Kayıtlar

20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

umutsuz yaşanmıyor!

Resim
1980 öncesi başka ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de ciddi bir şekilde işçi sınıfında hareketlenmeler olduğunu hemen hemen herkes bilir. Ayrıca, 1984'e kadar da hiç bir grev olmadığı biliniyor. Bu durumun sinema tarihine de elbette yansımaları olmuştu. Bunlardan ilk akla gelenleri darbe döneminde yasaklanan: Yönetmenliğini Yavuz Özkan’ın yaptığı maden (1978) ve demir yol(1979) filmlerinin yanında birde Muzaffer Hiçdurmaz’ın yönetmenliğini yaptığı Çark (1987) filmleri hiç şüphesiz. Üçünde de Yılmaz Güney’in öğrencisi sayılabilecek Tarık Akan’ın oynaması şüphesiz tesadüf değil. Film noktasında gayet disiplinli olan Güney gibi disiplinliydi Akan’da. Tarık Akan, bir filme başlamadan en az bir ay önceden filmin çekileceği bölgeye gider orada ki insanların atmosferini koklar, onlar gibi düşünür, onlar gibi yer, onlar gibi içer ve onlar gibi giyinmeye çalışırdı.Yine en son gittiği, yakın zamanımızın filmi olan “deli deli olma” filminin çekimleri başlamadan önce de Kars’da öyle yapmıştı.

Süperman'in sol yumruğundan Ten Ten'e!

Resim
Ten Ten’i herkes bilir. Çocukluğumuzun kahramanı o. 1928 yılından beri hem de. Ama insan büyüdükçe o kahramanların neden ortaya çıkarıldığını öğrenmek istiyor şüphesiz. Mesela Süpermen’in ilk önce Sovyetler Birliğinde çizildiğini öğreniyor. Hem de sağ değil sol yumruğuyla uçtuğunu öğrenince de daha beter bir şaşkınlık yaşıyor. Hele hele birde Amerikan bayrağını gösterebilmek için ellerinden geleni artlarına koymadıklarını öğrenince çocukluğu bitiyor büyümeye başlıyor insan. Yahut Şirinler’in aslında anarşist ruhlu bir çizer tarafından çizildiğini öğrenince de şaşırıyor insan. Geçen gün her zaman gittiğim Kadıköy’ün ara sokaklarından birinde bulunan bir çizgi romancıya uğrayıp, birkaç çizgi roman aldım. Tam hesabı ödeyeceğim anda kasanın önünde ki Ten Ten Sovyetler’de kitabı dikkatimi çekti. Alfa Yayınları'dan bu ay çıkmış olan bu çizgi roman diğerlerinden farklıydı. Siyah Beyaz’dı. Hemen onu da aldım ve eve kendimi atar atmaz okumaya başladım. İşte o andan itibaren hayalleri

"Beyaz pantolonu ile" vurulmuş, yatar iken buldular

Resim
Palto dersek ne gelir aklınıza? Türk Dil Kurumu’na göre Fransızca bir isim olan palto, pa’lto kelimesinden türemiş. (paletot). Kelime anlamı ise, soğuk havalarda öbür giyeceklerin üzerine giyilen kalın kumaştan giysi. Kışın pek bir işe yarar kendileri. Ama birde palto deyince bir söz gelir akla:  “Hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık.”  Sözün sahibi ünlü Karamazov Kardeşler’in yazarı Dostoyevski’dir bilirsiniz. Cem Karaca ise siyasi bir anlamı da olan ve içinde de palto geçen, parka üzerine bir parça yapmıştır bilirsiniz: Her akşam o köşeye asılırdı o parka Paltoya para yok ki, ondan alındı parka Her akşam o köşeye asılırdı o parka Paltoya para yok ki, ondan alındı parka Bir sabah onun sırtında çıktı gitti o parka Bir sabah onun sırtında çıktı gitti o parka Dedenin üç aylıktan alınmıştı o parka Kirli yeşil bir renkte, eskiceneydi parka Üst cebi sökülmüştü, kullanılmıştı parka Bir sabah onun sırtında çıktı gitti o parka Peki ya pantolon dediğim zaman ne gelir sizin

Sevdalımız Komünisttir!

Resim
Aylardan Haziran olunca insanın aklında Nazım belirir. Hani üzerine hemen hemen herkesin bir şekilde, ama iyi ama kötü bilgi sahibi olduğunu söylediği, hatta onun üzerinden tonlarca para kazandığı Nazım. Adına konserler düzenlenen, vatan haini ilan edilen, partisinden atılan, sonra da aynı partisi tarafından kültür merkezlerine isimleri verilen, Nazım Hikmet. Kimine göre sadece şairdi o. Kimine göre sadece romantik bir erkek. Kimine göre ise iyi bir gözlemciydi. Peki hangisi gerçekti? Uzun bir hikaye olacak ama koca bir ömrün kısacık anlatılması nerede görülmüş ki? Kendi anlatımıyla… 1902'de doğdum doğduğum şehre dönmedim bir daha geriye dönmeyi sevmem üç yaşımda halep'te paşa torunluğu ettim on dokuzumda moskova'da komünist üniversite öğrenciliği kırk dokuzumda yine moskova'da tseka-parti konukluğu ve on dördümden beri şairlik ederim Yani paşa torunu. Varlıklı bir ailede doğuyor. Yalıda yürümeyi öğreniyor. Bir o yana bir bu yana koşturuyor çocukken. Büyüy

Ahlat Ağacı ile kendini arayan insanlık / Film eleştirisi

Resim
Ahlat ağacı, armudun soyundan gelir. Yalnız yaşar. Büyük dikenlerinin yanında  küçük ve yamuk meyveleri vardır. Kimseyi yanına yaklaştırmaz. Ağacın şeklide meyveleri gibi yamuktur. İnsanlar ona aşı yapıp armut ağacına çevirmek isterlerse eğer, önce uzamaz sonra da kurur. Yani isyankardır Ahlat ağacı. Nuri Bilge Ceylan’ın sinema filmi Ahlat ağacı 3 saati geçkin bir film olarak sinemaya çekildi. 2018 yılının başında film festivallerine katılmaya başlayan film, daha sonra Haziranın başında halkın gösterimine sunuldu. Normal şartlarda 3 saatlik bir filmin sinema salonu içinde uyumaya götüreceği açıkken, durağan giden bir filmin “acaba bundan sonra ki sahnede ne olacak?” sorusunu merakla bekletmesi olağan dışı bir durumdur. Ancak Nuri Bilge, her zaman ki gibi bu olağan dışı durumu sağlamayı başarıyor. Turizm bakanlığı tarafından 2 Milyon lira hazine ayrılan film, bakanlığın şu zamana kadar verdiği en büyük bütçe olması ile biliniyor. Film, üniversiteden, ilkokul öğretmenliği bölüm

Sen kış uykusundan uyana bildin mi?

Resim
Vicdan, güçlüleri korkutmak için düşünülmüş, korkakların kullandığı bir sözcükten başka bir şey değildir. - Shakespeare Durağan, uzun soluklu filmlerden yahut da aynı mekanda uzun diyaloglu filmlerden bahsederken “Nuri Bilge Ceylan” ismi muhakkak geçer. Bunu “sıkıcı” sıfatı yerine kullanırlar. Öyle ki bu durum artık klişe olmuştur. Ancak bu klişe sözü söyleyenler kişinin yahut toplumun kendi içinde dahi zıtlıklar barındırdığından, dolayısıyla da sanatında bundan bağımsız şekilde düşünülmemesi gerektiğinden pek haberdar değillerdir. Başka bir deyişle,  sinemayı sürekli tek tip halde düşünmek,  sinemadan hiçbir şey anlaşılmadığı anlamını taşımakta. Bu, alışılmış sinemanın diğer her şey gibi sürekli biri yahut birileri tarafından değiştirilmesi, üzerine yeni bir şeyler koyması anlamına gelir. Aynı bilim gibidir bu durum. Tez, sentez, antitez. Charli Chaplin gelinceye kadar sessiz sinemanın pekte tat verdiği söylenemez. “12 Kızgın adam” filmi gelinceye kadar tek bir sahnede dur

Rüzgar yükseliyor (mu?) Bir Hayao Miyazaki film eleştirisi

Resim
Hayao Miyazaki sadece Japonya’da değil aynı zamanda Dünya animasyonunda yaşan bir efsane olduğunu söylemeye gerek yok. Çevrisi yapılmış olan tüm filmlerini bitirmeye çalışıyorum. Her biri ayrı bir ders niteliğinde olan bu animasyonların el çizimleriyle yapıldığını belirtemeden edemeyeceğim. Filmlerinde sınıfsal ayrımlara sıklıkla değinilirken aynı zamanda çözümün insanlıkta olduğunun altı defalarca çiziliyor. Filmlerin bir diğer özelliği ise, klasik animasyon filmlerinden farklı olarak fantastik konuları bile sınıfsal bir çıkarımla ile işleyebilmesi. Yetmiyor, filmlerinde ki kalite düzeyini öyle yükseklere dikiyor ki en sonunda diğer animasyonlarla yarıştırmayı bırakın, Hayao’yu Hayao ile yarıştırmaya başlıyorsunuz. İşte böyle filmlerden bir tanesi de ingilizce orijinal adı “Kaze tachinu” olan, türkçeye ise “Rüzgar Yükseliyor” ile çevrilen 2013 yılı yapımlı film.  Konusuna gelince, Tatsuo Hori'nin kısa öyküsü üzerine olan Kaze tachinu adlı mangadan alan film, Jiro Horikoshi'