20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

OBRUK: BİR ÇÖKÜŞÜN HİKAYESİ / KURAK GÜNLER FİLM ELEŞTİRİSİ - Kitap Dedektifi'nin Kaleminden

  Çiçeği burnunda bir savcı olan Emre'nin tayini Yanıklar kasabasına çıkar. İşini büyük bir ciddiyetle yapmaya çalışan Emre, Belediye Başkanı Selim Bey ve kasaba halkı tarafından saygıyla karşılanır. Yeraltı suyunun kullanılmasının çevre kurulları ve mahkemelerce yasaklanması kasabada ciddi bir sorun yaratır. Selim Bey de büyük borularla yeraltı sularını kasabaya bağlayacak olan projesini hayata geçirmeye çalışır. Ancak Selim, yerel bir gazete sahibi olan Murat başta olmak üzere ciddi bir muhalefetle karşı karşıya kalır. Murat, Emre'yi belediye başkanına karşı kışkırtmaya çalışsa da Emre olaylara temkinli yaklaşır. Kısa bir süre sonra yapılacak olan yerel seçimlerde taraf olmaktan kaçınmaya çalışan Emre, ona karşı yükselen sesler sonucu kendisini zor bir durumun içinde bulur. Çok geçmeden Emre, bir kısır döngü içine hapsolur.[1]

  


Yönetmen ve senaristliğini Emin Alper’in yaptığı “Kurak Günler” filmini yüzeysel olarak incelediğimizde karşımıza çıkan özet tablo aslında bu kadar basit değil; karmaşık.

  Söz konusu bu karmaşıklık gündelik yaşamdan gücünü alıyor. Öyle ki bireyin gündelik hayatındaki dalgalı ve karışık yaşamı filme yansımış. Bu yönüyle Kurak Günler, ilk olarak Dostoyevski’nin Suç ve Ceza kitabına ait başkarakter Raskolnikov’un psikolojik gelgitlerini savcı üzerinden bize anımsatırken ikinci olarak da aynı yazarın Karamazov Kardeşler'indeki polisiye yönünü yine başkarakterimizde gösteriyor.   

  Savcı Emre, kendine kurulan tuzaktan kurtulmaya çalışırken birçok karede temizliği temsil ediyor gibi gösterilmiş. Bu temizlik hali kendinden önce istifa eden savcıya benzemek istememe halini doğurmuş. Temiz olmadığı varsayılan ve bütün kasaba tarafından görüşülmemesi için fazladan çaba sarf edilen muhalif gazeteci görünümündeki Murat’ın kötülüğü gri bir alanda bırakılmış. Bu grilik hemen hemen bütün karakterlerde mevcut. Bu yönüyle insanın doğadaki canlılar gibi siyah yahut beyaz olarak değil, bazen iki renkten biri bazen de her ikisinin arasında olduğuna dikkat çekilmiş. Böylelikle film daha inandırıcı bir hal almış. Bu durumu ispatlar şekilde Emin Alper’in Kutsal Motor Youtube kanalında yapmış olduğu muallaklık açıklaması da bulunuyor.[2] 

  Film avlanan bir domuz ile başlarken, bittiğinde, filmde avlayanların avladıkları domuz türü yerine insan türüne geçtiğine şahit oluyoruz. Bu yönüyle Hayao Miyazaki’nin meşhur Ruhların Kaçışı filmindeki başkarakterin anne ve babasının tüketim çılgınlığından dolayı domuza dönmelerini anımsatıyor. Başlangıçtaki avcılık hali savcıyı çok sinirlendirirken aynı zamanda kendisi de evine dadanma ihtimali olan fareleri öldürmek için tuzak ve zehirler hazırlıyor. Karakterlerin ense çekimlerine şahit olduğumuz her an yavaş işleyen filmde, farelerin bir şekilde filme dahil olmasıyla filme bir hareket geliyor. Bu durum susuzluktan ve kanalizasyon sisteminin olmamasından dolayı başlayan vebayı anımsatıyor.[3]

  Bütün bunlar filmin daha başındayken bir paradoksun içine hapsolduğunu gösterir nitelikte olmakla birlikte açık bir şekilde obrukların bürokrasiyi ve insanlığın yozluğunu gösterdiğine şahit oluyoruz. Bu şahitlik hali sanıldığının aksine Eşkıya ve Ağır Roman filmlerindeki gibi kent yoksullarından gelen lümpen proletaryanın yozluğunu anlatmak yerine kırsal kesimdeki küçük burjuva ve kendi toprağından başka hiçbir sınıfsal çıkarını düşünmeyen kasabalıları anlatıyor.

  Söz konusu sınıfsal çıkar, toprağını korumak adına gericilik yapmaya da hazırdır. Bu hazırlık, silahın yanında lince de yansır. Devletler, bazen bunu bir tehdit aracı olarak kullanırken bazen de kendi kendine tehdit olarak görür. Bunun yansımasını bir taraftan Emre’nin bürokratların çıkarlarına taş koyduğu için kasabalıları ona karşı kışkırtmasıyla, öbür yandan da seçimi kazanan taraftarların kasabayı yakıp yıkması ve egemen güç olan devletin baskı aygıtlarının hiçbir şey yapamamasıyla anlıyoruz.

  Devlet olgusunun bireylerin olgu ve imgelerinden oluştuğu gerçeği ortadayken[4] bu imge ve olguların çıkarları ile bireyin çıkarları tezat bir noktaya geldiği anda oluşturulan bu siyasi kolektif ortadan kalkar ve kimse olguyu tanımaz. Sonuç serttir: “linç kültürü.”

  Yukarıda bahsedilen, muhalif gibi gözüken yönetim yanlısı gazetecinin – ki bu kişi belediye başkanının akrabasıdır- yalan haber yaymasıyla başlayan savcıyı linç hareketi, bir noktadan sonra Emre’nin evinin saldırıya uğramasıyla sonuçlanıyor. Buna karşılık Emre, linç etmek isteyen kasabalıların yanından rahatlıkla geçip gidiyor. Bunun temel sebebi, devleti karşısına almak istemeyen kasabalıların devleti temsil eden kişiye dokunmamasıyla birlikte, bu yetkiyi kötüye kullandığına inanmalarından kaynaklanıyor. Dolayısı ile yalnızca Emre arabaya binip hareket edince linç etmek isteyenler onun peşinden koşmaya başlıyor.

  Kolektif  bilinci olmayan bireyin kamuya yetkiyi demokrasiyle verdiğine inanmasıyla birlikte her an yetkiyi kamu görevlisinde değil aksine kendinde görmesinin bir sonucudur: “Obruk”

 Film obruğun oluşmasının tek sebebi olarak bireylerin değil, kamu görevini “asıl şimdi” kötüye kullanan kişiler olduğunu söylüyor.  Buradaki “asıl şimdi” kelimesinin en saf hali linç anı. Linç girişimine kadar savcıya itibarlı ve saygılı davranan hakim, o anda nezaket ile savcıyı tehdit ediyor.

  Kurak Günler, sadece Anadolu insanının homofobik ve şovenist duygularını ortaya çıkarıp teşhir etmek için değil aynı zamanda bir iki tane bile olsa Ankara göndermeleriyle açıkça devlet ve bu olguyu yozlaştıran unsurların en başında gelen bürokrasiyi yerden yere vuruyor. Bunu tekrar domuzluk metaforuyla yapıyor. Film, Hayao’laşıyor. 

  Anadolu insanının homofobik halini taşa tutan film, suyu bir arınma aracı, susuz olan kasaba halkını da arınmamış olarak gösteriyor. Bu noktada arınmış olan Emre’nin kendisi oluyor çünkü filmin başlangıcından kısa bir zaman sonra göle yıkanmaya gidiyor. Yine aynı şekilde filmin bitimine yakın ve her şeyin sonuçlandığı sanılan bir an Emre’yi yine gölde temizlenirken görüyoruz.         

  Film obrukla başlıyor ve obrukla bitiyor. Ancak bu kez sorunu çözmese bile sorunu tespit ediyor. ‘Bu obruklar, domuzlar kasabayı terk etmeden yok olmaz.’ Filmin başındaki avcılık üzerine bu tespiti ispatlayan çokça diyalog bulunuyor.

 Karanlık içinde ‘domuz gibi soluyanlardan kaçan iki kişinin obruğun öbür tarafına nasıl gideceklerini bilmezlerken, ışık gibi parladıklarına şahit oluyoruz.  Domuzlarsa zifiri karanlıkta yok oldular.’ diyor.

  Tecavüz ve oğlancılık konusuna özellikle girmediğimiz Kurak Günler aracılığıyla Emin Alper devletin nerede olduğunu sormuş ve cevabı da obruğun içinde bulmuş. Yozlaşma, en güçlü olarak gösterilen olgunun içini boşaltıp onu çökertmiş. Bu çöküş hali onu var eden bireyleri de vurmuş.

 



[1] https://www.beyazperde.com/filmler/film-288667/

[2] https://www.youtube.com/watch?v=bpyKKKJTNwo

[3] Koku uzmanı Vedat Ozan ile yapmış olduğumuz yayını izleyebilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=5U76378v6pQ

[4] http://www.kitapdedektifiyiz.com/2022/12/sevdigin-isi-yap-kulturu-ve-zararlar.html

Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için bize #askıdakultursanat ile bir bilet ısmarlar mısınız? 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme