Kayıtlar

Ağustos, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

PRAG-ASTRONOMİK SAAT KULESİ/ Sevingül Geziyor!

Resim
  Prag, Avrupa’nın en orta kısmında yer alan Çek Cumhuriyet’nin başkentidir. ‘100 kuleli şehir’ veya ‘aşıklar kenti’ olarak da bilinen bu şehre birçok isim verilmekte fakat en yaygın olanları bunlar. Şehrin en önemli yapıtlarından olan astronomi saat kulesi dünyanın en eski saatlerinden birisi. Üstelik hikayesi de oldukça ilginç. 1410 yıllarında Çek Kralı dönemin ustalarından görkemli bir saat yapmasını emreder. Ustalar arasından Kadanlı Mikulas görkemli bir saat kulesi yapar. Yapılan saat o kadar ünlenir ki ünü diğer ülkelere kadar yayılır. Diğer ülkelerden ve krallıklardan teklifler gelmeye başlar. Kral saatin bir benzeri yapılsın istemez. Bu yüzden Mikulas ustanın gözlerine mil çekilerek kör edilmesini emreder. Başka bir rivayete göre ise ustanın büyücülük ve simyacılık ile ilgilenmesinin sonucunda gözlerinin kör edildiği söylenir. Gözleri kör edilen Mikulas usta, bu durumu kaldıramamış ve krala olan öfkesiyle kendini saatin çarklarına atarak intihar etmiş. Çarklar ustanın intihar

İnanılmaz Olduğu Sürece Her Şeye İnanabilirim - Dorian Gray'in Portresi / Meriç Öz'ün kaleminden

Resim
  “İnanılmaz Olduğu Sürece Her Şeye İnanabilirim.” -Lord Henry Tümü ıslak bir vücudun zamanla psikolojik rahatsızlıklar yaratacağına inanıldığı için kadınların sünger ile kendilerini temizledikleri Viktorya Devri (1837-1901)’nde yazılan Dorian Gray’in Portresi, Oscar Wilde’nin hâlâ tartışılmaya devam edilen tek romanı. 1890’da Lippincott’s Monthly Magazine dergisinde tefrikası yer alan Doriay Gray’in Portresi bir yıl sonra İrlandalı şair, öykücü ve oyun yazarı Oscar Wilde’nin eklediği bir ön söz ile kitap olarak yayımlandı.       Bu kolaj yapay zekâ DALL·E mini tarafından “Picture of Dorian Gray by Basil Hallward (Basil Hallward’ın Dorian Gray’in Portresi Tablosu)” komutu ile oluşturulmuştur. ©https://huggingface   Yirmili yaşlarının başındaki Dorian Gray varlıklı bir aileden gelen, görenlerin dilini ısırtacak kadar güzel bir çehresi olan kraliyet ailesi yakınlarından biridir. Bir partide dönemin yetenekli ressamı Basil Hallward ile tanışır. Dorian’dan çok etkilenen ress

“Biz İsveçli değiliz, Rus olmak da istemiyoruz; O zaman Finlandiyalı olalım.” - Meriç Öz'ün kaleminden

Resim
Fincede Finlandiya anlamına gelen Suomi, vaktinde Bataklıklar Ülkesi olarak anılan Beyaz Zambaklar Ülkesi’nin bilinen bir diğer adı. Asırlarca batıda komşusu olan İsveç’in, bir asırdan fazla bir zaman da doğusundaki Rusya’nın hakimiyeti altında kalan Finlandiya 1917’de bağımsızlığını ilan etti. Atatürk’ün dahi müfredata konulmasını istediği, Grigoriy Spiridonoviç Petrov’un kaleme aldığı, yeryüzündeki tüm ülkeler adına bir manifesto olarak değerlendirilebilecek Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabı yaklaşık yüzyıldır köklerini dünyaya sıkıca saplamış bir ağaç gibi varlığını sürdürmekte.    Petersburg’da papazlık yapan Grigoriy Petrov, hitabetiyle etkilediği halk tarafından başkentte saygı duyulan bir vaiz olarak tanınmaktaydı. Ülkesinin bulunduğu duruma karşı duyarsız kalmayıp halkın yaşadığı zorluklara dikkat çeken Grigoriy Petrov neredeyse tüm hayatını, toplumun aydın kesimini halkın refahı için çalışmaya davet etmeye adadı; kadın ya da erkek, köylü yahut şehirli, genç ya da yaşlı, kas güc

DIŞINI BEĞENMEDİĞİN KİMSENİN İÇİNİ MERAK ETMEZSİN/ Berfin Şafak Şahbal'in kaleminden

Resim
  1.BÖLÜM ‘Belki bir gün birisi de beni tanımaya çalışır, belki bir gün içimdeki gerçek ‘ben’i göstereceğim bir fırsat doğar, belki belki belki…’ Diye diye 20’li yaşlarıma geldim. Tam da bugün. Bu dünyada 24 yıldır varım. Ama kim olarak varım hala kestiremiyorum. Pek de fazla sosyal rolüm yok bu hayatta aslında. Ben sadece, dümdüz, benim. Hani ilkokulda bize öğretirlerdi ya hayattaki rollerimizi; annemin ve babamın kızıyım, öğretmenimin öğrencisiyim, arkadaşlarımın arkadaşıyım… Tamam, ama kimin sevdiğiyim? Kim benim gerçek kişiliğimi gerçekten merak ediyor, kim beni olduğum gibi seviyor, ya da sadece görüntüme aldanıyor? Tabii bir de görüntüme aldanıp içimi tanımaya çalışmayanlar da var.   Onlar apayrı bir dünya zaten. Bu koca evrende tek bir gezegene takılıp kalanlar. İşte maalesef ben hep onların içini merak etmişimdir. Doğada da bu böyledir zaten. En dikkat çekici dış faktörlere sahip olanların peşinde binlerce araştırmacı, partner veya takipçi. Doğadan pek de uzak sayılmayız anla

BİR AŞKI MEMNU KİTAP ANALİZİ / NİHAL’İN BİHTER İLE HİÇ BİTMEYEN ÇATIŞMASININ SEBEPLERİ NELERDİ? / TUĞÇE YOLDAŞ'IN KALEMİNDEN

Resim
Servet-i Fünun Dönemi’nin öncesinde de birçok roman yazılmış olmasına rağmen Türk Edebiyatındaki ilk edebi roman; bu dönemde Halit Ziya Uşaklıgil’in yazmış olduğu Aşk-ı Memnu romanı olmuştur. Gerek dili kullanımı bakımından gerekse ele alınan konuyu işleyiş bakımından ilk başarılı roman olma özelliği taşımaya muvaffak olan bu romanın olay örgüsü iki ayrı çizgide ilerlemektedir. Bir taraftan, Melih Bey takımından olan Bihter’in evliliğiyle birlikte yaşadığı duygusal boşluklar neticesinde tutunduğu yasak aşkı anlatılırken diğer taraftan da Nihal’in yalnızlığa sürüklenişi ikinci bir olay örgüsü oluşturmuştur.             Bihter, Melih Bey takımından Firdevs Hanım’ın ikinci kızıdır. Firdevs Hanım herkesçe bilinen hafif meşrep bir kadındır ve yaşı hayli büyük olmasına rağmen gençlere özenerek yaşamaktadır. Bihter’in ablası Peyker babasına çekmiştir ve ağırbaşlı bir hanımefendidir. Çevredeki insanların Bihter’i annesine benzetiyor oluşu Bihter’i korkutup böyle hoppa bir kadının kızını kims

Frédéric Chopin Museum / Sevingül Geziyor!

Resim
Merhabalar, bu haftaki gezimizi Frédéric Chopin Müzesinde gerçekleştiriyoruz. Frédéric Chopin, piyanist ve besteci olmasının yanında Polonyalılar için oldukça önemli. Dünyaya sesini duyurmuş olan Chopin kimdir sorusuna cevap için müze gezimize gelin hep birlikte bakalım! 1787 yılında öğretmen olan babası Nicolas Chopin, 16 yaşında Polonya’ya göç eden bir Fransız’dı. 1806'da Justyna Krzyżanowska ile evlendi. Justyna, çalıştığı Skarbeks ailesinin fakir bir akrabası idi; Oğlu Frédéric doğduktan sonra onun ilk müzik öğretmeni oldu; Babasıysa bestelerini yazmada katkılarıyla destekçisiydi. Müzikle ilgilenen bir ailede doğması onu küçük yaşlarda müzikle tanışmasına neden oldu; Annesi, piyano çalıp şarkı söyledi, babası ise flüt ve keman çalan bir aile geleneğine sahipti. Babasının Fransız olması nedeniyle Frédéric’in küçük yaşlarda Fransızca öğrendiği söylenmekte.                       6 yaşında müzik eğitimleri almaya başladı. En zor parçaları kolaylıkla çalmasının ardından müzik hoc

Polonya Yahudileri Tarihi Müzesi (POLIN Museum of the History of Polish Jews) / Sevingül Geziyor!

Resim
Merhabalar ben Sevingül! Bugün Polonya’nın başkenti Varşova’da bulunan POLIN müzesindeyiz. Polonya Yahudileri için yapılmış olan bu müze 2005 yılında açıldı. Müzenin diğer holokost müzelerden ayıran önemli bir özelliği bulunuyor; Yahudilik tarihinin tamamı burada. Müze girişinde bizi ilk olarak “Ana Salon” karşılıyor. Oldukça dikkat çeken salonun mimari yapısının Kızıldeniz’den esinlenildiği düşünülmekte. Müzenin belki de en ilginç ve dikkat çekici olan kısımlarından birisinin önündeyiz şimdide; Buradaki renkli mimari, Yahudilerin sosyal ve dini yaşamlarına ışık tutar şekilde. Bu yapının ismi "bimah” olmakla beraber, bu tarz mimariye “tonoz” deniyor. Müzenin bu kısmındaysa bizi ekmeğin üzerine ‘Davud’un yıldızları’ süslemesi karşılıyor. Söz konusu bu süsleme, Yahudilerin sosyal yaşantılarında gelin ve damadın bu ekmeği yiyerek dilek tuttuklarını anlatıyor. Yahudilerin sosyal yaşamlarında geleneksel yemeklerinin anlatıldığı kısma geldik. Burada,Yahudilerin geleneksel yemekleri

“Eee, ne olacak şimdi ha?” - Meriç Öz'ün kaleminden

Resim
  Müzisyen olan Anthony Burgess’e yanlış konan bir beyin tümörü tanısının yarattığı hiddetle ortaya çıkan romanlardan biri Otomatik Portakal. 1962’de yayımlanan bir distopya. İsmini İngiliz argosundaki “yüksek mertebedeki gariplikleri barındıran kişi” anlamına gelen “Queer as a clockwork orange” deyiminden alıyor. Aynı zamanda portakal saf haliyle insanlığı, otomatik ise makineleşmeyi ifade ediyor.     “Gençtik sadece.” Böyle bir iddiası var Alex’in yaptığı, hissettiği tüm vahşete karşı. Bu sadece’nin sade’si biraz fazla cakalı sanki? İşlediği tüm suçlara (hırsızlık, gasp, tecavüz, vandalizm…) bu şekilde bir meşruiyet kazandırıyor. Suça müdahale eden devlet sayesinde, hastayı hasta ederek suç işleme hissi yok edilemese de eyleme geçmesi önleniyor. Peki çivi çiviyi söküyor mu sahiden?   Kitabın ilk ve son bölümü de dahil olmak üzere birçok bölümü şu soru ile başlıyor, soru defalarca soruluyor: “Eee, ne olacak şimdi ha?” İnsanlar geceleri sokağa adım atmayı bırakın kapıları ça

Sihirli Çikolata / Işıl Sevilmiş'in kaleminden

Resim
   Merhaba , ben Işıl. Sana ,her an yanı başında duran bir mucizenin hikayesini okuyacağım. Bazen bir kahvecide, bazen her gün çıktığın kapının önünde, bazen atıştırmalık almaya girdiğin markette, nefes almak için gittiğin çay bahçesinde, üşüdüğünde boynuna sarmak için atkı almaya girdiğin mağazada, geçmişe ve başka pencereden bakmaya niyetlendiğin için uğradığın ikinci el kitap ve müzik dükkanında, yanından geçip gidiveren, kokusunu duyduğun, sıcaklığını hissettiğin gölgesini gördüğün, elini uzatsan tutacak kadar yakın ama göremediğin bir mucize. Tahmin edebildin mi? AŞK! Evet aşk. Kainatın biz insanlara armağan ettiği, hepimizin hamurunda doğal var olan, vanilya gibi, kabartma tozu gibi, Peter Pan’ın uçmak için kullandığı peri tozu gibi sihirli, mucizevi AŞK! Bütün gün nehir gibi durmadan akan hayata koşarak yetişmeye çalışmaktan yorgun düşen bedeninin görmene izin vermediği mucize. Sana belkide her gün alelade ağzına attığın çikolatanın satıldığı bir dükkanın sebep olduğu mucizevi b