Kayıtlar

CAN SIKINTISI ÜZERINE FELSEFI VE MODERN YAKLAŞIMLAR

 Can sıkıntısı, insanlık tarihi boyunca bireysel ve toplumsal bir mesele olarak tartışılmıştır. Bu duygu, yalnızca basit bir ruh hali değil, insanın varoluşsal sorularını ve anlam arayışını yansıtan derin bir olgudur. Tarihten modern zamana kadar uzanan bu kavram, felsefi analizlerle zenginleşmiş ve modern yaşamın etkileriyle dönüşüme uğramıştır. Makalenin Amacı   Bu makalede, can sıkıntısının tanımından başlayarak, felsefi yaklaşımlar, modern toplum üzerindeki etkileri ve çözüm önerileri detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Can Sıkıntısının Tanımı ve Doğası Can Sıkıntısı Nedir? Can sıkıntısı, genellikle bir şey yapma isteksizliği, yaşamın monotonluğu ya da bir amaçsızlık hissi olarak tanımlanır. Bu duygu, bireyin içinde bulunduğu çevresel koşullardan kaynaklanabilir ya da içsel bir huzursuzluğun dışavurumu olabilir. - Seneca ve Antik Dönem: Antik Yunan ve Roma döneminde düşünürler, insanın günlük yaşamının rutinlerinden kaynaklanan monotonluğa dikkat çekmişlerdir....

PARA “İNSAN”: SÜRREALİZM VE KAPİTALİZMİN DANSI

Resim
  Fraktal: Para Adam / Fractal: Money Man Tür: Kurmaca- Süre: 20 dakika – Yapım Yılı 2022 – Türkiye  İşçi Filmleri Festivali kapsamında karşılaştım "Para Adam" ile. Kendisi kısa bir film. İnsanın parayla olan ilişkisini plaza çalışanları üzerinden anlatmayı tercih etmiş. Bunu yaparken metaforlardan çok gerçekçi bir imge kullanmış; “Para”.  Kariyerist olmayı tercih eden kişinin başına gelen mide bulandırıcı, kışkırtıcı, hırslı durumu gözler önüne serilir. Yetmez, işçilerin kendi aralarındaki rekabetin sertliği sos olur.  Avangart, sürrealist, fantastik öğelerle keskinleştirilmiş, eleştirel gerçekçi, anti-kapitalist, ironik ve sert bir film gibi gözükebilir çoğu kişiye. Ancak ne kadar öyledir?  Bu sorunun cevabını yine aynı festivalin başka gösterimleriyle açıklamak en iyisi.   Bunlardan ilki… Rien à Foutre / Yapacak Bir Şey Yok / Zero Fucks Given Tür: Kurmaca- Süre: 1 saat 50 dakika Yapım yılı: 2020 – Belçika, Fransa  Ucuz bilet...

THE BIRDS: BİR İNTİKAM ÖYKÜSÜ / Gülsen Akar

Resim
Alfred Hitchcock tüm mutfak süreçleri ile ders olarak okutulmayı ve üzerine nice analizler yapılmayı mümkün kılan bir filmografiye sahip olmakla beraber kendine özgü tarzıyla da imza işler ortaya koymuştur. Hitchcock’un filmleri üzerinden yapılan okumalarda yönetmenin kendinden, takıntılarından, korkularından, ilgilerinden ve kendisi üzerine psikolojik okumalardan yararlanmamak elbette düşünülemez. Hitchcock’un bağımsız yönetmenlik dönemi eserlerinden “Kuşlar” filmi üzerinden hem genel bir okuma hem yönetmenin kendisine dair olasılıklar ve ipuçlarına yer vermek en doğrusu olacaktır.   Kuşlar filmi senaryosu itibariyle halihazırda seyircinin kucağına patlamaya hazır bir bomba bırakıp belirsizliğin yarattığı bu gizemle başa çıkmasını beklemektedir. Aslında filmin her bir sahnesinde ve aksiyonunda beklenen gerilim unsurları doz doz arttırılmaktadır. Seyircinin beklediği olması muhtemel olayların gerçekleştiğini görmekteyiz ancak burada gerilimin an be an bitmemesini aksine sürek...

ABSÜRT TİYATRO- Godot’yu Beklerken / Yaren Soysal

Resim
‘İnsanı, insana, insanla, insanca anlatma sanatı.’ Yani Tiyatro! Efendim benim farazi alemimin ötelerinde bir yerlerde, tiyatro ete kemiğe bürünür; uzunca boynu ve irice gövdesiyle pek haşmetli görünür. “Absürt Tiyatro” onun asi ve uçarı kızıdır. Ele avuca sığmaz, ne dediği hiç mi hiç anlaşılmaz. Anlaşılma çabası da yoktur üstelik, küstahtır. Özgür ruhludur, isyankardır! Tüm normlara kafa tutar. Tutar tutmasına da,bu uğurda az da çile çekmez hani…Değişimin her türlüsüne direnmeyi huy edinmiş bizler, onu ellerimizde çiçeklerle mi  karşıladık dersiniz? Hiç sanmam. Absürt Tiyatronun doğuşu 20. yüzyıl Fransasına dayanır. Bu akımın ilk ve en bilindik eseri ‘ Godot’yu Beklerken ’, ilk kez 1953 yılında Paris’te sahnelenmiş, ancak hem oyun hem de yazarı Samuel Beckett kelimenin tam anlamıyla yerden yere vurulmuştur. Geleneksel tiyatro izleyicisi aşinası olduğu gibi bir giriş-gelişme-sonuç örgüsü; belirli bir mantığa ve nedenselliğe oturtulmuş diyaloglar; zaman, mekan, dekor uyumu bulma ...

