Kayıtlar

CAN SIKINTISI ÜZERINE FELSEFI VE MODERN YAKLAŞIMLAR

 Can sıkıntısı, insanlık tarihi boyunca bireysel ve toplumsal bir mesele olarak tartışılmıştır. Bu duygu, yalnızca basit bir ruh hali değil, insanın varoluşsal sorularını ve anlam arayışını yansıtan derin bir olgudur. Tarihten modern zamana kadar uzanan bu kavram, felsefi analizlerle zenginleşmiş ve modern yaşamın etkileriyle dönüşüme uğramıştır. Makalenin Amacı   Bu makalede, can sıkıntısının tanımından başlayarak, felsefi yaklaşımlar, modern toplum üzerindeki etkileri ve çözüm önerileri detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Can Sıkıntısının Tanımı ve Doğası Can Sıkıntısı Nedir? Can sıkıntısı, genellikle bir şey yapma isteksizliği, yaşamın monotonluğu ya da bir amaçsızlık hissi olarak tanımlanır. Bu duygu, bireyin içinde bulunduğu çevresel koşullardan kaynaklanabilir ya da içsel bir huzursuzluğun dışavurumu olabilir. - Seneca ve Antik Dönem: Antik Yunan ve Roma döneminde düşünürler, insanın günlük yaşamının rutinlerinden kaynaklanan monotonluğa dikkat çekmişlerdir....

Bu şehrin sokakları çoktur / İstanbul gezi rehberi (3)

Resim
Bu şehirde yağmur altında dolaşılır Limandaki mavnalara bakıp Şarkılar mırıldanılır geceleri. Bu şehrin sokakları çoktur, Binlerce insan gelir gider sokaklarında.. Her akşam çayımı getiren Ve bir Beyaz Rus olmasına rağmen Hoşuma giden garson kadın bu şehirdedir. Orhan Veli Kanık Şeyh Bedreddin’in mezarlığından çıktığımızda, Türk ocağının kapısından sağ tarafa dönüyoruz. Bu sefer Sultan Ahmet’e değil daha yukarıya doğru yürüyoruz. Hafif rampa bizi biraz zorluyor. Bulunduğumuz yolun sağ tarafından tarihi bir çok camiinin yanında bürokratlara ait olduğu belli olan irili ufaklı mezarlıklar mevcut. Neden diye aklınızı kurcalayabilir. Hemen açıklamasını yapmak gerekir. Burası Doğu Roma zamanından Osmanlı’nın son dönemlerine yakın bir döneme kadar mezarlık olarak kullanılıyordu. Kıyaslamak amacıyla şöyle bir benzetme yapayım: “Günümüzün Zincirlikuyu mezarlığı” gibi. Ancak o zamandan bu zamana bu kadar mezarlık kalmış vaziyette. Bunun yanında sağ tarafta sıradan diyebileceğim...

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı / İstanbul gezi rehberi (2)

Resim
  İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;  Serin serin Kapalıçarşı  Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa  Güvercin dolu avlular  Çekiç sesleri geliyor doklardan  Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;  İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.                                            Orhan Veli Medeniyetlerin beşiği sayılabilecek bir yere geldiniz şimdi: “SultanAhmet meydanı” Bu meydanın çevresine biraz dikkatlice baktığınızda sur parçaları göreceksiniz. Bu parçalar buranın asıl adını veren Hipodrom meydanının isminin verilme sebebi. Hipodrom meydanı, günümüzde de kullanılan at yarışlarının yapıldığı yer anlamında kullanılmış. Çok geniş ve çevresi iki sur ile kaplı bir stadyum gibiymiş burası. Meydanda önce Roma imparatoru sonra D...

kim var imiş biz İstanbul'da yoğ iken / İstanbul gezi rehberi (1)

Resim
                                                                                                                                                                                      Fotoğraf: CNNTÜRK                                                      Sual eylen bizden evvel gelene. kim var imiş biz buralarda yoğ iken                       ...

Buğdayın unun ekmeğin emeğin hikayesi

Resim
Minibüslerle morarmış sokaklar Buğdayın parayla değişildiği Paranın ekmekle değişildiği Ekmeğin tütünle değişildiği Tütünün acıyla değişildiği Ve artık hiçbir şeyle değişilmediği acının. Cemal Süreya Neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir ekmeğin tarihi. Onun üzerine kitaplar yazılmıştır. Sözler söylenmiştir. Şiirler okunmuştur. Duygular ekmek ile dile getirilmiştir. Ekmeği yapan buğday, bereket yerine geçmiştir. “Bugün, en yeni arkeolojik ve arkeobotanik veriler, arkeometrik ölçümler ışığında buğdayın günümüzden yaklaşık 14 bin yıl önce karşımıza çıktığını biliyoruz. Tabii, o zaman buğday vahşi, yabani; bugün tarlalardan hasat ettiğimiz, marketlerden satın aldığımız haline hiç de benzemiyor.” [1] O dönemlerde oraklarla yapılan hasatlar, buğdayın sapından da yararlanmaya sebebiyet vermiş. O saplar, yeri gelmiş evin çatısı olmuş, yeri gelmiş başka buğdayları taşımak için kullanılan sepet. Dolayısıyla buğdayla tanışan insanlık bir yandan da yavaş yavaş yerleşik hayata g...

Hayırsızada'da ki o yavru köpek

Resim
Kınalıada, Burgazada, Kaşıkadası, Heybeliada, Büyükada, Sedefadası, Tavşanadası, Yassıada ve Sivriada. İstanbul’a yolu düşenlerin yahut İstanbul’da yaşayanların büyük çoğunluğu bu adaları bilir. Genellikle, İstanbul’un dibinde olup da İstanbul’un o keşmekeşinden kurtulmak isteyenlerin gittiği “huzur dolu” bir yer olarak tanımlanır bu adalar.M.Ö.569'da İmparator 2.Justinianus tarafından bir saray ve manastır yaptırılan adalar aynı zamanda Bizans döneminde Prenslerin “sürgün” edildiği yer olması sebebiyle Prens Adaları olarak da anılır. Çağlar geçti ancak bu sürgün durumu devam etti. Kimi Sait Faik Abasıyanık gibi gönüllü olarak sürgün etti kendini. Kimi kendi topraklarından kovulup buraya geldi Trotsky gibi. Kimi, katliama uğramak ile baş başa kaldı 6-7 Eylül’de olduğu gibi. Kimiyse gözlerine mil çekilerek sürüldü buraya. İnsan, adaların tarihini öğrendikçe bu kadar çok acıyı o küçücük adalar nasıl kaldırıyor şaşıyor. Bu ay, ormanlık alanda dört ayağı da kesilmiş halde ...

Zafer Algöz ile kitap eleştirisi

Resim
Zafer Algöz’ü sinemadan tanımayan yoktur sanırım. Belki isim olarak çıkartamayanlar varsa, fotoğrafına bakınca hemen tanıyı verir. Oyunculuğu ile fazlaca güldüğüm bir kişi. Onu ilk, Ağır Roman filmi ile tanıdım. O filmde, büyük ustalar ile çalışmasından ötürü kendini çok toy gördüğü zamanlar. Yıl 1997. Ama biz daha geriye gidelim.1980’de Bursa Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü tarafından açılmış gençlik kurslarına katılıp 1985’de mezun oldu. Aynı şehirde tiyatroya başladı. 1989 yılında İstanbul Devlet tiyatrolarına tayin oldu. İşte tam o zamanlarda filmler diziler bir birini kovalamaya başladı. Tabi o zamanlar yan rollerde oynuyordu ilk. Şimdi de gerçi yine yan rollerde oynuyor ama bu sefer bir farkla gayet “ustaca”.    Kitapçılarda uzun süre liste başında olan ‘haşırt dı bilekbord’ isimli kitabı, Algöz’ün yaşadıklarını yazdığı bir  kitap. İtiraf etmek gerekirse başlangıçta bu kitap çok popüler gözükmüştü gözüme. O yüzden okumamaya gayret ettim. Ama birden yurt dı...

Ne güzel şey hatırlamak seni

Resim
Çizgi filmleri çocukluğumdan beri izleyen birisi olarak, insanın hayal gücünü oldukça geliştirdiğini biliyorum. Hatta bunun yanında reklam izleyen çocukların da hayal gücünün gelişkin olduğuna dair kanıtlar mevcut. Bu durum hakkında kesin konuşabiliriz. Çünkü, bir çok ülkede yapılan araştırmalar yahut anket sonuçları bu konuda hem fikir. Bunun yanında elbette ki çizgi filmler, izleyicisine bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Katılırsın ama katılmazsın fark etmez. Bu noktada oyuncakların durumuna çok benzerlik gösterir çizgi filmler. Hitler, iktidara gelmeden hemen önce Alman çocuklarına bir çok propaganda amaçlı oyuncak dağıtmıştı. Hatta bu oyuncakların kopyalarını İstanbul Oyuncak Müzesi’nde görebilirsiniz.  Oyuncaklarla Hitler, resmi geçit töreninde törenden bir kesit daha...  Hitler'in oyuncaklar ile Berlin'de kitapları yakma anı   Yahut, anarşist düşünceye sahip olduğu bilinen Belçikalı karikatürist Pierre Culliford’un yarattığı şirinler çizgi diz...