20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

TEK BİLDİĞİNİN HİÇ BİR ŞEY BİLMEMEK OLDUĞUNU SÖYLEYEN YALIN AYAK FELSEFECİ: SOKRATES / Sevingül yazıyor

           Bu haftaki yazımızı tarihin epey eski sayfalarına çeviriyoruz. Bu sefer başrolde felsefenin babası olarak bilinen Sokrates var. Hakkında yazılı kaynak olmadığı için onu ikincil kaynaklardan tanıyoruz. Kaynaklar, farklı Sokrates figürleri yansıtsa da aslında tarihe olan etkisi konusunda hem fikir olunan çok fazla nokta var. Onu tarihten günümüze getiren neydi peki? Yaşadığı toplumun geleneklerinden kopuk oluşu mu? İrdeleyici sorgulama yöntemi mi? Çıktığı mahkemede yaptığı savunması mı? Zehirlenerek hayatına son vermesi mi? Yoksa tüm bunların hepsi mi?




M. Ö. 400’lü yılların Antik Yunan toplumunun dönemsel koşullarına baktığımızda, Persler ile savaş halinde olunan ve demokrasi uygulamalarının seçkin kişilerce yapıldığı bir tablo karşımıza çıkıyor. Böyle bir tablo içerisinde ise parlayan düşünce adamı görüyoruz: “Sokrates”.

Duş almadan, yalın ayak, özensiz bir şekilde çarşı pazar gezen bu adam, tamamen döneme aykırı bir imaj çizmekte. Oluşturduğu imajın yanı sıra karşısına çıkan insanlara zor sorular sorarak insanların canını sıkmayı da başarmış birisi. Ancak her ne kadar bu tavır ve imaj onun sevilmemesine sebep olsa da pek çok seveninin olduğunu söylemek de mümkün. Özellikle ön yargısız oldukları için dönemin gençleri tarafından büyük bir ilgi odağı haline gelmiş. Aslında Sokrates’in döneme damga vurmak ve gelecek nesillerde de adını duyurmak gibi bir amacı hiç olmamış. İşte gördüğü ilgiye karşılık yazılı bir eserinin bulunmayışı da bundan.

Rivayetlere göre bir gün arkadaşı yanına gelir ve dönemin en büyük kahinlerinin, en bilge kişinin Sokrates olduğunu ileri sürdüklerini söyler. Bunun üzerine Sokrates bu durumu kabul etmez ve bu söylenti onun bir arayışa girmesine neden olur. En bilge kişi olmadığını ispatlamak amacıyla ilk olarak politikacıların yanına gider ve onlara yönelttiği sorular karşısında istediği cevapları alamaz. Dönemin güçlü şairlerin yanına gider ve şairlerdeki yeteneğin doğuştan gelen bir ilham olduğu sonucuna varır, soruları cevapsız kalır. Marangozların yanına gider ve aynı durumu onlarla da yaşar. Bu arada kendisi de hiçbir şey bilmediğini düşündüğünden bunu “tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir” cümlesiyle ifade eder. Fakat yanına gittiği kişiler hep bir şeyler bildiğini iddia eden insanlardır. Onlara yönelttiği sorular doğrultusunda da “Herhangi bir alanda onların anladığı şekilde bilge ve onların anladığı şekilde cahil olmaktan kaçınmalıydım? Yoksa onlar gibi kendini bilge sanan bir cahil mi olmalıydım?”  Sonucuna ulaşır.

Sokrates’in ifade etmeye çalıştığı bu durumun benzer şablonlarını günümüzde de görmemiz mümkün. Her şeyi bildiğini iddia eden birisinin gelişim göstermesinin mümkün olmadığı gibi aslında Sokrates bildiğimizi zannettiklerimizi de bilmediğimizi bizlere hatırlatan bir yöntem sunar. İnsan aklının sınırlarına belki de dikkat çekerek insanın her şeyi bilmesinin mümkün olamayacağı ise altını çizdiği bir diğer husus. Çünkü bildiğimizi zannettiklerimiz bir kenara bilemediklerimizin fazlalığı, var olan bir gerçek. Bakıldığında ise Sokrates’in yaptığı tek şey aslında soru sormaktır. Felsefi açıdan bu “Sokratesçi Yöntem” ya da “Diyalektik Yöntem” olarak adlandırılır.

Sokrates, sadece kendisi olarak var olduğu ve hiçbir şey bilmediği üzerinde çok durur. Karşısına aldığı insana direk bir olgu üzerinden soru sormaz. Onun kafasındaki büyük şablon aslında az çok bellidir fakat karşısındaki kişilere ufak sorular sorarak işe başlar. Bu sorular herkesin cevap verebileceği türden sorular. Ufak soruların aslında bilgiyi parçalara bölmesiyle ilişkili olduğunu ve sonuca sorular vasıtasıyla ulaştığını görüyoruz. Yapmaya çalıştığı şey aslında ufak sorularla kişinin sahip olduğu değer ve yargıları ile ne kadar tutarlı olup olmadığını da test etmek. Bu durum neye inandığını bilmeyen insanlar için oldukça can sıkıcı bir durum olabilir. İnsanın inandığı değerler hakkında üzerinde düşünebilmesi gerekli bir husus.

Peki bizler eylemlerimizin kökeni noktasında Sokratesçi bir bakış açısıyla kendimize sorular yöneltiyor muyuz? Sokratik Yöntem aslında kendi yaşam pratiklerimize uygulanabilirliği açısından ciddi bir mesele. Sıkı sıkı kalıplara sarılan, yaşamı sadece bildiği tek yön üzerinden yaşayıp düşünen, kapalı bir zihin yapısının bunu anlaması ve uygulaması pek mümkün değil. Sokrates’i anlamak, biraz olsun düşünebilme ve sorgulayabilme kabiliyeti olan kişiler için söz konusu. Çünkü onun soru sorma diyalogları, kendi açımızdan bildiğimiz çoğu şeyin yanlış olduğunu görmemizi sağlama ya da muğlak olan şeylerin netleştirilmesi açısından yardımcı bir araç durumunda.

Filozofların yapmış olduğu eylemlerden biri, aslında yaşamın özünü meydana getireni keşfetmektir. Sokrates’e göre yaşamın özünü keşfetme yolculuğunda ise hepimizin içinde var olan daimonlar karşımıza çıkar. Daimonlar, bir çeşit vicdani bir mekanizmaya benzetilebilir. İnsanın içinden gelen yap veya yapma yönündeki vicdanın sesi olarak ifade edilir. Sokrates, vicdanın sesiyle birlikte insanların erdemli olması gerektiğine de inanır.  İnsanı erdemli kılacak şey ise bilgidir.

Sokrates, kendini “ebe” olarak nitelendirir. Bu nitelendirme aslında bilginin doğumunun sorular sorularak gerçekleşmesine bağlamasından kaynaklanıyor. Soru sorarak ortaya çıkan bilgi ise bireyin erdemli olmasının anahtarı. Çünkü Sokrates, iyiyi ve kötüyü ayırt edebilmek için bilmenin, bilgilin gerekliliğinden söz ederek insanın bilerek kötülük yapamayacağını vurguluyor. Ona göre insanın başına ne geliyorsa bilmediğinden meydana geliyor.

Sokrates’in bu çıkarımının kısmen doğruluk payının olduğunu söylemek mümkün. İnsan bilmediği bir yol üzerine yaptığı seçimlerde neler ile karşılaşacağını bilemez. Bilmediği için yapmış olduğu seçim üzerinden ilerlemeye devam eder. Dolayısıyla yaptığı seçim kötüyse ya da kötülüğe neden olmuşsa bu bilmemekten kaynaklanır. Günümüz için bu her ne kadar iyimser bir bakış açısı olarak değerlendirilse de aslında epey düşündürücü.

 Bilindiği üzere Sokrates, 70’li yaşlarına geldiğinde gençleri yoldan çıkaran düşünceleri aşılama suçlaması ile karşı karşıya kalmış. Bir daha felsefe yapmaması karşılığında cezasının hafifletileceği yönünde bir teklif sunulsa da “sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez” sözüyle o bu teklifi reddetmiş. Teklifi kabul etmeyişi ise birçok insansın aksine onun, savunduğu düşüncelerin arkasında durduğunu ve tutarlı olduğunu da bizlere göstermekte. Kendi rızasıyla birlikte baldıran zehrini içerek yaşamına son vermiş ve söylem üzerinden değil de eylem üzerinden bizlere soru sormanın ne kadar önemli olduğunu kanıtlamakta. Çıktığı mahkemede teklifin reddi ve yaptığı savunma ise öğrencisi Platon tarafından kaleme alınmış ve “Sokrates'in Savunması” olarak günümüze kadar ulaşmış.

Hiç düşünülmeyen ve ezberlenmiş hayatlar üzerine onun sorduğu sorular ne kadar da can sıkıcı gelmiş değil mi?

“Artık ayrılma vakti geldi çattı, ben ölmeye, sizler de yaşamlarınızı sürdürmeye gidiyorsunuz. Hangisinin daha iyi olduğunu sadece Tanrı bilebilir.”

---

Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.  

https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme