20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

Fizik ve felsefe üzerine notlar / Elif Özdemir'in kaleminden

 

                                               2C.M=  =M.A         

                                 
Newton ve Einstein’ın, modern bilime katkılarını hepimiz duyduk ve okuduk. Derslerde öğrendiğimiz meşhur F=m.a formülü, E=mc2 , Einstein’ın görelilik teorisi… Modern dünya bu formüllerle kuruldu ve gelişmeye devam ediyor.

Peki, insan neden fizik ile bu kadar zamandır mücadele ediyor? daha açık bir tabirle, insanın tüm bu fizik uğraşının temelinde hangi amaç yatar? İnsan, dününü, bugününü ve geleceğini belli ontolojik -  epistemolojik nedenlerle bilmek ister. İnsanın bilinmezliğe tahammülü yoktur. Her şey kendimizi öğrenme ve anlama isteğiyle başladı. Tüm bu modern bilim, ilkel insandan, modern insana kadar geçmiş, gelecek ve şimdiyi bilebilme gücüne duyulan merak ve tutkudur. Evrenin çalışma mekanizmalarını anlamak, kendimizi anlayabilmek anlamına gelmektedir. Geçmişten günümüze, insanoğlu bu dert ile uğraştı, uğraşıyor ve uğraşacakta. Hepimiz netlikleri ve kesinlikleri severiz çünkü olasılıklar ve bilinmezlik insan için korkutucudur. Neden dünyada olduğumuz, ölüm sonrasının ne olacağı gibi sorular bizi fizikle bir mücadeleye sokmuştur.


 

En keskin noktalardan biri, Newton’un formülleri oldu. Bizim, bir cisimin, önceki ve sonraki hareketini bilmemizi sağlayan bu formüller, oldukça büyüleyiciydi. Herkes bir rahatladı; sonunda, evrenin, gezegenlerin hareketleri, geçmişleri ve gelecekleri bilinebiliyordu. Demek ki evrende, bir düzen ve kurallar ordusu vardı. Buradan hareketle bir çok insan Tanrının varlığına bir kanıt çıkardı, bazıları ise insanın dünyada bir anomaliden daha fazlası olduğuna dahada inandı. Peki bu teori, her şeyin işleyişini gerçekten de açıklıyor muydu?

Bu noktada sahneye Einstein çıktı. Newton’un doğa yasalarının açıklayamadığı bazı gezegen hareketlerini ve en önemlisi de atom altı düzeyde tutmayan Newton formüllerine yeni bir çözüm getirdi. Ünlü Görelilik Teorisi… Fakat kuantum düzeyinde formüller işlemiyordu. Einstein'ın, “Tanrı (doğa) zar atmaz,” diyerek kuantum mekaniğini reddetmesi ünlüdür. "Olasılıklı bir evren" teorisini reddetmiş ve ölmeden önce de iki sistemi (makro ve mikro fizik) birleştirmeye uğraşmıştır.

                                        
Kuantum yıllar boyunca inşa edilmiş ve alttaki amacı, insanın rahat bir nefes alması için olan bu serüvene, büyük bir darbedir. Bize şu çıktıyı verir; evren determinist olmasına rağmen rastlantısallık içerir. İşte bu kuantumun ortaya çıkardığı sonuç oldukça rahatsız edici ve daha doğrusu insanın kontrol gücünü elinden almaktadır. Bu konuya getirilen iki belirgin görüş vardır. Birincisi, belirsizliği doğaya özgü bir özellik olarak kabul etmeliyiz (İdealist yorum). İkincisi ise kuantum teorisinin eksik olduğu ve gelecekte hem makro hem mikro fizikteki tutarlılığı sağlayan bir sistem bulunacağıdır (Realist yorum). Tüm bu bilgiler ışığında belli felsefi problemler ortaya çıkmaktadır.

Görüyoruz ki Heisenberg’in belirsizlik ilkesinde de ortaya koyduğu üzere, gözlemci deneye etki eder ve gerçek her zaman bizden kaçmaktadır. İnsanın evrendeki gerçekliğe olan açlığı ve onu bulma umudu, hatta şuandaki tüm hayatımızın perdelenmiş olabileceği ihtimali akıllara gelmektedir. Atom altı düzeydeki bilinmezlik ve kuralsızlık determinist dünya görüşünün koltuğunun sallanmasına yol açmıştır.

İnsan ve evren atomlardan ve onlarda atom altı parçacıklardan oluşuyorsa ve bu noktada bir başıboşluk, kuralsızlık, Tanrının müthiş bir sistem kurduğu ve işleyen sistemin bir çıktısı olan insan görüşünü de zedelemektedir.

Doğayı yönetmek ve onu anlamak ve oradan kendi varlığına ulaşacak olan insanın geleceğini tezahür edemediği bir kök sistemle karşılaşması, oldukça hayal kırıklığı yaratabilir.

Matrix filminde kahin’ in söylediği bir söz vardır. ‘‘Zaten neyi seçeceğin belli, şimdi sen neden seçtiğini öğreneceksin.’’ Burada muhteşem özetlendiği gibi, belirlenmiş bir kader inancı bir çok dinin ve inancın temelini oluşturur. Kuantumun bu kaderci yaklaşıma da, eğer gerçekten bu parçacıkların hareketinin ve yerlerinin rastlantıyla oluştuğu doğruysa, kadercilik inanışının da zarar göreceği görüşendeyim. Yaratılmış bir sistemin en temelinin böyle rastlantısallıklarla işliyor olması oldukça sarsıcıdır. Bizim doğada çalıştırdığımız makro fizik acaba, bu düzene bizim giydirdiğimiz, üstüne tam oturan bir kılıf mıdır ? Buradan meşhur matematiğin icat mı keşif mi olduğu sorunsalı da çıkmaktadır.

Bu arada, gelecekte makro ve mikro fiziğin birlikte işlediği bir fizik sisteminin bulunması aslında bize şu an rastlantı gibi duran konuların bir mantığı olduğu buluşu tüm bu dediklerimi hatalı çıkaracaktır. Ama o zamana kadar kuantum düzeyindeki bu belirsizlik ve geleceğin bilinememesi, insana ve evrene ilişkin bir çok konuya şüphe ve eleştiri getirilmesini sağlamaktadır.

Sözlerimi yine aynı filme dair bir görüşümle bitirmek isterim. Filmde, kahin’ in tüm geleceği bilmesinin sebebi, sistemdeki tüm parametreleri bilmesiydi. Eğer sistemdeki her şeyi bilirsek gelecek avucumuzun içinde olacaktır. İşte tüm modern bilimin çabası bu parametrelere ulaşmak, hükmetmektir. Tabi önce zorlu kuantum parametresini çözmek zorundalar…

---

Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.  

https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz

Yorumlar

  1. Öncelikle okuması keyifli bir yazı olmuş :-)
    Ama söyle bir durum var; Matrix'te kahin sezgisel bir program, nasıl olduğu bilinmemekle beraber sezgilere sahip ve bu sezgileriyle çalışan bir mekanizma. Buradaki kahin referansını o yüzden doğru karşıladığını düşünmüyorum. Ama kahin'in aksine Mimar mantıksal bir programdır yani Mimar demiş olsa evet, karışlamış olurdu. Kader'e, inanacak bir program varsa o da mimardır, çünkü sadece mantığa ve hesaplara göre çalışır (Buradan mitos ve logos'u çok güzel işlediklerini görebilirsiniz ki mimar ve kahin karı kocadır). Ama gel gör ki mimarın hesapları işe yaramıyor. Bu yüzden kahin yaratılıyor (ve dipnot kahin aslında mükemmel olarak hesap yapan bir program olduğu için değil, sadece insanların hareketlerini ve davranışlarını daha iyi tahmin edebilen bir program olduğu için Matrix'e katılmıştır.) Kahin'in bu sözü de sezgiselliği açıkladığımızda anlam bulabilecek bir söz. Sezgilerimiz bilinçaltında, bilincimizin haberi olmadan veri toplayan ve işleyen bir olgunun ürünüdür (Jung'a göre). Ve bu bilinçsiz veri toplama-işlemeninse kategorizasyon yaparak ilerlediği düşünülür yani, bir fonksiyonun işleyişini giriş ve çıkış verilierini kontrol ederek bir kategorizasyona tabi tutarlar. Bilincimizin haberim olmadan bu veriler alınır, işlendikten sonra bize sezgi olarak yansır. Matrix kurgusunda da insana ait bu özellik bir makineye aittir. Yani kahinin "Neyi seçeceğin belli" demesi bu Neo'nun bilinçaltını Neo'nun sezgilerini sezimesinden ötürüdür (Ama evet Neo'nun ve diğer herkesin yaptıkları kahin için öngörülebilir şeylerdi lakin kahin için de bunlar sezgiydi). "Şimdi sen neden seçtiğini öğreneceksin" demesi ise Neo'nun bilinaltında çoktan toplayıp işlediği verilerden ve o güne kadar yaşadıkların o gününden sonrasını belirleyecek fakat henüz Neo'nun bilincinin bundan haberinin olmamasındandır.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme