BİR AŞKI MEMNU KİTAP ANALİZİ / NİHAL’İN BİHTER İLE HİÇ BİTMEYEN ÇATIŞMASININ SEBEPLERİ NELERDİ? / TUĞÇE YOLDAŞ'IN KALEMİNDEN
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Servet-i
Fünun Dönemi’nin öncesinde de birçok roman yazılmış olmasına rağmen Türk
Edebiyatındaki ilk edebi roman; bu dönemde Halit Ziya Uşaklıgil’in yazmış
olduğu Aşk-ı Memnu romanı olmuştur. Gerek dili kullanımı bakımından gerekse ele
alınan konuyu işleyiş bakımından ilk başarılı roman olma özelliği taşımaya
muvaffak olan bu romanın olay örgüsü iki ayrı çizgide ilerlemektedir. Bir
taraftan, Melih Bey takımından olan Bihter’in evliliğiyle birlikte yaşadığı
duygusal boşluklar neticesinde tutunduğu yasak aşkı anlatılırken diğer taraftan
da Nihal’in yalnızlığa sürüklenişi ikinci bir olay örgüsü oluşturmuştur.
Bihter, Melih Bey takımından Firdevs
Hanım’ın ikinci kızıdır. Firdevs Hanım herkesçe bilinen hafif meşrep bir
kadındır ve yaşı hayli büyük olmasına rağmen gençlere özenerek yaşamaktadır. Bihter’in
ablası Peyker babasına çekmiştir ve ağırbaşlı bir hanımefendidir. Çevredeki
insanların Bihter’i annesine benzetiyor oluşu Bihter’i korkutup böyle hoppa bir
kadının kızını kimse istemez diye düşündürürken Adnan Bey’in kendisiyle
evlenmek istemesi onun için bir umut ışığı olmuştur ve teklifi büyük bir sevinçle
kabul etmiştir. Fakat romanın devamında işler hiç istediği gibi ilerlememiş ve
kendini yasak bir aşkın kollarında bulmuştur.
Adnan Bey’in görkemli yalısına
geldiğimiz zaman kendisinin biricik minimini kızı Nihal ile tanışıyoruz. Nihal’in annesi, kızı henüz beş yaşındayken
vefat etmiştir. Kadın, hayata gözlerini yummadan önce kızını mürebbiyesi
Matmazel Courton’a emanet etmeyi ihmal etmemişti. Matmazel Courton da bundan
sonrasında Nihal’e bir mürebbiyeden daha fazlası bir dost ve sırdaş olmuştur. Annesinin
vefatından sonra küçük kardeş Bülend tamamıyla Nihal’e verilmiştir. Bülend’in
üzerinde herkesten ziyade Nihal’in sözü geçiyor, onu herkesten sakınıyor ve
çokça seviyordu. Bu minimini kız, yalının adeta gözbebeğiydi. Zayıf ve sarı
benizli bu kız daima kırılgan bir parçaymışçasına el üstünde tutulurdu. O da
yalıdaki tüm herkesle iyi geçinir herkese sevgiyle yaklaşırdı. Fakat ev
halkının Nihal’e olan sevgisini yazar şöyle anlatmaktadır: “Babasından
başlayarak bütün ev halkına kadar ona gösterilen muhabbette her vesileyle bir
merhamet hakim olur ve bu acınarak sevilmek zaten çocuğun mevrus bir zaafla
mariz asabında daha ziyade bir hassasiyet uyandırırdı.” (Uşaklıgil, 2020, s.77)
Evet bu doğruydu. Etrafındakiler onu severken aynı zamanda öksüz bir çocuğa
duyulan merhamet duygusuyla yaklaşır ve onun türlü şımarıklıklarını görmezden
gelirlerdi.
Nihal’in sevgi anlayışı oldukça
sorunluydu. O sevdiklerini öyle bir sahiplenirdi ki kimseyle paylaşmaya gönlü
elvermez, herkesten kıskanırdı. Kendisinde bulunan bu ufak şımarıklık huyu ile
birlikte ortaya çıkan sevgide tatminsizlik duygusu da bu kıskançlığa karışınca fazlasıyla
bağlılık da kaçınılmaz oluyor tabii. Sevdiklerini sürekli denetim altında
tutmak istiyor ve onlar sanki kendisinin bir sevgi nesnesiymiş gibi
davranıyordu. Bu durumun köşk sakinleri tarafından sıradan karşılanması
Nihal’in bu duyguları kendi kişilik özelliği olarak rahatça benimsemesine sebep
oluyordu. Arsev Ayşe Arslanoğlu Yıldıran, Aşk-ı Memnu: Yitik Cennetler isimli
makalesinde durumu şöyle açıklıyor:
Onun sevgisi,
paylaşımdan çok bağımlılık olduğu için sevgi nesnesini yitirme korkusu
karşısında derin kıskançlık hisseder ve bencilliği yoğun şekilde ortaya çıkar.
