20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

MODERNLEŞME VE SANAYİLEŞME İLİŞKİSİ İLE TOPLUMDAKİ MODERNLEŞMENİN SONUÇLARI / Merve Çolak'ın Kaleminden




Modernleşme sürecindeki toplumun en büyük değişim göstergelerinden biri muhakkak ki artan nüfus sayısıdır. Gelişmekte ve değişmekte olan bu toplum, artış gösteren nüfus sayısı ve de sanayileşme ile birlikte kent yaşamına doğru geçiş yapmaya, yani toplumun büyük kısmı göçebe hayat tarzı yaşamaya başlamıştır. Sanayileşmeden önce yaşanılan toplum daha çok insanların kendi gereksinimlerini karşıladığı, ekonominin tarıma dayandığı, statik bir sosyal yapının olduğu eğitimsiz bir toplumdan oluşurken, sanayileşmeden sonra yeni iş olanaklarının, hizmet sektörlerinin, kentleşme eğilimine dayanan ve eğitimli birey sayısının fazla olduğu bir topluma evrilmiştir. Sanayileşme ile beraber var olan toplum ve geçiş yapılan kent hayatı, insanların gereksinimlerine paralel bir yeni yaşam tarzı/ yaşam alanı ortaya çıkarmıştır. Bu devrimdeki farklılıklara bakıldığında toplumun iş bölümündeki evriminde de değişiklikler meydana gelmiştir. Sanayileşme öncesinde iş bölümü bireylerin ne yapabildiklerine bakar iken, modernleşen toplumda bu durum yerini eğitime ve de başarıya bırakmıştır. Bunun yanı sıra ise sanayileşmeden önce toplum, iş bölümünü tamamen cinsiyete göre yapmış, yani ev işleri, yemek yapmak gibi işler sadece kadına dayatılan bir iş olmuştur. Fakat sanayileşme devriminden sonra modernleşmiş toplumda kadınların da eğitim görmesi ve de artan meslekler ile beraber, kadınlar da iş hayatına girmiş ve özgür yaşamlarına kavuşmuşlardır. Fakat özgürlük dediğimiz bu göreli kavrama farklı bakış açılarından baktığımızda da kırsal kesimden uzaklaşıp kentsel hayata geçen, modernleşmiş dediğimiz bu toplum, küçük köy ve kasabalarından uzaklaşırken aynı zamanda insani değerlerinden de ellerinde olmadan ve farkına varmadan uzaklaşmış olmaktadırlar.

Sanayileşme devrimi ve endüstri devrimi toplumun adeta tek tipleşmesine sebep olmuştur ve olmaya devam etmektedir. “Modern Zamanlar” filminde de karşılaştığımız kent hayatının ve piyasa için sürekli çalışır halde olan büyük fabrikaların ve sürekli çalışan işçilerin buna bağlı olarak giderek kendi hayatlarından soyutlanmasına, soyutlanmak ile beraber bireylerin öz benliğinden de git gide uzaklaşmasına sebep olduğunu açık bir şekilde görebiliriz. Zengin bireylerin burjuva hayatını devam ettirebilmesi için işçi sınıfının adeta bir köle gibi çalışması gerekmektedir. Bu modernleşen toplumda sanayileşmenin ve kentleşmenin getirdiği bir sınıf ayrımıdır. Bu sınıf ayrımına yine 'Modern Zamanlar' filminden yola çıkarak bakacak olur isek, Charlie Chaplin’in bu durumu üst sınıf insanlara yapılan anlamsız bir sahne gösterisinin yine üst sınıf insanlar tarafından alkış yağmuruna tutulması ile hiçbir şeyi umursamayan bu insanların hayatlarına bir eleştiri getirmektedir. Kısacası toplumun modernleşme sürecinde sanayileşme sonrası endüstriyelleşen bu toplum ile birlikte, sınıf ayrımının ortaya çıkması, 'Modern Zamanlar' filminde de görüldüğü üzere üst düzey sınıfların işçileri sürekli gözetim altında tutması ve filmde de geçen büyük alışveriş merkezi ile de esnaflığın ortadan kalkması göze çarparken, modernlik ile sanayileşme arasındaki olumlu yönlerin yanı sıra olumsuz yönlerin de olduğunu görmekteyiz.


