Kayıtlar

Mayıs, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

NARSİSİZM HAKKINDA HER ŞEY/ Ece OĞUR

Resim
    Mustafa Hakkında Her Şey Filminin Psikolojik Analizi     Uyarı: Bu yazı sürprizi bozan unsurlar (spoiler) içermektedir.    Vizyona girdiği dönem izlediğim bu film yeniden karşıma çıkınca farklı bir bakış açısıyla izledim. Ana karakter üzerinden ilerleyen filmi bu kez de oldukça popüler bir psikopatoloji olan narsisizm üzerinden okumaya karar verdim. Antik Yunan mitolojisinin önde gelen karakterlerinden biri olan Narcissus, güzel peri kızı Echoes’un aşkına karşılık vermeyince tanrılar onu kendine aşık ederek cezalandırır. Suda gördüğü kendi yansımasına aşık olan Narcissus, bu yansımaya dokunamadığı için üzüntüden etrafına olan tüm ilgisini kaybeder, yeme içmeden kesilir ve sonunda ölür. Günlük yaşamda kendine duyduğu aşkla gözleri kör olan ve çevresine duyarsız kalan kişilik tipini sıklıkla görürüz. Bu kişilik örüntüsü psikolojide “Narsisist Kişilik Örüntüsü” olarak adlandırılır. Filmin ana karakteri Mustafa ise tipik bir Narsisist olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunu g

BİR BELGESELİN HİKAYESİ: DEVRİMİN BEYAZ KÜHEYLANI

Resim
    "Devrimin Beyaz Küheylanı" belgesel filmi ilk olarak, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idamının 50. Yıldönümünde, izleyicilere sunuldu. 2022 yılına ait günlerde bu etkileyici belgesel, 68 kuşağının devrimci hareketinin izlerini takip ederek geçmişe bir yolculuk sundu.   Diğer adı Beyaz Motosiklet olan Devrimin Beyaz Küheylanı belgesel filmiyle 2 – 7 Mayıs arasında gerçekleşen Uluslararası İşçi Filmleri Festivalinde benim karşıma çıkmasına rağmen, çok sayıda festivale dahil oldu.     Aslı Esma Karaca'nın yönettiği film, Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un dava arkadaşı Tayfur Cinemre'nin motosikletiyle gerçekleştirdiği yolculuğu izleyicilere aktarıyor. Cinemre'nin ODTÜ'den başlayan ve işkencehaneler, hapishaneler ve kaybedilen arkadaşlarının izlerini taşıyan yolculuk, 68 kuşağının tutkulu mücadelesini ve fedakarlıklarını detaylı bir şekilde yansıtıyor.   Güvenlik gerekçesiyle döneme ait fotoğraf ve videoların bulunmamasının yarattığı sıkıntıdan

AŞK, MARK VE ÖLÜM’ün Düşündürdükleri

Resim
    Cem Karaca, Derdiyoklar, Muhabbet, Killa Hakan, Kabus Kerim ve Derya Yıldırım gibi isimlerin ortak özelliği Almanya’ya göçmüş olmaları. Almanya, kimilerinin ilk toprağı, kimilerinin de ikinci.   1961’de çıkan yasayla Almanya’ya göçenlerin hikayesini çoğu kişi bilir. Bazen akrabalarımız olur onlar, bazen tanıdığımız, eşimiz, dostumuz. İyi ama göç ne demek?   Bir Kitapdedektifiyiz klasiği olarak “göç” kelimesinin kökenini incelemekle başlamak gerek.   TDK’ya göre göç, “ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma, hicret, muhaceret.” [1]   Nişanyan Sözlük’e göreyse, “eski Türkçe kȫç “taşınma, taşınan yük”  sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Eski Türkçe yazılı örneği bulunmayan *kö- biçiminden Eski Türkçe  +Iş  ekiyle türetilmiş olabilir; ancak bu kesin değildir.” Dolayısıyla, belli bir sebeple başka bir yerleşim yerine gidenler olarak yorumlayabiliriz. Ç

JOKER / Gulsen Akar

Resim
    Kahramanların kusursuz ve jöleli dünyasından sıyrılmak isteyenleri anti-kahramanların filtresiz ve dağınık köşesine buyur edebiliriz: Ev sahibiniz Joker sizi bekliyor...     Filmin başından sonuna dek Joker karakterinin inşa edilişini ve bir anti-kahramana dönüşmesini izlemekteyiz. Genel hatlarıyla ele almak gerekirse Joker, palyaçoluk yaparak hayatını kazanan, hasta annesi ile yaşayan, gelecek hayali stand-up komedyeni olmak olan aynı zamanda psikiyatrik ve nörolojik bir takım rahatsızlıklardan muzdarip çok mutsuz bir adamın var olma ve kendini topluma kabul ettirme mücadelesi olan bir karakterdir. Filmin ilk sahnelerinden itibaren Joker’in ne kadar umutsuz, mutsuz, sevmek ve sevilmek isteyen, kabul görmeye ihtiyaç duyup yalnızca anlaşılmak isteyen bir karakter örgüsü oluşturulmaktadır. Bunlar karşısında hem toplum tarafından hem psikiyatristi tarafından hem de devlet tarafından sürekli dışlandığı ve yok sayıldığı sahneler izlemekteyiz. Bu sahneler seyircinin Joker’le bağ ve

MUTLULUK ÜZERİNE BİR DERLEME / Yaren Soysal

Resim
  Eminim aramızda bilenler ve hatırlayanlar olacaktır. 1970’lerin sonlarında, tam da arabesk kültürün ülkemin sokaklarında umarsızca kol gezdiği sıralarda, sağ olsun Cengiz Aytmatov “ Gerçek Sevginin” tarifini yapmış, ardından al renkte bir yazmanın içine üfleyip avucumuza tutuşturmuştu. “Sevgi neydi? Sevgi  iyilikti, dostluktu, sevgi emekti.” Yani demem o ki zamanında herkesin zihnine mıh gibi kazınan malumunuz sahneyle - Neymiş yahu bu sevgi denen şey? soruları yanıt buladursun, bizim İlyas oğlan Asya kızın ardından bakadursun, itiraz edenlerin ya da itiraz etmeyi aklından geçirenlerin bile başında da Cahit Berkay bitti zaten… Büyülüdür üstadın ezgileri. Gel de bak, sırtımızda hala curasının izleri. Naftalin kokulu anekdotlarım bir yana, şimdilerde de - Ya sahi, ne ola ki bu gerçek mutluluk? sorusunun peşi sıra nefes nefese herkes... Bakmayın şimdilerde dediğime. Ezelden beri nice ressam, yazar, şair ya da düşünür dur durak bilmeden irdeledi bu konuyu. Anlayacağınız bu

Veronika Ölmek İstiyor - Delilik & Anormali & Yaşama Sevinci Yitimi / Zeynep Canik

Resim
  Veronika Ölmek İstiyor-Paulo Coelho   Delilik& Y aşam Sevinci Yitimi&Anormali     İntihar etme denemesinden sonra Veronika'nın hastanede uyanınca sorduğu soru. "Deli olmak ne demekti?" Ne demekti sahi? Farklı olmak? Normlara uymamak? Alışılagelmişin dışında şeyler istemek? TDK deliyi, "Davranışları aşırı ve taşkın olan (kimse), çılgın." olarak açıklıyor. Burada da devreye bir soru daha giriyor: Neye ve kime göre?   “…Aslında herkes deli, en deliler de deli olduklarının farkında olmayanlar.”     Topluma gizlenmiş böyle nice insan var diyor Dr. I gor. Yaptığınız şeyin yerleştirildiği kılıf doğruysa eğer, bunu yapmanızın sakıncası yok. Ölmek istediği için intiharı seçen Veronika'yı deli olarak nitelendirirken bunun için asker, polis olma yolunu seçen ve bu uğurda isteğini gerçekleştirenleri kahraman kabul ediyoruz. "Deli intiharı seçer, kahraman bir dava uğruna kendini feda etmeyi, ama ikisi de ölür." Öyleyse delilik eyle