Bülend’in ondan gizli olarak annesinin odasına götürülmesi ya da Adnan Bey’in
onun yanında Bülend’le ilgilenmemeye dikkat etmesi gibi davranışlar Nihal’in
tavrını pekiştirmiştir. Erich Fromm, Sahip Olmak ya da Olmak adlı kitabında
insanın yalnızca sevgi nesnelerinden ibaret olması durumunda onları yitirdiği
zaman kendisini de yitireceğini, kim olduğunu bilemeyeceğini belirtir (Fromm,
1993: 159)
Bihter’in Adnan Bey’le evlenip
yalıya gelecek olması işte Nihal’in bu sevgi nesnesi gibi sahiplendiği kişileri
hem onunla paylaşması gerekeceği hem de Bihter’in de bu kişiler üzerinde söz
hakkı olacağı anlamına geldiği için, Nihal daha kendisini tanımadan ondan
nefret etmeye başlamıştı bile. Zaten bu korkuları yüzündendir ki kadının
geleceğini öğrendiğinde kendi kendine ilk sorduğu sorular arasında “Bülend’e
karışacak mıydı? Beşir yine Nihal’in olacak değil miydi? Ondan sonra… -bu suali
en nihayet irat etmişti- ondan sonra babası Nihal’i gene evvelki kadar sevecek
miydi?” (Uşaklıgil, 2020, s.90) soruları yer almıştı. Bu kadından babası başta
olmak üzere Bülend’i, Beşir’i hatta evdeki eşyaları bile kıskanmaya başlamıştı.
Nihal’in, Bihter’i daha tanımadan
sevmeyişinin en büyük sebebi ise babasının kendisinden çalındığını
düşünmesidir. Nihal babasına fazlasıyla bağlı, hatta ona aşık bir kızdı.
Annesinin yokluğundaki boşluğu da doldurmaya çalışan Adnan Bey kızına hep bir
arkadaş ve dost olmuştur. “İkisinin arasında böyle sürur ve saadetle geçen
saatler ne tatlı saatlerdi! Onun babasına bir iptilası, bir meftuniyeti vardı
ki hiçbir zaman tatmin edilmiş olmazdı. Daima sevilmek…” (Uşaklıgil, 2020, s.85-86)
İşte bu güzel saatlerde şimdi bir kişi daha yanlarında oluyordu. Bihter’in
onlarla birlikte derslere gelmesi, yanlarında muhabbet etmesi Nihal’in
babasından çekinmesine ve uzak durmasına sebep oluyordu. “Bu gece dersler
başladı; fakat babasıyla kızın arasında o eski samimiyet, o eski tekellüfsüzlük
yoktu; şimdi aralarında bir şey eksilmiş gibiydi; hayır, daha doğrusu fazlaydı.
Bir üçüncü vardı…” (Uşaklıgil, 2020, s.120) Fakat Nihal, odada fazlalık olarak
kendisini görüyordu ve oradan kaçıp gitmek hissiyle yanıp tutuşuyordu. Ona göre
babasıyla aralarına böyle duvarlar girmek zorunda kalmış olmasaydı kendisi bu
evliliği muhakkak affederdi diye düşünüyordu.
Arsev Ayşe Arslanoğlu Yıldıran’ın
açıklayışına göre Nihal’in babasına olan aşkı; Freud’un Oedipus kompleksinden
doğmaktaydı. Oedipus kuramına göre kız çocukları babaya, erkek çocukları ise
anneye karşı büyük bir hayranlık ve aşkla büyürler. Bu evrede çocukların karşı
cinsten ebeveyne karşı olan aşkına rakip olarak gördükleri hemcins ebeveyni kıskanır
ve sevmezler. Ancak bir süre sonra hemcinsi ebeveynin kendisini sevmeyeceğinden
korkarak ona doğru da yönelmeye başlamasını sağlar ve Oedipus evresi sona ermiş
olur. Nihal’in annesinin erken ölümü sebebiyle, kendisinin babaya olan aşkından
ve sahiplenişinden vazgeçmesine sebep olacak bir etken kalmamıştır. Bu durum Nihal’in
Oedipus evresinin uzamasına sebep olurken tüm bunlara bir de Nihal’in aşırı
bağlanarak sağlıksız bir sevgi yaratma huyu da eklenince söz konusu evlilik bu
minimini kız için tam bir işkence olmuştur. Babası artık Bihter’e aşık olacağı
için Bihter, şimdiye kadar Nihal’in hayatında bulunmayan rakip konumunu alacaktır.