Var olan toplumunun geleneksellikten modernliğe geçiş yapması, toplumun en büyük değişimi olmak ile beraber toplumun modernleşmesindeki en önemli adımdır. Modernleşme, ilkel toplumun gelişerek ve büyüyerek kent/ şehir hayatına evrilmesi ve buna ayak uydurmasıdır. Kırsal kesimde yaşayan bir topluma baktığımızda insanların ne kadar benzer hayatlar yaşadıkları açık ve net olarak görülmektedir. Çünkü bu kesimdeki topluluk geleneksel bir hayat tarzı yaşar ve günlük rutinleri bellidir. Fakat bu hayat tarzının modernleşme sürecinde iş bölümlerinin de artması ile sanayileşmeye gidilmiştir. İnsanlar yiyecek, içecek, kıyafet gibi birçok ihtiyaçlarını kendileri yaparken, modernleşmiş bir toplumda bütün bu işler dışarıdan karşılanmaktadır. Modernleşme öncesi topluluğa baktığımızda ise, Ferdinand Tönnies'in ''Cemaat-Cemiyet'' ayrımındaki farklılık ile toplumsal süreçteki modernleşmenin nasıl değişimler gösterdiği açıkça görülmektedir. Tönnies'e göre cemaate bakıldığında akrabalık ilişkilerinin daha çok, nüfusun daha fazla, enformel normların hakim olduğu bir toplum görünürken, cemiyete bakıldığında ise bireyselleşmenin giderek arttığı, yapısal farklılıkların başladığı, daha bölünmüş olarak görülen modern bir toplum görülmektedir. Toplumda yaşanan bu modernleşme sürecinde iş bölümlerinin artmasıyla beraber insanların birbirlerine daha çok ihtiyaç duyduğu, aralarındaki bağın daha kuvvetli olduğu bir toplum haline gelmiştir. Modern toplumda iş bölümünün artmasına bağlı olarak Emile Durkheim bunun sonucu olarak bireyin yalnızlaşacağını ve bunun onu intihar eşiğine getireceğini düşünerek intihar kavramını toplumsal bir fenomen olarak incelemiştir.

Toplumsal bir süreç olarak modernleşmenin olumlu ve olumsuz birçok sonuçları bulunmaktadır. Olumlu yönlerine bakacak olursak modern toplumda geleneksel topluma göre okur-yazar oranının artması toplum için oldukça olumlu bir etkene sahiptir. Kültürel değişimle beraber kadınların da söz hakkına sahip olmaları, iş bölümünün cinsiyete göre seçilmesinde azalma meydana gelmesi (ev işlerini sadece kadının yapmaması) yani bireylerde kültür anlayışının değişimi, teknolojik gelişmeler doğrultusunda yaşamın daha kolay hale getirilmesi, sanayileşmeyle ekonominin gelişmesi olumlu sonuçlardır. Modernleşmeye bu yönden bakıldığında aslında bireylere ne kadar kolaylıklar sağladığını ve çoğu modernleşmiş toplum gibi daha özgür bireysel yaşamları olduğunu görüyoruz. Bunun yanın sıra olumsuz olan yönleri ise, modernleşme ile toplumun kentsel yerlerde hayatını sürdürmeye başlaması, kırsal alanların doğallığını kaybetmesi, insanların farklı yerlerde farklı hayat tarzları ile yaşaması sonucunda toplumda sekülerleşmenin meydana gelmesi olumsuz etkenlerdendir. Geleneksel toplumda bireyler iç içe yaşam sürdürdüklerinden dolayı birbirlerinden etkilenmeleri çok olası bir durum olmuştur ve inanç sistemi daha yoğun yaşanmıştır. Fakat toplumun modernleşme sürecinde dinden bağımsız bir hayat tarzı yani sekülerleşme kaçınılmaz olmuştur. Modernleşme sürecinde değişen giyim tarzının da kapitalist sistemin içinde olması yine olumsuz etkenlerdir. Toplumdaki bireylerin aynı giyiniş tarzını modernlik, geleneksel kıyafet tarzını ise modernleşmemiş olarak görmesi asıl modernsizliktir.



---



Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.



https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz

Yorumlar

  1. Çok güzel bir yazı olmuş. Tebrik ederim 🫶🏼💐

    YanıtlaSil
  2. Kalemini sıradan bir gözle ama heyecanla merak ediyorum

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme