Kayıtlar

Eylül, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

TEK BİLDİĞİNİN HİÇ BİR ŞEY BİLMEMEK OLDUĞUNU SÖYLEYEN YALIN AYAK FELSEFECİ: SOKRATES / Sevingül yazıyor

Resim
            Bu haftaki yazımızı tarihin epey eski sayfalarına çeviriyoruz. Bu sefer başrolde felsefenin babası olarak bilinen Sokrates var. Hakkında yazılı kaynak olmadığı için onu ikincil kaynaklardan tanıyoruz. Kaynaklar, farklı Sokrates figürleri yansıtsa da aslında tarihe olan etkisi konusunda hem fikir olunan çok fazla nokta var. Onu tarihten günümüze getiren neydi peki? Yaşadığı toplumun geleneklerinden kopuk oluşu mu? İrdeleyici sorgulama yöntemi mi? Çıktığı mahkemede yaptığı savunması mı? Zehirlenerek hayatına son vermesi mi? Yoksa tüm bunların hepsi mi? M. Ö. 400’lü yılların Antik Yunan toplumunun dönemsel koşullarına baktığımızda, Persler ile savaş halinde olunan ve demokrasi uygulamalarının seçkin kişilerce yapıldığı bir tablo karşımıza çıkıyor. Böyle bir tablo içerisinde ise parlayan düşünce adamı görüyoruz: “Sokrates”. Duş almadan, yalın ayak, özensiz bir şekilde çarşı pazar gezen bu adam, tamamen döneme aykırı bir imaj çizmekte. Oluşturduğu imajın yanı sıra karşısına

İran'daki isyanının anatomisi -1- / Sara Özkan'ın kaleminden

Resim
  “Erkek kardeşlerimizden tek istediğim, yakamızdan düşmeleridir.” (Sarah Grimke, 1837 akt. Donovan, 2021:21) [1]   Kadın olmak… Bedenleriyle, davranışlarıyla, kararlarıyla daima kontrol edilmeye çalışılan, bu uğurda dövülen, hapsedilen, öldürülen “eksik etekler” olarak tabir edildiği bu dünyanın her dönem ve coğrafyasında kadınlar, kadın olmanın mücadelesi içerisinde. Tarih, özellikle dinlerdeki katı inanç ve geleneklerle kadınların konumunun aşağılara çekildiği sahnelere tanıklık etmiş ve etmeye de devam etmekte. Örneğin, Hristiyanlıkta sekizinci yüzyıla kadar kadınların fiziksel açıdan yetersiz ve ilk günahın sahibi olduğu kabul edilerek kollektif günahı yansıtan bir elbise giymeleri Kilise Babalarınca tartışılmış [2] . Yine bazı Hristiyan mezheplerinde kadının insan olup olmadığı üzerine yorumlar yapılmış, hatta İncil okumaları yasaklanmış [3] . Yahudilikte ise “Tanrım beni erkek yarattığın için şükürler olsun” cümlesinin sabah dualarında geçmesi, yaratıcının eril olduğu ve k

Fizik ve felsefe üzerine notlar / Elif Özdemir'in kaleminden

Resim
                                                  2 C.M=    =M.A                                              Newton ve Einstein’ın, modern bilime katkılarını hepimiz duyduk ve okuduk. Derslerde öğrendiğimiz meşhur F=m.a formülü, E=mc2 , Einstein’ın görelilik teorisi… Modern dünya bu formüllerle kuruldu ve gelişmeye devam ediyor. Peki, insan neden fizik ile bu kadar zamandır mücadele ediyor? daha açık bir tabirle, insanın tüm bu fizik uğraşının temelinde hangi amaç yatar? İnsan, dününü, bugününü ve geleceğini belli ontolojik -  epistemolojik nedenlerle bilmek ister. İnsanın bilinmezliğe tahammülü yoktur. Her şey kendimizi öğrenme ve anlama isteğiyle başladı. Tüm bu modern bilim, ilkel insandan, modern insana kadar geçmiş, gelecek ve şimdiyi bilebilme gücüne duyulan merak ve tutkudur. Evrenin çalışma mekanizmalarını anlamak, kendimizi anlayabilmek anlamına gelmektedir. Geçmişten günümüze, insanoğlu bu dert ile uğraştı, uğraşıyor ve uğraşacakta. Hepimiz netlikleri ve kesinlikleri severiz

"İNSAN NASIL DÜŞÜNMELİ?" SORUSUNUN CEVABINI GÜNÜMÜZDE DESCARTES VEREBİLİR Mİ? / Sevingül'ün kaleminden

Resim
René Descartes, 1596-1650 yıllarında yaşamış Fransız matematikçi, bilim insanı ve filozoftur. Fikirleri o dönemde modern felsefenin kuruluşuna vasıta olmuştur. Günümüze kadar ulaşan fikirleri nelerdir ve bu fikirleri gündelik yaşam pratiklerimizde kullanabilir miyiz? sorusuna bir bakalım. O’na göre, insanın var oluşunun delili olarak sorduğu "ben kimim?" sorusuna ‘düşünen bir şeyim’ cevabını bulmuş. İnsan olmanın en belirgin delili olarak düşünmeyi ve düşünce gücünü öne sürerek o meşhur sözü bizlere söylemiş. "Cogito, ergo sum", "düşünüyorum o halde varım". Düşünebilme becerisi insanları diğer canlılardan ayıran en önemli özellik. Bu sayede, düşüncelerini bilgiler aracılığıyla, nesilden nesile aktararak insanlık tarihi gelişmiştir. ‘Başımıza gelen tüm kötülüklerin çoğu aklı yanlış kullanmamızdan kaynaklanıyor’ diyor. Bu düşüncesinde bizlerin gündelik yaşam pratiklerimizde hem bireysel hem de toplumsal birçok rolümüz ve görevimiz var. En küçük olgudan, en b

KRAKOW- BÜYÜLÜ GÜVERCİNLER / Sevingül geziyor!

Resim
13. yüzyılda prens IV. Henry’nin tahta geçme sırası geldiğinde prens, tahta geçip krallığını ilan etmek ve dağılan toprakları birleştirmek istiyordu. Bunun yanında her kralda olduğu gibi onun da krallığını meşru hale getirmek için Vatikan’a Papa ziyareti yapması gerekiyordu. Ancak oraya gitmek oldukça masraflıydı. Prens bu parayı bulmak için çok uğraştı fakat tüccarlar borç vermek istemedi. Prenste efsaneye göre o dönemde dillerden dile dolaşan büyücü bir cadıya son çare olarak gitmiş. Cadı, prense sadece bir şartla yardım edeceğini söylemiş ve antlaşmışlar. Cadı pazar meydanına çıkmış ve Prens Henry’e ait bütün şövalyeleri büyü yaparak güvercine dönüştürmüş. Bu güvercinler kilise ve evlerin çatılarına uçmuş. Çatılardan gagaladıkları taşlar yere düşmüş. Yere düşen her bir taş altına dönüşmüş. Prens Henry bu altınları alıp yola çıkmış. Fakat bu altınları yolda eğlenceye harcamış. Bütün altınları harcayan prens Krakow’a eli boş dönmek zorunda kalmış. Cadının şartı ise Prens gelene kadar

Doktor Öğretim Üyesi Bahanur Garan Gökşen ile Geç Osmanlı Dönemi Romanlarında Şair ve Şiir

Resim
“19. yüzyıl Osmanlı’nın en zor dönemi, savaşlarda alınan yenilgiler neticesinde en geniş toprak kaybının yaşandığı dönem. Dahası bu dönemde Abdülhamit istibdadının şairler ve yazarlar üzerinde ciddi bir baskı oluşturduğunu biliyoruz. Bütün bunlar birleşince dönemin aydını konumundaki şairler de melankoliye düşüyor.” Vakıf Bank Kültür Yayınları’nın kitap katkılarıyla Doktor Öğretim Üyesi Bahanur Garan Gökşen ile kitabı “Geç Osmanlı Dönemi Romanlarında Şair ve Şiir” hakkında mini bir röportaj gerçekleştirdik. Röportajımızı konuğumuzun kısa biyografisi sonrası sevgili dostlarımıza sunuyoruz. 2010 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalında başladığı yüksek lisans programını 2013 yılında tamamladı. Aynı yıl Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalında başladığı doktora programını 2018 yılında bitirdi. Muallim Tevfik Fikret Özel Sayısı’nı tıpkıbasım ve

KRAKOW- EJDERHA EFSANESİ / Sevingül Geziyor!

Resim
  Polonya’nın güneyinde yer alan Krakow şehri en eski yerleşim yerlerinden birisi. Tarihi, kültürel ve bilim şehri olarak görülmesi, Polonya’nın eski başkenti olması ve Unesco tarafından edebiyat şehri olarak seçilmesi onu ayrı bir değerli kılıyor. Bu değerli şehrin elbette kendine ait hikayeleri, efsaneleri var. Krakow, Wawel tepesine kurulmuş bir şehir. Kuruluşu hakkında birçok efsane mevcut. Bunlardan en meşhur olanı Wawel tepesinde yaşayan ejderhanın hikayesi. 7. yüzyılda mağarada yaşayan ejderha insanları ve hayvanları avlar, yiyecek bulamayınca her yere ateş püskürterek etrafa oldukça zarar verirmiş. Varlığı büyük bir tehdit oluşturan bu ejderha, yaşayan bölge halkının artık korkulu rüyası haline gelmiş. Ejderha ile savaşmaktan yorulan bölge halkı, onunla antlaşma yapmaya karar vermiş. Bu antlaşmaya göre belirli zamanlarda kızlarını adak olarak adayacaklarmış. Zaman ilerledikçe adak adayacak sadece kralın kızı Wonda kalmış. Kral Krak kızını adak olarak vermek istememiş ve b

Charles Baudelaire’in Gözünden Kentli İnsan: Flâneur / Aslı Özkan'ın kaleminden

Resim
                                                                                      18. ve 19. yüzyıllarda Sanayi Devrimi’nin etkisi üretim alanında ve ekonomik alanlarda olduğu kadar sosyal ve toplumsal hayatta da kendini göstermiştir. Bu etki, modern kent hayatının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Modern kent hayatının ortaya çıkmasıyla birlikte meydana gelen gelişme ve değişiklikler, insanların duygu ve düşüncelerini etkilemiş, ‘’kentli insan’’ algısının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu algı ise yeni ve şehirli insan profillerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır.                  Sanayi Devrimi’nin etkisiyle birlikte kent hayatı, birçok gelişmenin yaşandığı ortam olarak, insanların düşünce ve davranışlarını etkileyerek değiştirmeye başlayan kurumsal bir ortama dönüşmeye başlamıştır. Modern kent hayatının ortaya çıktığı 19.yüzyıl, bu dönemde yaşayan filozof, şair, yazar ve sanatçılara da ilham kaynağı olmuştur. Dönemden ilham alan isimlerin başında ünlü, Fransız yazar ve şair o