Modern Zamanlar / Dilşa Tekin

Resim
 Modern Zamanlar filmi, Charlie Chaplin’in Büyük Buhran döneminde yaşanan zorlukları komedi türünde sunduğu kült filmlerindendir. Büyük bir ekonomik kriz ve işsizlik dönemini anlatan filmde, fabrika işçisi olan Şarlo’yu, vida sıkma eylemini gerçekleştirirken izlemeye başlıyoruz. Sanayi Devrimi’nin etkilerinin ve seri üretimin son ivmede hızlanarak devam etmesi insanların kendilerine ayırabilecekleri vakitleri ellerinden alan bir ortam yaratmıştır. Fabrikadaki karakterimiz de, burnunu kaşıyabilecek bir vakte bile sahip değildir. Bu deyimin adeta hayat bulduğu sinek sahnesinde, çalışanlar işten ellerini bir saniyeliğine çektiklerinde tüm düzenin alt üst olduğunu ve üretimin ciddi aksamalara uğradığını görüyoruz. Böyle bir güç ancak hiçbir ihtiyacı olmayan makinelerden beklenmesi gerekirken insanla özdeşleştirilmeye çalışılmıştır. İnsani özelliklerinden, normal hareketlerinden sıyrılarak makineleştirilmek istenen emekçiler, hızlı ve devamlı oldukları ölçüde işe yarar sayılmışlardır....

NARSİSİZM HAKKINDA HER ŞEY/ Ece OĞUR

Resim
    Mustafa Hakkında Her Şey Filminin Psikolojik Analizi     Uyarı: Bu yazı sürprizi bozan unsurlar (spoiler) içermektedir.    Vizyona girdiği dönem izlediğim bu film yeniden karşıma çıkınca farklı bir bakış açısıyla izledim. Ana karakter üzerinden ilerleyen filmi bu kez de oldukça popüler bir psikopatoloji olan narsisizm üzerinden okumaya karar verdim. Antik Yunan mitolojisinin önde gelen karakterlerinden biri olan Narcissus, güzel peri kızı Echoes’un aşkına karşılık vermeyince tanrılar onu kendine aşık ederek cezalandırır. Suda gördüğü kendi yansımasına aşık olan Narcissus, bu yansımaya dokunamadığı için üzüntüden etrafına olan tüm ilgisini kaybeder, yeme içmeden kesilir ve sonunda ölür. Günlük yaşamda kendine duyduğu aşkla gözleri kör olan ve çevresine duyarsız kalan kişilik tipini sıklıkla görürüz. Bu kişilik örüntüsü psikolojide “Narsisist Kişilik Örüntüsü” olarak adlandırılır. Filmin ana karakteri Mustafa ise tipik bir Narsisist olarak ...

BİR BELGESELİN HİKAYESİ: DEVRİMİN BEYAZ KÜHEYLANI

Resim
    "Devrimin Beyaz Küheylanı" belgesel filmi ilk olarak, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idamının 50. Yıldönümünde, izleyicilere sunuldu. 2022 yılına ait günlerde bu etkileyici belgesel, 68 kuşağının devrimci hareketinin izlerini takip ederek geçmişe bir yolculuk sundu.   Diğer adı Beyaz Motosiklet olan Devrimin Beyaz Küheylanı belgesel filmiyle 2 – 7 Mayıs arasında gerçekleşen Uluslararası İşçi Filmleri Festivalinde benim karşıma çıkmasına rağmen, çok sayıda festivale dahil oldu.     Aslı Esma Karaca'nın yönettiği film, Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un dava arkadaşı Tayfur Cinemre'nin motosikletiyle gerçekleştirdiği yolculuğu izleyicilere aktarıyor. Cinemre'nin ODTÜ'den başlayan ve işkencehaneler, hapishaneler ve kaybedilen arkadaşlarının izlerini taşıyan yolculuk, 68 kuşağının tutkulu mücadelesini ve fedakarlıklarını detaylı bir şekilde yansıtıyor.   Güvenlik gerekçesiyle döneme ait fotoğraf ve videoların bulunmamasının yarattığı sıkıntıdan...

AŞK, MARK VE ÖLÜM’ün Düşündürdükleri

Resim
    Cem Karaca, Derdiyoklar, Muhabbet, Killa Hakan, Kabus Kerim ve Derya Yıldırım gibi isimlerin ortak özelliği Almanya’ya göçmüş olmaları. Almanya, kimilerinin ilk toprağı, kimilerinin de ikinci.   1961’de çıkan yasayla Almanya’ya göçenlerin hikayesini çoğu kişi bilir. Bazen akrabalarımız olur onlar, bazen tanıdığımız, eşimiz, dostumuz. İyi ama göç ne demek?   Bir Kitapdedektifiyiz klasiği olarak “göç” kelimesinin kökenini incelemekle başlamak gerek.   TDK’ya göre göç, “ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma, hicret, muhaceret.” [1]   Nişanyan Sözlük’e göreyse, “eski Türkçe kȫç “taşınma, taşınan yük”  sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Eski Türkçe yazılı örneği bulunmayan *kö- biçiminden Eski Türkçe  +Iş  ekiyle türetilmiş olabilir; ancak...