FİNALİ VE İSMİ BELLİ OLMAYAN FİLM: SON ADAM / Kitap Dedektifi yazdı
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Siyah-beyaz filmleri ve dram türünü seviyorsanız, 1924 Almanya yapımı Son Adam dışa vurumcu türüyle tam size göre. Yönetmenliğini F. W. Murnau’nun, senaristliğini Carl Mayer’in yaptığı filmin başrol oyuncusu Emil Jannings.
Dönemine göre en iyi filmlerden sayılan Son Adam, ABD'de The Last Laugh (Son Gülüş) ismiyle gösterime çıktı. Film, serbest çekim tekniğini ilk kez kullanmasıyla biliniyor. Bir bakıma Freund'un kamerası filmin karakterlerinden biri olup çıkmış.[1] Bu durumu başrol oyuncusunun gördüğü rüyalar, göz yanılsamaları ve sarhoşluk hallerinden fark ediyoruz.
Bu dışavurumcu sessiz
filmde hemen hemen hiç arayazısı yoktur. Bu anlamda sinemadaki gerçekten sessiz
-ve sözsüz- ender filmlerden biridir. Filmin tek arayazısını onun son 15
dakikasına gelindiğinde görürüz.[2]
I.Dünya
Savaşı sonrasında Berlin’in lüks otellerinden birinin üniformalı iri yarı
kapıcısı (Emil Jannings), yaşlandığı ve görevini aksattığı gerekçesiyle çok
sevdiği ve gurur duyduğu bu prestijli işinden alınarak tuvalet bekçiliğine
verilir. Oturduğu mahallede ve yakın çevresinde kendisine kral muamelesi
yapılmasını sağlayan fiyakalı üniforması elinden alınan yaşlı adam, bu
aşağılanma karşısında kedere boğulur ve kendine olan güvenini kaybeder ancak
hayat mücadelesini de sürdürmeye çalışır.[3]
Almanya’da 101 dakika, Amerika’daysa 90 dakika olarak gösterime giren filmin final sahnesi, yapımcı firmanın ticarî kaygılarla mutlu bir son beklemesi neticesinde değiştirildi.
Hem süreler hem isimler farklı çünkü…
--Spoiler--
--Spoiler—
Eklenen
sahnenin filmin asıl anlatmak istediğine tezat oluşturmasının yanı sıra, dram
olarak kategorize edilebilecek olan film son on dakikada absürt komediye döner.
Bu sebeple filmin ABD’deki ismiyle Almanya’daki ismi farklılık göstermekte.
Buraya
kadar bahsettiklerim klâsik bir film okumasından ibaret. Bu tarz bir okumaya ek
olarak, Son Adam için ‘kıyafet’in insanların düşüncelerinde nasıl da
önemli olduğunu teşhir eden bir film diyebiliriz. Hatta yine klâsik bir
ifadeyle Nasreddin Hoca’nın, “Ye kürküm ye,” çıkarımını yapabiliriz. Yalnız bu
bakış, doğru olmasına rağmen, özellikle dışavurumcu filmlerin ilklerinden sayabileceğimiz
Son Adam için oldukça yetersiz.
Alman
dışavurumculuğu
1900lü yıllarda Fransa, Rusya, İsveç, Norveç,
Çekoslovakya ve Polonya ile tek tük İngiltere ve Amerika'da görülen bu akım
gerçek anlamda kendini tüm sanatlardaki gelişmesiyle kendini [sic] Almanya’da
göstermiştir. Normal olanın dışına taşan, insanın bilinç altındakileri [sic]
dışarı taşıması, yansıtması olarak söyleyebileceğim bu akım dilimizde,
"İfadecilik, anlatımcılık, kendilikçilik, ruhsal yaşantının içerikleriyle,
tinsel içerikleri dile getiren çağdaş sanat akımı olarak karşılık bulur".
(Demiray, 231) Öncelikle resimde görülmüş, daha sonra heykel, mimari, edebiyat,
tiyatro ve müziğe yansımıştır. "Duygusal tepkileri yansıtmak amacıyla
çizgi ve rengin doğadan bağımsız kılınarak oldukça özgür bir biçimde
kullanımıyla, kalın boya hamuru yoğun renk, karşıt değerler ve biçim bozma
resimde kullanılan Ekspresyonist üsluptur." (Britanica, 7:230) Diğer
adıyla "Ekspresyonizm" olarak da bilinen dışa vurumculuğun [sic]
resimdeki temsilcisi Picasso'dur. Dışavurumcu akım en çok Almanya'da talep görmüştür.
Bunun temelinde de Germen ülkelerinin yaşadığı toplumsal bunalımlar ve baskı
rejimlerinin etkisi vardır.
1919-1939 yılları arasında Almanya’da Alman
dışavurumcu akımının etkisi ile Dışavurumcu Alman sineması ortaya çıkmıştır.
"Dışavurumculukta gölgeli bir ışıklandırma, gerçeküstü bir dekor, yapay
rol yapma ve gerçek olmayan bir dünyada gezinen kameranın aşırı üslubu dikkat
çeker. Filmlerde kaba ve barbar görüntüler hakimdir. Ölüm ve düşük yaşama
ilişkin nesnelerle beraber, savaşın kızıştırdığı umutsuzluk ve erime bu dönemin
konularıdır. (Bir yıldız, 38) Daha iyi bir dünya düşlenir. Bu düşle birlikte
"Gerçekçilik" bir kenara bırakılmış, soyut ve metafizik olana
yönelinmiştir. Görsel anlatım güçlüdür. Güncel hayat dikkate alınmamış ve "BEN'İN"
derinliklerine inilmeye çalışılmıştır. (Biryıldız, 51-52)[4]
Son
Adam’da bu üslupları çoğu karede fark eden seyirci, bazı
bölümleri sıkıcı bulabilse de oyuncuların jest ve mimikleri aracılığıyla dramı
yoğun bir şekilde hissedebilir.
Konu
sadece kıyafet mi? Sınıf analizi olarak Son Adam
Temsil
ettiği dışavurumcu geleneğin yansımasını gösteren Son Adam, kelimenin
tam anlamıyla yaşadığı döneme ayna tutup topluma sert bir eleştiri yapıyor.
Buna göre, 1.Dünya savaşından yeni çıkmış olan Almanya’daki kent yoksullarının
yaşadığı bir mahallede kalan kapıcı, üstündeki hizmetli ceketi sebebiyle
komşularından itibar görürken, çalıştığı yerde ise bunun tam tersini yaşıyor.
Dolayısıyla
film karşımıza bir iddia ile çıkıyor dersek yanılmayız: Burjuva sınıfı – başka
bir ifadeyle zengin sınıf yahut patron sınıfı – kıyafete değil kişinin sadece sınıfına
önem verirken yoksullar için bu durum geçerli değil.
Bunun
en çarpıcı örneklerine, kapıcıya tuvalet bekçiliği için verilen üniforma
sahnesinden sonra şahit oluyoruz. Otelin misafirleri başroldeki karakterimizi
ne kapıcılıkta ne de tuvalet bekçiliğinde umursamaktalar. Komşularındaysa bu
durumun tam tersini görüyoruz. Kent yoksullarının içinde yaşayan başkarakter
üniforması elinden alınınca, “Doğduğun yer kaderindir,” sözünü hatırlatırcasına
komşuları gibi hareket ediyor.
Öte
yandan herhangi bir işte çalışmayan mahalleliler, işini kaybeden karakteri
görünce dalga geçmeye başlıyorlar. Bu durum, karakterimizin üniformasını
kaybetmemek için neden bu kadar çok uğraştığını işaret eder nitelikte.
Son
Adam’ın dikkat çeken unsurlarından bir tanesi de özellikle
kent yoksulu kadınların sadece ev emekçisi olarak gösterilmesi. Filmde
yemekleri, eşinin kıyafetlerini ve hatta çocuğunun düğününü bile kadınlar
yapmakta. Bunlara ek olarak dedikodunun başını da yine kadınlar çekmekte.
Kapıcının görev değişikliğinin temel sebebini
yaşlılık olarak gösteren film, yaşlı olmasına rağmen yoksulluktan dolayı
çalışmak zorunda olan karakteri seyirciye tanıtırken, karakterin işten
çıkartıldıktan sonra rüyasında kendini güçlü biri olarak görmesiyle düzene
ironik ve gerçekçi bir eleştiri getiriyor.
Son
Adam’ın Almanya finalinde zengin olan baş karakterimiz, yeni
otelindeki çalışanlarına çok iyi davranmaya başlıyor. Bu yönüyle film, patronların
da aslında iyi insanlar olabilecekleri algısını yaratmaya çalışmakla beraber onları
filmin başından itibaren gösterilen sınıfsal konumlarından uzaklaştırıyor.
Amerika
finalini incelediğimizde filmin sadece dram değil aynı zamanda da bir teşhir
filmi olduğunu bekçinin kendi ceketini artık ceketsiz olan kapıcının
üstüne örtmesiyle çarpıcı bir şekilde görebiliyoruz.
Faşizmin ayak sesleri mi?
Filmin I. Dünya
Savaşı'ndan yenik çıkan Alman halkının aşağılanma ve utanç duygularını çok iyi
yansıtmasının yanı sıra kapıcının bir mareşalinkine benzeyen üniformasına
adeta fetişizm derecesinde bağlanması, silahsızlanmaya zorlanmış
Almanya’nın düzene ve disipline olan özlemini de açığa vurmaktadır. Ayrıca
“ileride yükselişe geçecek olan Nazi partisinin de sinyallerini
vermektedir”. Üniforma bir aidiyet hissini temsil eder, “üniforması
sırtındayken kapıcı, bir birey olmaktan çıkar ve kendisini büyük bir organizasyonun
bir parçası olarak hisseder. Onu sırtından çıkardığı anda ise kendi gözünde
bile bir hiçtir artık”[5].
Bu yönüyle kapıcının
zenginleri selamlamasıyla filmin başlaması ve daha sonra kent yoksullarını
selamlayan bir kişi olarak rolüne devam etmesi, faşizmin sermayeden güç
aldığını göstermesi açısından örnek oluşturur. Filmin Amerikan versiyonunun
finalinde baş karakterimizin ölmesi, sınıflar arası karşıtlığa dikkat çekse de
Almanya finali, karakterin tekrar hayat bulmasından dolayı faşizmin yükseldiği
zemin olan bu durumu destekler.
Nazi propagandasında da
başrol!
Gelelim başrol
oyuncumuza: Emil Jannings, doğum adıyla Theodor Friedrich Emil
Janenz. 23 Temmuz 1884 – 3 Ocak 1950
tarihleri arasında yaşadı. Seksenden fazla filmde oynadı ama en çok yıldızının
parladığı film Son Adam dersek yanlış söylemiş olmayız.
1933 yılında Nazi'ler iktidara gelince coşkulu
bir şekilde devlet propaganda çarkının içinde yer aldı. Sonraki 10 yıl Nazi
ideolojisini destekleyen filmlere imza atan Jannings 1938'de Nazi Propaganda
Bakanı Goebbels tarafından madalyayla ödüllendirildi, 1941'de de
"Devlet Sanatçısı" yapıldı.
Jannings'in yaptığı son filmi Wo ist Herr
Belling?'in çekimleri, Müttefik Kuvvetler birliklerinin 1945 yılının bahar
ayında Almanya'ya girdiğinde [sic] iptal edildi. Savaştan sonra
Müttefikler tarafından, Nazi propagandasında aktif rol aldığı gerekçesi
ile Nazi akımının kökünün kazınmasına tabi oldu, kara listeye alındı,
dışlandı ve bir daha asla film yapamadı.[6]
Film 2001 – 2002
yıllarında Berlin Federal Film Arşivi, New York Modern Sanatlar Müzesi ve
Lozan'daki İsviçre Sinemateki’nden temin edilen eksik parçaların bir araya
getirilmesi ile restore edildi.
Sonuç olarak günümüzde
olağan olarak karşılanan birçok çekim denemelerine ve ilke imza atan Son
Adam, bazen festivallerde bazen de sinema meraklıları tarafından incelenmekle
beraber, eleştirilecek yanlarına rağmen izlenmeyi hak eder şekilde arşivlerde
yerini koruyor.
[2]
A.g.e
[5]https://web.archive.org/web/20120920083152/http://rogerebert.suntimes.com/apps/pbcs.dll/article?AID=%2F20000305%2FREVIEWS08%2F3050301%2F1023
[6]
https://tr.wikipedia.org/wiki/Emil_Jannings
---
Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder