19. yüzyılda
Dünya tarihi açısından önemli yerler tutan Fransız Devrimi, Sanayi İnkılabı vb.
Gelişmelerin önemi neticesinde hem bireysel hem de toplumsal olarak değişimler
yaşandı. Bu gelişmeler düşünce ve yaşayış biçimlerinde de ciddi değişikliklere sebep
oldu. Bunun sonucunda bireylerin yaşam tarzı, maddi ve manevi alanda
değişiklikler -güvenlik ihtiyacı-barınma-yaşama-çalışma- hakları gibi
nedenlerden ötürü daha iyi bir yönetim şekline ihtiyaç duyuldu. İhtiyaçlar
yönetimsel anlamda gücün tek bir yerden kontrol edilmesini ortadan kaldırdı.
Demokrasinin
yapı taşı olarak görebileceğimiz şeylerden birisi eşitlikçi bir yaklaşımla
doğuştan her bireye eşit haklar sunuyor olması; Bununla birlikte kişinin
yaşama, güvenlik, sosyal, adalet gibi her türlü sosyal haklarını da gözetmek
durumunda.
Sokrates’e
göre devletin asıl görevlerinden birisi de erdemli insan meydana getirmesi ve
bu bireylerin oluşması için o ortamı
hazırlamak. Erdemli birey olma fikri Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin en
tepesinde bulunan kişinin kendini gerçekleştirdiği kısım.
Demokrasinin
özünde ise bireyin yaşam alanını kapsayan her türlü faaliyetin içinde
Sokrates’in ‘Erdemli İnsan’ fikrinin de dahil olduğunu görmekteyiz. Tüm
ihtiyaçların karşılandığı sosyal devlet anlayışında birey, manevi olanı yani erdemli
biri olma yolunda kendini gerçekleştirebilme fırsatını da yakalamış
bulunuyor. Diğer türlü üçüncü sınıf
dünya ülkelerinde ise bireylerin sahip olduğu hakların bilgeliğinden yoksun,
hiyerarşik kısmın başlarında takılı kalmış ve sadece yaşamsal faaliyetlere daha
çok odaklanıldığını görüyoruz.
Devlet
herkes tarafından temsil edilemeyecek bir mekanizmadır Sokrates’e göre. Devleti
temsil etmek içinse yöneticilerin gerekli olan tüm donanımların bulunması
zorunludur. Politikayı sanat olarak görmesi yönetenlerin bu sanatı iyi
bilmeleri ve bilgece kişilerce yapılması gerekliliğini savunur.
Onun bu
düşüncesini demokratik yönetimlere uyarladığımızda (başka bir ifadeyle uyguladığımızda)
devleti yönetenlerin belirli donanımlarda olması ve bu elde edilen gücün de
denetlenmesi gerekiyor. Örneğin devletin eğitim kurumunu temsil edenlerin de en
iyi şekilde eğitimci olması gerekir. Aksi durumlarda o devletin eğitim
kurumunun ilerlemesi ve gelişmesi imkansızlıkla karşı karşıya kalıyor. Demokratik duruşun vazgeçilmezi olarak
yönetimi dengeleme ve denetleme mekanizmalarının gelişmiş olması gerekmekte. Bu
mekanizmaların olmadığı durumlarda demokrasinin monarşik bir yönetime
evrilebileceği tehlikesi mevcut. Onun bu endişesine karşılık demokrasi anlayışı
gelişmiş ülkelerde kuvvetler ayrılığı yasama, yürütme ve yargı alanında uzman
kişilerce sistematik olarak senkronize biçimde ilerlediğini görmekteyiz. Bu
sistematiğin ise gücün yanlış kullanılmaması adına her zaman denetleme
faaliyetlerine tabi tutulduğu da kaçınılmaz.
Federal veya eyaletlere ayrılarak yönetilen gelişmiş devletlerde kendi
meclislerini oluşturduklarını aynı zamanda hiçbir görüşün diğerinden üstün
olmayacak şekilde birbirlerini dikkate alarak ilerleyen bir sistem inşa ettiklerini
görmekteyiz. Batı veya İskandinav ülkelerinde özellikle güçler ayrılığına ayrı
önem verdikleri yine karşımıza çıkan başka bir örnek.
Özellikle
yaşadığımız son yüzyılda devletlerin demokratik yönetimi ve her toplumun
demokrasiyi uygulama pratiklerinde farklılıklar olduğunu görmekteyiz. Bu
farklılıklar gelişmişlik düzeyinden demokrasinin toplum tarafından algılanış
biçimine kadar geniş nedenlere sahip. Gelişmiş ülkelerde demokrasinin
işlevlerine denk gelsek de üçüncü sınıf ülkelerde şeklen varlığı bulunmakta. Yine bu üçüncü sınıf ülkelerde demokrasi
bilincinin oluşamamasının karşılığında ise Sokrates’in “zanaatla ilgilenen
birisinin politik bilgisi neredeyse hiç yoktur” düşüncesi ortaya çıkıyor.
Dolayısıyla yönetimi sağlayacak kişileri seçme konusunda bilgisi oldukça
sınırlı. Sokrates, bu sınırlı bilgiyle seçme hakkının da ne kadar doğru olup
olmadığı üzerinde durur. Bu düşünce o döneme ait bir düşünce olsa da günümüze
uyarladığımız zaman demokrasi bilincinin önemine değinen bir kısım olarak
algılayabiliriz. Demokrasi her bireye seçme hakkı sunsa da aslında günümüzdeki
kitle iletişim araçları ve bilgiyi elde etmenin kolaylığı bakımından toplumdaki
demokrasi bilincini ayakta tutacak olan; kişilerin bu konudaki
aydınlanmalarının iyi bir şekilde yaşamasına bağlıdır. Toplumda yaşayan her bir
bireyin politik anlamda yeterli bilgilere sahip olmasa da, elinde bulundurduğu
seçme hakkını toplum yararına kullanabilme şansını göz ardı etmemelidir. Neyi neden seçtiği hususundaki bilgi sürekli
yenilenmelidir.
---
Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.
https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz
Yorumlar
Yorum Gönder