20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

İnanılmaz Olduğu Sürece Her Şeye İnanabilirim - Dorian Gray'in Portresi / Meriç Öz'ün kaleminden

 



“İnanılmaz Olduğu Sürece Her Şeye İnanabilirim.”

-Lord Henry



Tümü ıslak bir vücudun zamanla psikolojik rahatsızlıklar yaratacağına inanıldığı için kadınların sünger ile kendilerini temizledikleri Viktorya Devri (1837-1901)’nde yazılan Dorian Gray’in Portresi, Oscar Wilde’nin hâlâ tartışılmaya devam edilen tek romanı. 1890’da Lippincott’s Monthly Magazine dergisinde tefrikası yer alan Doriay Gray’in Portresi bir yıl sonra İrlandalı şair, öykücü ve oyun yazarı Oscar Wilde’nin eklediği bir ön söz ile kitap olarak yayımlandı.

 

 

 

Bu kolaj yapay zekâ DALL·E mini tarafından “Picture of Dorian Gray by Basil Hallward (Basil Hallward’ın Dorian Gray’in Portresi Tablosu)” komutu ile oluşturulmuştur.

©https://huggingface

 

Yirmili yaşlarının başındaki Dorian Gray varlıklı bir aileden gelen, görenlerin dilini ısırtacak kadar güzel bir çehresi olan kraliyet ailesi yakınlarından biridir. Bir partide dönemin yetenekli ressamı Basil Hallward ile tanışır. Dorian’dan çok etkilenen ressam onunla arkadaşlık kurarak portrelerini çizmeye başlar. Bir gün arkadaşı Lord Henry ile sohbet ederken Dorian’dan bahseder; ne kadar büyüleyici olduğundan ve ondan ne kadar çok etkilendiğinden. Her şey Basil’in bahsettiği bu muazzam mahlukla tanışmak için can atan Lord Henry’nin Dorian Gray’i görmesiyle başlar.

Portresini çizdirmek amacıyla Basil’a ziyarete gelen Dorian, Lord Henry ve onun hayatına mal olacak hedonistik düşünceleriyle tanışır. Gençliğin ve güzelliğin yeri geldiğinde deha ve entelektüellikten daha mühim olduğunu anlatan hazcı Lord Henry, Dorian’ın bir gün yaşlanacağı ve şu an sahip olduğu güzelliğini (yani aslında her şeyini) kaybedeceğini, pişmanlıktan mahvolacağını anlatır. Önünde sonunda gerçekleşecek olan bu kehaneti duyan Dorian vurgun yemişe döner; o zamana dek hiç böyle düşünmemiştir. Üzüntüsünden kahrolduğu sırada portresini tamamlayan Basil’a acı içinde “Lord Henry haklı, keşke ben yaşlanacağıma portrem yaşlanıp çirkinleşseydi. Bunun için neler vermezdim.” der. Bu sözlerinden sonra inanılmaz bir şey olur: Portresi, Dorian Gray’in dileğini kabul eder.

Lord Henry’nin arkadaşlığının da etkisiyle Dorian zamanla tam bir estete dönüşür. Bununla birlikte yaptığı ya da sebep olduğu şeylerin sorumluluğunu üstüne almaz. Mesela kadınlar yeteneksiz, muhtaç, yalancı yaratıklardır ve yaşanan olumsuz ne varsa bunlardan onlar mesuldür. Yıllar geçer, ardında nice günahlar ve ölüler bırakan Dorian’ın tek bir saç teli bile beyazlamaz zira portresi yaşananların bedeli için kilitli çatı katındadır.

Başat karakterin Dorian Gray olduğu bu romanda Lord Henry “kötü” ressam Basil Hallward ise “iyi” olarak nitelendirilebilir. Bu üç karaktere bakıldığında Sigmund Freud’un psikanalitik kuramında yer alan üç temel yapı perdenin arkasından göz kırpıyor; Dorian haz odaklı, dürtüsel ve ilkel olan id (altbenlik)’i temsil ederken toplumsal kurallara uyarak “ahlaklı” şekilde yaşamayı sağlayan süperego (üstbenlik) yapısını Basil Hallward temsil ediyor. Haz ile dış dünya arasındaki dengeyi kurmada da rol, gerçeklik ile ilişki kuran ego (benlik)’ya düşüyor. Okuyanların her bir ırada belki biraz belki çokça kendini bulabileceğine inandığım Oscar Wilde’nin bu felsefi romanı tesiri kuvvetli olan bir hikâyenin yapacağını yapıyor; insanın aklında cevabından ziyade sorulması değerli olan sorular bırakıyor.




Ruh, günahların hesabını beden üzerinden mi verir?

Yaşlanmak çirkinleşmek midir yoksa yaşantılarla biçim değiştirmek mi?


Lord Henry’nin dediği gibi:

“Ahlakın temelinde toplum korkusu, dinin temelinde de Tanrı korkusu mu yatıyor?”

Ya da Basil’in söylediği gibi:

“Tanrı’nın bize armağan ettiği şeyler için korkunç acılar mı çekeceğiz?

©https://huggingface

 ---

Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.  

https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme