CAN SIKINTISI ÜZERINE FELSEFI VE MODERN YAKLAŞIMLAR

 Can sıkıntısı, insanlık tarihi boyunca bireysel ve toplumsal bir mesele olarak tartışılmıştır. Bu duygu, yalnızca basit bir ruh hali değil, insanın varoluşsal sorularını ve anlam arayışını yansıtan derin bir olgudur. Tarihten modern zamana kadar uzanan bu kavram, felsefi analizlerle zenginleşmiş ve modern yaşamın etkileriyle dönüşüme uğramıştır. Makalenin Amacı   Bu makalede, can sıkıntısının tanımından başlayarak, felsefi yaklaşımlar, modern toplum üzerindeki etkileri ve çözüm önerileri detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Can Sıkıntısının Tanımı ve Doğası Can Sıkıntısı Nedir? Can sıkıntısı, genellikle bir şey yapma isteksizliği, yaşamın monotonluğu ya da bir amaçsızlık hissi olarak tanımlanır. Bu duygu, bireyin içinde bulunduğu çevresel koşullardan kaynaklanabilir ya da içsel bir huzursuzluğun dışavurumu olabilir. - Seneca ve Antik Dönem: Antik Yunan ve Roma döneminde düşünürler, insanın günlük yaşamının rutinlerinden kaynaklanan monotonluğa dikkat çekmişlerdir. Özellikl

İnanılmaz Olduğu Sürece Her Şeye İnanabilirim - Dorian Gray'in Portresi / Meriç Öz'ün kaleminden

 



“İnanılmaz Olduğu Sürece Her Şeye İnanabilirim.”

-Lord Henry



Tümü ıslak bir vücudun zamanla psikolojik rahatsızlıklar yaratacağına inanıldığı için kadınların sünger ile kendilerini temizledikleri Viktorya Devri (1837-1901)’nde yazılan Dorian Gray’in Portresi, Oscar Wilde’nin hâlâ tartışılmaya devam edilen tek romanı. 1890’da Lippincott’s Monthly Magazine dergisinde tefrikası yer alan Doriay Gray’in Portresi bir yıl sonra İrlandalı şair, öykücü ve oyun yazarı Oscar Wilde’nin eklediği bir ön söz ile kitap olarak yayımlandı.

 

 

 

Bu kolaj yapay zekâ DALL·E mini tarafından “Picture of Dorian Gray by Basil Hallward (Basil Hallward’ın Dorian Gray’in Portresi Tablosu)” komutu ile oluşturulmuştur.

©https://huggingface

 

Yirmili yaşlarının başındaki Dorian Gray varlıklı bir aileden gelen, görenlerin dilini ısırtacak kadar güzel bir çehresi olan kraliyet ailesi yakınlarından biridir. Bir partide dönemin yetenekli ressamı Basil Hallward ile tanışır. Dorian’dan çok etkilenen ressam onunla arkadaşlık kurarak portrelerini çizmeye başlar. Bir gün arkadaşı Lord Henry ile sohbet ederken Dorian’dan bahseder; ne kadar büyüleyici olduğundan ve ondan ne kadar çok etkilendiğinden. Her şey Basil’in bahsettiği bu muazzam mahlukla tanışmak için can atan Lord Henry’nin Dorian Gray’i görmesiyle başlar.

Portresini çizdirmek amacıyla Basil’a ziyarete gelen Dorian, Lord Henry ve onun hayatına mal olacak hedonistik düşünceleriyle tanışır. Gençliğin ve güzelliğin yeri geldiğinde deha ve entelektüellikten daha mühim olduğunu anlatan hazcı Lord Henry, Dorian’ın bir gün yaşlanacağı ve şu an sahip olduğu güzelliğini (yani aslında her şeyini) kaybedeceğini, pişmanlıktan mahvolacağını anlatır. Önünde sonunda gerçekleşecek olan bu kehaneti duyan Dorian vurgun yemişe döner; o zamana dek hiç böyle düşünmemiştir. Üzüntüsünden kahrolduğu sırada portresini tamamlayan Basil’a acı içinde “Lord Henry haklı, keşke ben yaşlanacağıma portrem yaşlanıp çirkinleşseydi. Bunun için neler vermezdim.” der. Bu sözlerinden sonra inanılmaz bir şey olur: Portresi, Dorian Gray’in dileğini kabul eder.

Lord Henry’nin arkadaşlığının da etkisiyle Dorian zamanla tam bir estete dönüşür. Bununla birlikte yaptığı ya da sebep olduğu şeylerin sorumluluğunu üstüne almaz. Mesela kadınlar yeteneksiz, muhtaç, yalancı yaratıklardır ve yaşanan olumsuz ne varsa bunlardan onlar mesuldür. Yıllar geçer, ardında nice günahlar ve ölüler bırakan Dorian’ın tek bir saç teli bile beyazlamaz zira portresi yaşananların bedeli için kilitli çatı katındadır.

Başat karakterin Dorian Gray olduğu bu romanda Lord Henry “kötü” ressam Basil Hallward ise “iyi” olarak nitelendirilebilir. Bu üç karaktere bakıldığında Sigmund Freud’un psikanalitik kuramında yer alan üç temel yapı perdenin arkasından göz kırpıyor; Dorian haz odaklı, dürtüsel ve ilkel olan id (altbenlik)’i temsil ederken toplumsal kurallara uyarak “ahlaklı” şekilde yaşamayı sağlayan süperego (üstbenlik) yapısını Basil Hallward temsil ediyor. Haz ile dış dünya arasındaki dengeyi kurmada da rol, gerçeklik ile ilişki kuran ego (benlik)’ya düşüyor. Okuyanların her bir ırada belki biraz belki çokça kendini bulabileceğine inandığım Oscar Wilde’nin bu felsefi romanı tesiri kuvvetli olan bir hikâyenin yapacağını yapıyor; insanın aklında cevabından ziyade sorulması değerli olan sorular bırakıyor.




Ruh, günahların hesabını beden üzerinden mi verir?

Yaşlanmak çirkinleşmek midir yoksa yaşantılarla biçim değiştirmek mi?


Lord Henry’nin dediği gibi:

“Ahlakın temelinde toplum korkusu, dinin temelinde de Tanrı korkusu mu yatıyor?”

Ya da Basil’in söylediği gibi:

“Tanrı’nın bize armağan ettiği şeyler için korkunç acılar mı çekeceğiz?

©https://huggingface

 ---

Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.  

https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme