JOKER / Gulsen Akar
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Kahramanların
kusursuz ve jöleli dünyasından sıyrılmak isteyenleri anti-kahramanların
filtresiz ve dağınık köşesine buyur edebiliriz: Ev sahibiniz Joker sizi
bekliyor...
Filmin başından
sonuna dek Joker karakterinin inşa edilişini ve bir anti-kahramana dönüşmesini
izlemekteyiz. Genel hatlarıyla ele almak gerekirse Joker, palyaçoluk yaparak
hayatını kazanan, hasta annesi ile yaşayan, gelecek hayali stand-up komedyeni
olmak olan aynı zamanda psikiyatrik ve nörolojik bir takım rahatsızlıklardan
muzdarip çok mutsuz bir adamın var olma ve kendini topluma kabul ettirme
mücadelesi olan bir karakterdir. Filmin ilk
sahnelerinden itibaren Joker’in ne kadar umutsuz, mutsuz, sevmek ve sevilmek
isteyen, kabul görmeye ihtiyaç duyup yalnızca anlaşılmak isteyen bir karakter
örgüsü oluşturulmaktadır. Bunlar karşısında hem toplum tarafından hem
psikiyatristi tarafından hem de devlet tarafından sürekli dışlandığı ve yok
sayıldığı sahneler izlemekteyiz. Bu sahneler seyircinin Joker’le bağ ve empati
kurabilmesini sağlayan aynı zamanda onunla birlikte öfkelenmesine sebep olan
bir olay örgüsü çizmektedir. Böylece filmin ilerleyen sahnelerinde yer alan
şiddet unsurlarını ve şiddet eylemlerini seyircinin nezdinde meşru kılmaktadır.
Filmin ilk
sahnesinde Joker’i ayna karşısında palyaço makyajını yaparken arka planda
Gotham şehrindeki çöpçülerin grev haberlerini dinler halde bulmaktayız. Şehrin
yavaş yavaş ayaklanışı, şehrin en alt tabakasındaki insanların baş kaldırışı ve
bunun karşısında Gotham’ın bir çöplük haline gelişinin haberlerini
dinlemekteyiz. Makyajını henüz bitiren Joker ise gülümsemeye çalışmaktadır.
Film boyunca Joker ve gülümsemesi ya da kahkahaları ile ilgili metaforik
sahneler izlemekteyiz. Ayna nöronlar sayesinde karşımızdaki kişinin hislerine,
davranışlarına ve düşüncelerine öykünürüz veya taklit ederiz. Ancak bu taklit
veya öykünme bilinçli olarak yapılan bir durum değildir. Örneğin karşımızdaki
bir kişi esnediğinde biz de esneriz. İşte bu taklit davranışı ayna nöronlar
vasıtasıyla yapmaktayız. Empati ve gülümseme de ayna nöronlar yoluyla türümüz
arasında bulaşıcı diyebileceğimiz davranışlardandır. Örneğin karşımızdaki kişi
espri yapıp katıla katıla gülmeye başladığında esprisini komik bulmasak dahi
karşı tarafın bu halinden etkilenip biz de çoğu zaman kendimizi kahkaha
atarken/gülümserken bulabilmekteyiz. Joker’in gülümsemeleri veya kahkahaları
ise bulaşıcı olmayan, duyguyu yansıtmayan yalnızca motor bir gülümsemeden
ibarettir. Genellikle kriz veya nöbet şeklinde bir gülme/kahkaha krizi yaşayan
Joker, bunu da uygun olmayan durumlar karşısında yapmaktadır. Yani izleyici
olarak Joker’in kahkahalarını izlediğimizde bizde gülümseme isteği uyandırmak
yerine kaşlarımızı çatıp suratımızı buruşturmamıza sebep olan rahatsızlık
verici bir eylem izlemekteyiz. Joker’in otobüste giderken kendisini seyreden
küçük bir çocuğu güldürmeye çalıştığı sahnede çocuğun annesinin Joker’e
çocuğunu rahat bırakmasını söylemesinin ardından Joker, duruma hiç de uygun
olmayan yüksek perdeden kahkahalar atmaktadır ve kadına uzattığı kartvizitte
kahkahaları için özür dileyerek bunun nörolojik bir tür rahatsızlık olduğunu
söylemektedir. Evet, Joker henüz kendisinin de tam olarak bilemediği çocukluk
yaşantısında dürtülerini kontrol edememesine sebebiyet veren bir kafa travması
geçirmiştir.
Etrafında yakın
ilişki kurabildiği pek kimse olmayan Joker’in psikotik bir tür rahatsızlığı
dolayısıyla erotomanik sanrılara sahip annesi ile yakın ilişki kurabildiğini
görmekteyiz. Peki nedir erotomanik sanrılar? Bu sanrılara sahip psikotik kişiler,
nispeten ünlü, varlıklı ve ulaşılması güç kişilerin kendilerine aşık olduğunu
düşünmektedirler. Joker’in annesi de Gotham’ın en varlıklı, en güçlü kişisi
olan Thomas Wayne’in kendisine aşık olduğuna hatta Joker’in babasının o
olduğuna inanmaktadır. Joker de annesinin psikozunu paylaşmakta olup annesi
hastaneye yattığında Thomas Wayne’in oğlu olduğunu onunla konuşmak istediğini
söylemiştir. Fakat iddialar yalanlandıktan sonra Joker annesinin eskiden
yattığı akıl hastanesine giderek bazı gerçekleri öğrenmiştir. Bu sahneye dek
Joker’in psikiyatrik rahatsızlığının temelinde annesini göz önünde bulundurarak
genetik faktörlerin yattığını düşünmüş olabilirsiniz ancak Joker aslında
annesinin kendisini evlat edindiğini Joker daha küçücük bir çocukken annesinin sevgilisi
tarafından şiddete uğradıklarını hatta söz konusu sevgilinin Joker’i
kollarından kalorifere bağladığını ve kafa travmasına sebep olabilecek şiddette
dövdüğünü öğrenmiştir. Bu sahnenin ardından Joker fırtına koparcasına yağmurun
yağdığı sokaklarda görünmektedir. Su sembolik olarak duruluğu, şifayı,
yenilenmeyi, arınmayı, huzuru ve barışı simgelerken suyun şiddeti bu anlamları
tepe taklak getirmektedir. Sahnede yağmurun oldukça sert, gürültülü ve şiddetli
yağdığını görmekteyiz. Bu da Joker’in yaşadığı duygusal sancıların, ruhsal
yıkımın ve dönüşümünün bir dışsal tezahürüdür.