Bihter’in köşke gelişi Nihal için
tüm sevgi nesnelerinden vazgeçmek demek olunca o da kendi içine kapanmayı
tercih ederek yalıdan kendini soyutlamaya çalışmıştır. Bu şekilde kendisini feda
ederek babasından intikam alabileceğini düşünmesini Arsev Ayşe Arslanoğlu
Yıldıran şu şekilde açıklamaktadır:
“İlk bakışta mazoşizm
izlenimi veren bu tutum, bencilce bir özellik de taşır. Nihal, babası Adnan
Bey’e bu şekilde acı vereceğini, ondan bu şekilde intikam alacağını düşünür. Ruh
Çözümlemesine Giriş Konferansları’nda Freud sevgi nesnesinin yitirilmesi durumunda
öznenin kaybettiği nesne ile özdeşleşerek onu kendi egosuna yerleştirdiğini ve
böylece kendisini dengelediğini belirtir (Freud, 1998: 85). Ancak Nihal hemen
hiçbir zaman Oedipus karmaşasına bağlı dürtülerini bastırmak zorunda kalmadığı
için böyle bir dengelemeden yararlanamaz. Erken
çocukluk döneminde annesini kaybetmesi nedeniyle, anne konumunu da babanın
doldurması Adnan Bey’in Nihal’in yaşamındaki önemini daha da arttırmıştır.
Bihter’in köşke gelişi, Bihter’in kişiliğinden bağımsız olarak, Nihal için yeni
bir trajedinin başlangıcı olmuştur, çünkü babasını da kaybetme tehlikesi ile
karşı karşıya kalmıştır.”
Nihal tüm önyargılı yaklaşımlarına
rağmen Bihter’le tanıştıkları ilk vakit aslında onu sevmiştir. Bihter de kendisini
sevdirmek için hayli çaba sarf etmekle birlikte iyi anlaştıkları için mutlu
oluyordu. Fakat biliyordu ki bir gün küçük bir olay meydana gelecek ve başından
beri beklenen o bahane bulunmuşçasına araları bozulacak, tartışacaklardı.
Halit Ziya Uşaklıgil |
Bir sene boyunca gayet iyi
anlaştılar, birlikte gezdiler, eğlendiler. Nihal babası yanlarında olmadığı
sürece Bihter’i seviyordu ve tüm kinini babasına saklıyordu. Fakat bu bir sene
dolup da yapılan evliliğin yıl dönümünü kutladıkları vakit Nihal, bu kadının
bir daha hiç gitmeyeceğini ve babasının karısı olarak kalacağını fark etti. Bu
konuda onu en çok yaralayan konu ise annesinin yerinin tamamen bu kadınla
dolmuş görünmesiydi. Matmazel Courton’a yaptığı itirafında kendisinin bir çocuk
olmamasına rağmen annesinin geri dönme ihtimalinin hep var olduğuna inandığını
fakat şimdi dönse bile bu kadın yüzünden annesine yer kalmadığını düşündüğü
için üzüldüğünü söylemekteydi. Bu farkına varış ile birlikte Nihal’in Bihter’e
karşı olan kini gün yüzüne çıkmayı başarmıştı ve bundan sonra onunla devamlı
çatışacaktı.
Nihal’i yaralayan bir diğer husus
ise sevdiklerinin birer birer yalıdan gönderilmesi ve kendisinin yalnızlık
hissine kapılmasıydı. Bu insanların yalıdan gönderilmesinin ardındaki kişinin
de kesinlikle Bihter olduğuna inanıyordu.
İlk olarak Bülent yatılı okula
verilmişti. Bu karar Adnan Bey tarafından daha Bihter gelmeden önce verilmişti
aslında. Fakat bu büyük bir sahiplenişle bağlandığı kardeşin gidişine derinden
yaralanan Nihal, tüm kötülüklere sebep olarak gördüğü Bihter’in bu işte parmağı
olduğunu ve yatılı mektep meselesini onun ortaya çıkardığını düşünüyordu.
“İşte annesini bu
hayat almıştı, yine bu hayat babasını değiştirmişti; sonra yine o, hep o, Bülend’i
tırnağına takmış, ta uzaklara atmıştı. Muhakemesinin bütün bu hükümleri bir
aralık bir noktaya saplanıp kalıyor ve kendi kendisine, “Eğer o gelmeseydi
hayat bizi rahat bırakacaktı…” diyordu. Evet bunların bütün mesuliyetini, hatta
annesizliğini, her şeyi, her şeyi ona atfediyordu.” (s.181)
Bülend’in gidişinden kısa bir süre
sonra Şakire Hanım ve ailesi de gitmeye karar vermişti. Nihal, Şakire Hanım’la artık
mutfakta yemek yapamayacağını, onları göremeyeceğini öğrenince fazlasıyla
üzülmüştü. Şakire Hanımlar, Bihter ilk geldiğinden beri onu sevmemişlerdi.
Fakat onların asıl sorunu rahata alışmış olmaları ve eve gelen bir hanımın
onlara karışarak rahatlarını bozacak olmasıydı. Her ne kadar Bihter’le
anlaşamadıkları için gitmiş olsalar da Bihter özellikle göndertmemişti onları. Fakat
Nihal, babasının değişiminden ve Bülend’in gidişinden sonra Şakire Hanımların
da gidişine bu sonradan gelip evi başkalaştıran üvey anneyi sebep olarak
görüyordu.
Nihal’in kendisini sevmeyip Matmazel
Courton’la gezmeye gitmek istemesini kendine yediremeyen Bihter bir gün
Bülend’in odasını ayırmaya karar verir. Bunu Nihal’e söylemeden yapıp intikam
alan Bihter bu olay ile Nihal’in fena bağırışlarına maruz kalır.
Bir süre sonra hem Behlül’le
arasındaki yasak aşkı bilmesi sebebiyle hem de Nihal’le arasında bir duvar
olarak düşünmesi sebebiyle Bihter, Matmazel Courton’ı evden kovdurur. Tüm bu
gidişler karşısında babasının sessizliğine kin duyan Nihal, üzüldüğünü belli
etmemeye karar verir ve kendini bu şekilde soyutlayarak babasından intikam
almak ister.
Tüm bu olaylar yaşanırken Firdevs
Hanım, kızını Behlül’den ayırmak için; Nihal’le Behlül’ün evlenmesi fikrini ortaya
atar. Bu fikre ilk başlarda uzak duran Nihal, bir süre sonra hem Behlül’e
ısınır hem de Bihter’in bu evliliği onaylamadığını fark edince intikam almak
isteyerek evliliği kabul eder. Fakat nişanlanma fikri onaylandığı zaman Nihal
ve Behlül’ün birbirini sevmesine dayanamayan Bihter de Nihal’e karşı en
başından beri üstünü örterek gizlediği kinini açığa çıkarır ve mutluluğunu
engellemek ister. En sonunda Bihter her şeyi itiraf ederek kendisini öldürür.
Bu nişanın bozulması, yasak aşkın
meydana çıkması baba ve kızı son derece yaralamıştı. İşte Bihter tüm
sevdiklerini sırayla Nihal’den uzaklaştırıp onu yalnız bıraktıktan sonra ilk ve
mümkün olan tek aşkını da elinden almıştı. İşte Nihal, Bihter’e her ne kadar en
başlarda haksızlık ettiğini düşünüyor olsa da şimdi haklıydı. Evet, Bihter;
Nihal’in ve babasının başına gelen en kötü şeydi. Onun gidişiyle tekrar mutlu
hayatına dönmek için çabalayan baba ve kız evden giden herkesi geri çağırmış ve
Bülent’i de yatılı okuldan almıştı.
Moran,
B. (2021). Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1 – Ahmet Mithat’tan Ahmet
Hamdi Tanpınar’a. İstanbul: İletişim.
Uşaklıgil,
H. Z. (2020). Aşk-ı Memnu. İstanbul: Can.
Yıldıran,
A. A. (2017). Aşk-ı Memnu: Yitik Cennetler. International Journal of Cultural
and Social Studies (IntJCSS), 3(2), 251-262.
---
Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder