Stefan Zweig'ın “Satranç” Eserinde Yazar ve Karakterin Psikolojik Bağlantıları / Rahşan Karabulut



 

 Stefan Zweig'ın Satranç adlı eserini savaşın etkisi altında yazdığı aşikardır. Bu sebepledir ki roman savaşın ve kendi yaşamının izlerini çokça taşımaktadır. Zweig, romanında bir karakter yaratarak kendini dışsallaştırır ve Dr.B adlı kahraman bu şekilde ortaya çıkmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan zor koşullarla başa çıkmak isteyen yazar, kitap yazmak dışında bunu tam olarak başaramaz. Satranç'ın kahramanı Dr.B de Stefan Zweig gibi sürgüne gönderilir ve psikolojik gerilimi bu olayla başlar. Yazar da benzer şekilde Avusturya doğumlu bir Yahudi olduğu için sürgün edilmiştir. Hem yazar hem de başkahramanın Yahudi olmak, toplumdan dışlanmak, anlamsızlık duygusu gibi hemen hemen aynı zorlukları yaşaması, yazarın iç dünyasını bu karakter ile ifade ettiğini göstermektedir. Neredeyse aynı koşullarda yaşamalarına rağmen bazı benzerlik ve farklılıklara sahiptirler. Bu inceleme ile yazarın ve kahramanın psikolojisi psikanaliz bakış açısı ile ele alınmaktadır.

 Öncelikle Stefan Zweig'ın hayatını biyografik olarak incelemek gerekirse; Zweig’ın Nazi Almanya'sının zulmünü anlatan kitaplar yazdığı için birçok kitabının yakıldığı bilinmektedir. Bu zor zamanlara rağmen bazı kitapları günümüze kadar ulaşmıştır ve Satranç da bunlardan biridir. 1938-1941 yılları arasında sürgünde olan yazar, boş zamanlarını değerlendirip Satranç romanını yazmıştır. Bu onun için Hitler'e karşı isyan etmenin bir yolu olmuştur. Yahudi bir yazar olan Zweig, etnik kökeninden dolayı ötekileştirilmiş olmasından dolayı Nazileri desteklemesi de pek mümkün olmamıştır. En iyi Alman yazarlardan biri olmuştur; bu nedenle şimdiye kadar birçok insan onun kitaplarını okumuştur. Bu da Nazi Almanya'sına karşı büyük bir provokasyon olduğu anlamına gelmektedir. Yazar, New York, Londra, Brezilya gibi başka ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır. Ancak tüm çabalarına rağmen intihar etmiştir ve bu tüm toplumu olumsuz bir şekilde etkilemiştir. Zweig’ın Nazi Almanya'sına karşı yazmak için birçok nedeni olmuştur. Örneğin milliyetçilik tuzağı, yalnızlık, sürgündeki travmatik günler, ölüm korkusuyla yaşamak gibi ve Nazi Almanya'sına tepkisiz kalmak ise en büyük şikâyetlerinden biri olmuştur. Bu nedenle Nazilerle kitap yazarak mücadele etmiştir. Bilinçdışı teorisine göre bu tutum bir savunma mekanizmasıdır ve Soul McLeod bunu şöyle açıklar;

Freud, yaşamdaki çatışma ve sorunlarla başa çıkmak için egonun bir dizi savunma mekanizması kullandığını belirtmiştir. Savunma mekanizmaları bilinçdışı bir düzeyde işler ve hoş olmayan duyguları (örn. kaygı) önlemeye veya iyi şeylerin birey için daha iyi hissettirmesine yardımcı olur.[1]

 Bu alıntıya göre, yazarın bazı travmatik sorunları olduğu, bu nedenle toplumda kendini gerçekleştirmek için bir savunma mekanizmasına sahip olduğu açıktır. Dahası yazar, büyük bir çaresizlik içinde kalmıştır çünkü ilk başta Nazi rejimine karşı tavır ve tutumunu yazdığı kitap içerikleriyle ortaya koyarken, daha sonra ise intihar etmiştir. Bu onun zihninde bir ikiliğe yol açan duygusal rahatsızlıklarını gösterir. Romanlarındaki bazı karakterler onun ikiliğini ve bilinçaltını açığa çıkarır çünkü gerçek dünya onun tepkilerini göstermek için uygun bir yer değildir. Bu yüzden Satranç'taki Dr.B gibi kitaplarındaki karakterlerin dünyasını yansıtırken aslında kendi iç dünyasını da yansıtmıştır. Göç, yaşamı boyunca onu rahatsız etmiştir ve bunu bu şekilde açığa vurur: "Yani artık hiçbir yere ait değilim, her yerde bir yabancı ya da en fazla bir misafirim."[2] Bu alıntı ile kendisini vatansız hissettiği açıktır, bu da depresif ve stresli hissetmesi için büyük bir nedendir. Kendisinin yapamadıklarını yapabilecek karakterler yaratmasının nedeni de budur. Bu teknik onun için kendini savunmanın ve bastırılmışlığını dışsallaştırmanın bir yoludur. Nihai çözümü intihar etmektir ve Freud bu tutumu şu sözlerle beyan eder; "... klinik olarak bize çok tanıdık gelen melankoli durumu ve bunun yasın etkisiyle karşılaştırılması.  Ancak melankolideki duygusal süreçler ve bu durumda libidonun geçirdiği değişimler bilinmemektedir."[3] Gerçek dünya sınırlıdır, ancak gerçek olmayan dünya sınırsızdır; bu nedenle yazar, kahramanın (Dr.B) bazı özelliklerini ortaya koyar. Bu özelliklerden bazıları yazarın yaşamına benzemekte, bazıları ise yazarın yapamadığı ama yapmak istediği tepkileri göstermektedir.

 İkinci olarak, Satranç'taki kahramanın (Dr.B) psikolojisini belirtmek için, onun psikolojik durumunu ortaya koyan bazı alıntılar göstermek ve bunları Freudyen bilinçdışı zihin teorisi ile desteklemek mümkündür. Kitapta Dr.B Yahudi bir adamdır ve elinde devletle ilgili bazı belgeler vardır. Bu nedenle Gestapo onu tek başına bir odaya kapatır ve bu travmatik durum "ağzının sağ köşesinde sinirsel bir tik" oluşmasına neden olur (Zweig 35). Freudyen bilinçdışı kuramına göre bu alıntı, Dr.B'nin odadaki travmatik günlerinden kaynaklanan bir sinir bozukluğuna sahip olduğunu açıklar. Satranç'ta Dr.B. şöyle der; "Yapacak hiçbir şey yoktu, duyacak hiçbir şey yoktu, görecek hiçbir şey yoktu, her yerde, her zaman, boşlukla, o tamamen mekansız, zamansız vakumla çevriliydiniz" (Zweig 38). Alıntıda da görüldüğü gibi kahraman bir odada yalnızlıkla sınanmaktadır çünkü amaç onun psikolojisini bozmak ve casus olduğunu inkâr etmesini sağlamaktır. O da bunun farkındadır ve toplama kamplarının bir otel odasında tek başına kalmaktan daha iyi olduğunu söyleyerek bu durumdan şikâyet eder. Hücre hapsi onun psikolojik durumunu bozar ve kendini anlamsız, hiçlik, yalnızlık gibi ruhsal durumlar içinde hissetmeye başlar. Sonuç olarak, toplumdan soyutlanmış hissettiği için aklını kaybetmek üzeredir.

 Öte yandan zeki ve dâhidir çünkü bir satranç kitabı çalarak bu kötü durumu fırsata çevirir. Bu kitap ona kaçış mekanizması sağlar çünkü satranç oynamayı öğrenmeye çalışır. Satranç öğrenmek onu meşgul edip monoton bir yaşamdan uzaklaştırsa da birlikte oynayabileceği bir partneri yoktur. Bu nedenle oynayabilecek tek rakibi kendisidir ve bu da bölünmüş bilince ve şizofreniye neden olur. John Horgan'ın Annual Editions Psychology'den Eugenics Revisited adlı makalesinde "...şizofreni ve manik depresyona, çevresel etkilerle birlikte hareket eden ve her biri çok küçük bir etkiye sahip olabilen en az birkaç genin neden olduğunu" savunmştur (33). Genetik olarak şizofrenik bir insan olmasa da yaşadığı çevre onun şizofrenik ve manik sorunlar yaşamasına neden olur. Kendisiyle oynarken kendi kendine düşünüp konuşmakta, satranç taşlarını iki farklı kişi gibi hareket ettirmektedir. Bu, onun hezeyan içinde olduğunu gösterir ve onun için büyük bir psikolojik sorundur. Stefan Zweig kahramanın bir yorumunu şu sözlerle ortaya koyar; "Korkunç durumum beni en azından etrafımdaki korkunç boşluk tarafından ezilmemek için kendimi bir siyah benlik ve bir beyaz benlik olarak bölmeyi denemeye zorladı" (52). Yalnızlığından ve bu yalnızlığın şizofrenik etkiler hissetmek gibi sonuçlarının kendi üzerinde yarattığı etkilerden yakınır. Tom Dalzell, Freudyen bilinçdışı kuramına göre; "hastanın sanrısı bir iyileşme girişimi olduğunda, hayali kayıtta bir çöküşe neden olur..." (16). Bu, kahramanın kendisini siyah ve beyaz olarak iki benlikten ayırmasına neden olan bir sanrıya sahip olduğunu gösterir. Kısacası, yalnızlığı onda bazı şizofrenik etkilere neden olmuştur. 

 Kendisiyle satranç oynamaya alıştığı an, onu sürekli oynamaya bağımlı hale getirir. Bu onun için alkol ya da uyuşturucu gibidir çünkü bir yandan ona zarar verirken bir yandan da kendini iyi hissetmesini sağlar. Onu monotonluktan kurtarmakla kalmayan, aynı zamanda önde gelen bağımlılıkla onu aşağı çeken büyük bir paradokstur. Dr.B duygularını şu sözlerle ifade eder; "Satrançtan başka bir şey düşünemiyordum, sadece satranç hamlelerini ve satranç problemlerini düşünüyordum; bazen alnım ter içinde uyanıyor ve uyurken bile bilinçsizce oynadığımı fark ediyordum..." (Zweig 55). Burada okuyucu onun monomani saplantısını, bağımlılığını ve oyuna olan tutkusunu görebilir. Bu onun için çok tehlikelidir çünkü onda bazı şizofrenik etkilere neden olur. Satranç oynadığında, oyuna bağımlı olduğunu fark eder. Ancak satranç oynamak için neredeyse aklını kaybediyor ve bu iki yol dışında başka bir şansı olmadığı anlamına geliyor. Gerçek oyun mu yoksa sadece bir fantezi mi sorusuyla gerçek oyunu rüyadaki oyundan ayıramaz. Özetle, aklını kaybetmemek için bir yol bulmaya çalışsa da kahramanın trajik bir durumu olduğunu gösteriyor.

 Yazar (Stefan Zweig) ve başkahraman (Dr.B) arasındaki benzerlik ve farklılıklara dikkat çekmek için hayatlarından pek çok örnek verilebilir. L. C. Álvaro González ve A. Álvaro Martín del Burgo'ya göre; "Satranç, Zweig'ın intiharından bir yıl önce, 1941'de yayımlanmıştır ve trajik ölümünün habercisi olan bir sosyal eleştiri eserinde yazarın olgun tarzını yansıtır" (32). Benzerliklere gelince; her ikisi de Yahudi, depresyon, izolasyon, hiçlik, travmatik bozukluk, kendini uyarma gibi bazı psikolojik sorunları olduğu saptanmaktadır. Aynı zamanda zeki ve dâhidirler; Stefan Zweig birçok kitap yazarken, Dr.B kendi kendine satranç oynamayı öğrenir. Ayrıca bu yollar onlar için hayatta kalma içgüdülerinin olduğunu göstermektedir. Stefan Zweig'ın kahramana bu özellikleri vermesinin sebebi onun önsezisini göstermesi ve bu şekilde bu kötü durumları yeni nesle aktarmayı amaçlamasıdır. Ayrıca bazı farklılıkları da bulunmaktadır. Örneğin Dr.B'nin monomani takıntısı var (satranç oynamak) ancak Stefan Zweig'ın başkahraman gibi bir takıntısı bulunmamaktadır. Dahası, Nazi Almanyası'nın baskısından kaçmak için buldukları çözümler de birbirinden oldukça farklıdır. Stefan Zweig intihar ederken, Dr.B kendisiyle satranç oynayarak zihnini bununla meşgul etmekte çözüm yolunu bulmuştur. Ancak, kitap Zweig’ın intihar kararı verme anını ele almamıştır.

 Yazar, bilinçaltında bastırdığı duyguları Satranç romanındaki kahramanın kararlarında ortaya çıkarmıştır. Roman kahramanı, dünya şampiyonu Czentovic ile nasıl mücadele edebileceğini öğrenmeye çalışmaktadır. Yazar da diktatörle mücadele etmek istemiş ama bunu somut olarak gerçekleştirememiştir. Ancak o, savunma mekanizması ile Satranç'ta ortaya çıkmaktadır ve sisteme karşı tepkisini sembolik bir şekilde bu eser ile göstermektedir. Satranç'ta Dr.B. İkinci Dünya Savaşı'nda ezilen insanlığı ya da masum insanları, Czentovic ise zalim diktatörleri sembolize etmiştir. Dünya şampiyonu olmayı başaran Dr.B., satranç oyunuyla ilgili yanılsamalar görmeye başlar çünkü tüm hayatı satranç oynamaktan ibarettir. Yardımsever doktorun tavsiyelerine rağmen satranç oynamaya devam eder ve yan etkiler yanılsamalarla birlikte ortaya çıkar. Stefan Zweig; "... filini üç kare ileri itti, o kadar yüksek sesle ağladı ki hepimiz zıpladık, 'Şah! Şahınız şah çekti!" ve Czentovic Dr.B.'ye cevap verdi: "Üzgünüm ama şah falan göremiyorum. Şahımın şah olduğunu düşünen beyler var mı?" (72). Bu alıntı, bir şeye takıntılı olmanın kişinin aklını yitirmesine neden olduğunu göstermektedir. Kahramanın saplantısı kendi hatasıyken, yazarın ise intiharı onun için doğru bir adım olmamıştır. Freudyen bilinçdışına göre, insanların tükenmişlik sendromu yaşamasına yol açan melankolik bir tepkiden kaynaklanıyor olması muhtemeldir. İncelemenin aktardığı kadarıyla, hem intihar edecek kadar zayıf olmak hem de birilerini yenme arzusuyla yanılsamalar görecek kadar hırslı olmak insan psikolojisi için tehlikelidir. Özetle yazar, Satranç ile masum insanların zalim diktatörlüğü bir satranç tahtasında (savaş alanında) yenebileceğini sembolik bir dil kullanarak göstermiştir.

 

Zweig, Stefan, Chess, Pergamino, 2018.

 



[1] Bu alıntı Mcleod, Saul'dan alınmıştır. "Savunma Mekanizmaları." Simply Psychology, Simply Psychology, 5 Mayıs 2017. https://www.simplypsychology.org/defense-mechanisms.html

[2] Alıntı Ramm, Benjamin'den alınmıştır. "Kültür - Zweig: Sınırların Olmadığı Bir Dünya Hayal Eden Yazar." BBC News, BBC, 22 Şubat 2017.

[3] "SIGMUND FREUD (1856-1939)Günlük Yaşamın Psikopatolojisi'ndenİntihar Üzerine Bir Tartışmaya Katkılar'danYas ve Melankoli'denBir Kadında Eşcinsellik Olgusunun Psikogenezi'ndenMazoşizmin Ekonomik Sorunu'ndan." Nginx'e Hoş Geldiniz!, 3 Ekim 2015

Yorumlar

  1. Kitabı okumuş gibi hissettim muhteşem bir kritik ❤️ bayıldım.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

EĞİTİMDE YAPAY ZEKANIN SANAT ALGISINI DEĞİŞTİRMESİ: SANAT ESERLERİNİN ÖĞRENCİLERE ETKİSİ