Tüm bunların yanında
Joker’i şiddete meyilli hale getiren unsurların sadece çevresel ve diğer
insanların davranışlarından kaynaklı olduğunu düşünemeyiz elbette. Joker
aslında bir anti-sosyal kişilik bozukluğundan muzdariptir. Yani Joker empati
yapma becerisinden yoksun, sürekli olarak agresif ve mutsuz bir duygu durumuna
sahip, başkalarının haklarını, duygu ve düşüncelerini umursamayan, toplumla ve
sistemle ilgili sürekli sorunu olan aynı zamanda şiddete meyilli davranışlarda
bulunan bir karakterdir. Zaten film boyunca Joker’in duygu durumuna hakim
karamsarlık, anlaşılamama halinden doğan üzüntü ve öfke; sistemle doğrudan veya
dolaylı yoldan yaşadığı sorunlar, ait hissedememesi ve diğerlerini
anlayabilmekten uzak oluşu aynı zamanda bunu çok da umursamayışı ile kendini
ele vermektedir.
Epigenetik dediğimiz
kavram kişilerin gelişiminde genetik faktörler kadar çevre koşullarının da
dikkate alınması gerektiğini söylemektedir. Joker üzerinden bu kavramı daha net
görebilmekteyiz. Varsayalım ki Joker evlat edinilmiş bir çocuk olarak mental ve
fiziksel anlamda oldukça sağlıklı bir çocuktu. Çocukluğundan itibaren fiziksel
ve duygusal istismara maruz kalmış, psikiyatrik rahatsızlığı hatta oldukça
canlı ve inatçı sanrıları olan bir kadın tarafından büyütülmüş ve bazı
“gerçeklere” inandırılmış bir çocuk olarak olduğu konuma gelmesi bağlamında
yalnızca genetiği suçlayabilir miyiz? Farz edelim ki genetiğin de bu işte biraz
payı olsun... Literatürde “strese yatkınlık modeli” diye bir açıklama vardır:
herhangi bir
ruhsal
bozukluğa karşı yatkınlığınız varsa bunun ortaya çıkıp çıkmamasında çevresel
koşullar rol oynamaktadır. Joker belki de bu mental sıkıntılara genetik olarak
sahipti ancak çevresel koşulları Joker’in daha sevgi dolu, duyarlı ve ilgili
bakım verenlerle çevrili bir ortamda büyüyebilmesini sağlayıp ortalama veya
daha az stres faktörünün rol oynadığı bir yaşama sahip olabilseydi bu genetik
yatkınlıklardan haberi dahi olmayacaktı; belki de daha farklı ruhsal
sıkıntıları hayatının dönüm noktası diyebileceğimiz zaman dilimlerinde
yaşayacaktı.
Joker’in içinde
bulunduğu durum göstermektedir ki, kişiler gerek mental, gerek fiziksel, gerek
duygusal bağlamda içinde yaşadıkları toplumdan da iktidar otoritesinden de
ayrı düşünülemez. Kişiyi ve travmalarını toplumdan
ayıramayacağımız organik bir bağ bulunmaktadır.
Joker’in içinde yaşadığı toplum da sınıfsal ayrımın oldukça belirgin olduğu,
halkın en üst sınıfına mensup kişilerin refah ve
bolluk içinde yaşayıp halktan kopuşunu, halkın
en alt sınıfında bulunan dezavantajlı durumdaki insanların mahkum olduğu
fakirliği, unutulmuşluğu ve dışlanmışlığı
görmekteyiz. Filmin ilk yarısında Joker’'in karanlık ve genellikle renksiz dünyasına Gotham’ın kasvetli, tehlikeli
ve çöp dolu sokaklarının eşlik ettiğini
görmekteyiz. Filmin ikinci yarısından itibaren yani Arthur Fleck’in Joker’e
dönüşmesinden itibaren filmin renklendiğini ve daha
neşeli bir tona büründüğünü izlemekteyiz.
Çünkü Arthur Joker’e dönüştüğünde boyun eğen, terk edilmiş, dışlanmış, ucube
yaftasını yemiş, Arthur’u geride bırakmıştır. Arthur kendisi için yeni bir persona yaratmıştır. Metrodaki cinayet sahnesinde borsanın meşhur
züppelerine halkın gözünde hak ettiğini veren
bu maskeli kahraman, artık şehrin bir köşesine itilmekten bıkmış olan halk
nezdinde büyük ilgi görmektedir. Çünkü onlara bir
kurtuluş bir devrim fırsatı sunmaktadır.
İyinin ve doğrunun
yanında değil ancak yine de bir kahraman... Çünkü herkesin bir kahramana
ihtiyacı vardır: İyi ya da kötü oluşundan bağımsız.
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yazınız, filmi bir kere daha detaylı olarak düşünmemi sağladı. Yakaladığınız ayrıntılar çok güzel, özellikle gülmenin bulaşıcı oluşunu açıkladığınız kısım çok hoşuma gitti. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSil