MUTLULUK ÜZERİNE BİR DERLEME / Yaren Soysal
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Eminim
aramızda bilenler ve hatırlayanlar olacaktır. 1970’lerin sonlarında, tam da
arabesk kültürün ülkemin sokaklarında umarsızca kol gezdiği sıralarda, sağ olsun
Cengiz Aytmatov “Gerçek Sevginin”
tarifini yapmış, ardından al renkte bir yazmanın içine üfleyip avucumuza
tutuşturmuştu.
“Sevgi
neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti.”
Yani
demem o ki zamanında herkesin zihnine mıh gibi kazınan malumunuz sahneyle -Neymiş yahu bu sevgi denen şey? soruları
yanıt buladursun, bizim İlyas oğlan Asya kızın ardından bakadursun, itiraz
edenlerin ya da itiraz etmeyi aklından geçirenlerin bile başında da Cahit
Berkay bitti zaten… Büyülüdür
üstadın ezgileri. Gel de bak, sırtımızda hala curasının izleri.
Naftalin
kokulu anekdotlarım bir yana, şimdilerde de -Ya sahi, ne ola ki bu gerçek mutluluk? sorusunun peşi sıra nefes
nefese herkes...
Bakmayın
şimdilerde dediğime. Ezelden beri nice ressam, yazar, şair ya da düşünür dur durak
bilmeden irdeledi bu konuyu. Anlayacağınız bugünkü konumuz pek “yeni” değil,
fakat “taze”...
Ah!
Duyar gibiyim seslerinizi...
-Ne
demek yeni değil ama taze?
-Allah
Allah, o nasıl olacak bi diyiver bakayım?
-Aman
canım sen de ! Kafamızı bulandırmaya mı çalışıyorsun? Düzünden anlatsana
şunu...
Anlatamıyorum
hocam, olmuyor.
Nerede
kalmıştık? Heh, mutluluk diyorduk.
Ben
derim ki, şöyle bir turlayalım; Kimler mutluluğu nasıl tanımlamış, beraberce
anlayalım.
Eee
ne duruyorsunuz? Düşün peşime!
Efendim
asılsız(!) bir rivayete göre günlerden bir gün Nazım Hikmet, Abidin Dino’yu
karşısına alır ve sorar:
-
Bana mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin?
Nihayetinde
Abidin Dino mutluluğu resmettiği onlarca tabloyla anılır. Muhtemelen en
bilindik olanı -ki benim de en sevdiğimdir- 6 çocuk, bir anne, bir baba, bir
tavuk ve bir köpeğin resmedildiği o tablodur.
Hani solda dumanı tütmeyen bir soba, hemen yanında bir tavuk. Perde
yerine asılmış uçuş uçuş gazete kağıtları. Sonra tam ortada ayağı çoktaan
kırılmış bir yatak , yatağın üstünde dudakları tebessümle kıvrılmış çocuklar,
kucaklarındaki güzelim köpek , çatıdan sızan sular ve elinde şemsiyeyle uyuyan
baba.
Oysa
bilinenin aksine bu ve 'mutluluğun resmi' olarak anılan hiç bir tablo Abidin
Dino'ya ait değildir. Her biri Amerikalı ressam Dianne Dengel imzası taşır.
Sanatçının diğer eserlerine şöyle bir göz atarsanız, hemen hepsinde benzer
temaların hakim olduğunu görür, daimi bir “Yoksul
ve fakat mutlu” mesajına şahit olursunuz. Hatta bu tablolarla biraz fazlaca
haşır neşir olan biri, çok geçmeden mutlu olmanın yegane yolunun yoksulluk
olduğunu bile düşünebilir. Benden söylemesi :)
Belli
ki Dianne'in mutluluk diyarlarına uzanan yollar tevazudan geçiyor.
Yalnız
Dianne değil elbet böyle düşünen. Dolaylı olarak da olsa, yaşamlarını benzer bir
ideolojiden hareketle sürdürenler arasında 'Stoacılar' da var. Onlara göre
mutluluk, dış etkenlerden bağımsız olmalıdır. Dianne'in tablolarında hep
rastladığımız gibi hani… Elbette Stoa felsefesini bu kadarla sınırlayacak
değilim. Biraz da Stoacıların mutluluğunu konuşalım öyleyse...
Stoa'nın
ilk öğretisi için “yetinmek” desem
yanlış söylemiş olmam sanırım... Bir ikincisi de “kabullenmek”. Stoa'ca mutluluk Dianne’in mutluluğuna kıyasla daha
meşakkatli gibi gözüküyor. Tüm hırslarından, kişisel arzularından ve en
önemlisi zaaflarından kurtulmanı tembihliyor.
Özetle, yetin diyor Stoa, fazlasına dikme gözünü. Tabiata kulak ver,
onunla uyum içinde yaşa. Bir de sakın ha duygularının esiri olma! Aslolan
mantıktır, sen mantığınla yaşa...
Şöyle
bir düşünüyorum da "Bakın A kişisini x senedir tanırım ve mutluluğuna
tanığım" diyebileceğim insan sayısı bir elin beş parmağını geçmez. Galiba
hepsinin ortak yanı hırslarından tamamen arınmış olmalarıydı. Hatta dürüstçe,
benim gözümde hepsi o denli 'boşvermiş' ve 'hedefsiz' insanlardı ki, zaman zaman öfkelendiğim ve
hatta bu öfkemi dillendirdiğim bile olmuştur. Elbette bu insanların derin bir
'Stoa' anlayışı içerisinde olmadığını söyleyebilirim zira Stoa'ca yaşamda hedef
“bilgeliktir”. Oysa onlar düzünden görmeyen-gillerdendi. Bu kör mutluluk
bana Nietzsche’nin felsefesini anımsatır. Ona göre bilgi acıdır ve acıtır.
Ancak bu acıdan kaçınılmamalıdır zira o “İnsan,
ancak acıyı hissettiğinde kendisini gerçek anlamda geliştirebilir”
düşüncesini savunmaktadır.
Bizlerin
dilinde “Öldürmeyen acı güçlendirir” olarak yerleşmiş olan o kalıp cümlenin
orijinal hali “What doesn't kill you, makes you stronger.” olup, Nietzsche’ye
aittir. Sözün özü, ben derim ‘görmeyen-giller’, Nietzsche der ‘bilmeyen-giller’. Gel
gör ki –gözlemlerime dayanarak söylüyorum- inan senden benden mutlular. Yok yok,
belli ki çıkamayacağız biz bu işin içinden!
Belki
de soru yanlıştır, olamaz mı? Belki de "Venüs, Güneş Sistemi'nin ikinci
gezegeni olup, yüzeyinde yoğun bir sera etkisi bulunmaktadır." tadında bir
cevap arayışında olma halinde gizlidir bu yanlışlık. Belki de geçmişten
günümüze durmaksızın tek tipleştirilmeye çalışılan ‘mutluluk’ bireyseldir ve
ilelebet bireysel kalacaktır.
Rahmetli
Haldun Taner de böyle düşünüyor olacak ki mutluluk üstüne yazdığı bir denemeyi
tam da bu noktadan ele almış. O'na göre de mutluluk “Kim” olduğunla ilgili.
Ancak bununla yetinmemiş Haldun Taner ve eklemiş. "Anlat bakalım, ömrünün
kaçıncı baharındasın?" Anlayacağınız Haldun Taner yapılmış ve yapılacak
olan her türlü mutluluk tanımlamasına başkaldırmış bu yazısıyla. Mutluluğun bireysel yönüne dikkat çektiği
gibi, bu bireyselliği az biraz da yaşla, yaşanmışlıklarla ve hatta yaşan(a)mamışlıklarla
ilişkilendirmiş.
El
verin, daha yakın metrajdan inceleyelim bakalım O’nun mutluluğunu.
…………………………………………………………………………………………………
Yer
: Bilinmiyor
Zaman:
Ömrün İlkbaharı
Gümbür gümbür atan kalbim, damarlarımda dolaştığını
hissettiğim kanım, bir temmuz öğlesi, belki bir çimen kokusu yahut bir bardak
su… Sonra yıldızlardır mutluluk, özgürlüktür illa ki… ………….………………………………………………………………………………………
Yer
: Bilinmiyor
Zaman
: Ömrün Sonbaharı
İlle
de temmuz öğlesi mi şart mutluluk için? Oysa ben ki Mart akşamının da keyfini
sürebilirim. Bulduğumla yetinir , yetindiğimle eylerim gönlümü.
Sonbahardaki
Stoa’cılığı siz de sezdiniz mi? Ama hala bireyseliz.
Haldun
Taner sokaklarında biraz daha gezinmek, jet sosyeteden Aylin Hanım'ı daha
yakından tanımak, playboy Aclan Bey'le iki lafın belini kırmak veya garibim
Suduri Bey'in bir demli çayını içmek isterseniz Haldun Taner - Çok Güzelsin
Gitme Dur'a şöyle bir göz atabilirsiniz.
Ya,
işte böyle!
O
zaman şöyle bir toparlayacak olursak, gördüğümüz üzere kimi mutluluğu mütevazi
bir yaşam sürerek yakalamış , kimi bilgeliği esas almış, kimi ille de güç
demiş. Elbette dahası da var. Mesela Kant’a göre yapacak bir işin, sevecek bir
insanın ve hala umudun varsa mutlusundur.
Freud’a göre mutluluk hazzın ta kendisidir. Aristotales’e göre mutluluk erdemli
bir yaşamla mümkün kılınabilir. Mevlana ise mutluluğu ‘iç huzur’ olarak
tanımlar ve maneviyatla ilişkilendirir.
Kimisi
de bizlere dizelerinden seslenir : “Mutluluk mavi çocuk, oynardı bahçemizde.”
Yeniden
buluşmak dileğiyle.
Bu
arada…Hoş buldum
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder