“Eee, ne olacak şimdi ha?” - Meriç Öz'ün kaleminden
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Müzisyen olan Anthony Burgess’e
yanlış konan bir beyin tümörü tanısının yarattığı hiddetle ortaya çıkan
romanlardan biri Otomatik Portakal. 1962’de yayımlanan bir distopya. İsmini
İngiliz argosundaki “yüksek mertebedeki gariplikleri barındıran kişi” anlamına
gelen “Queer as a clockwork orange” deyiminden alıyor. Aynı zamanda portakal
saf haliyle insanlığı, otomatik ise makineleşmeyi ifade ediyor.
Kitabın ilk ve son bölümü de dahil olmak üzere birçok
bölümü şu soru ile başlıyor, soru defalarca soruluyor: “Eee, ne olacak şimdi
ha?” İnsanlar geceleri sokağa adım atmayı bırakın kapıları çalındığında
açamayacak kadar korkunç bir devirde yaşıyorlar. Şiddetin kanıksandığı,
dokunmayan bir yılanmış gibi sadece uzaktan bakıldığı bir devir. Birçok genç,
devriye gezen polislere rağmen şehirde huzur bırakmamış durumda; amaçları
öldürmek olmasa da zevkle uyguladıkları şiddet onları katil bile yapıyor. Gazeteler
onlardan sıkça Modern Gençlik olarak bahsediyor. Disiplinsiz ailelerin,
yetersiz öğretmenlerin hatta gençlerin bedenini ele geçiren şeytanın yarattığı
bir Modern Gençlik.
Mütevazi Anlatıcımız Alex ve çetesinin (Dim, Georgie ve Pete) kendilerine ait oldukça argo kelimeler barındıran bir dilleri var, Rusça kökenli Nadsat dili. Dövmek anlamına gelen marizlemek kelimesi bu dilde bolca geçen kaba kelimelerden sadece biri. Kitaptaki olaylar Alex’in ağzından anlatıldığı için başlarda bu dil biraz yadırgansa da ilerledikçe aşina olunuyor. Dil konusuna bu denli değinmişken Alex’in adının Eski Yunancada “kanunsuz” anlamına geldiğini söylemeden geçmemeli. Adeta ismiyle cismiyle tam bir direnişi simgeliyor anakarakter. Otomatikleşen devleti, mutasyona uğrayan dünyayı varlığıyla sabote eden bir çocuk.
Alex ve çetesi geceleri bıçaklı
sütlerini içtikten sonra sokakta yürüyen insanlara şiddet uyguluyor, dükkanlara
girip hasılatı çalıyor, evlerin zilini kazaya uğrayan birkaç masum çocuk
rolünde çalıp insanları evlerinde dövüyor ve onlara tecavüz ediyor. Bu yorucu
faaliyetlerin ardından Alex’in hamile, çocuk ve hasta olmadıkları için diğer
herkes gibi çalışmak zorunda olan anne babasıyla beraber yaşadığı eve dönünce
her anlamda doruğa çıkmasını sağlayan tek bir kişi var; Ludwig van Beethoven. Onun
müziğinin tutkunu olan Alex suçlarının bedeli adına yeryüzünde gerçekten saygı
duyduğu belki de ilk ve son insandan, Beethoven’dan zehirleniyor. Bu
zehirlenmeye sebep olan şey ise çetesiyle girdiği bir anlaşmazlıktan sonra
zorla girdiği bir evde kaza ile öldürdüğü bir kadının evinden çıkmak üzereyken,
arkadaşlarının ihanetine uğrayıp Eyalet
Hapishanesi’ne düşmesiyle başlıyor.
Peki ama Modern Gençlik’in bu
tahribatı nasıl önlenecek? Sadistlik nasıl sağaltılacak? Yeni İçişleri
Bakanı’nın uygulamak istediği bir fikri var bu konuda: Ludovico Deneyi. Pavlov’un
şartlanma tekniği üzerine temellendirilmiş bu deney suçluları bir daha asla suç
işleyemeyecek hâle getirdikten sonra topluma kazandırmayı amaçlıyor. Alex
DeLarge ise iki haftada özgürleşme umuduyla öne çıkarak deneyin kaldığı
hapishanedeki ilk deneği oluyor.
Nazi’lerin de yer aldığı çok ağır şiddet
ve tecavüz içerikli videolar izletilen Alex iki haftanın sonunda yetkililere
bir kukla gibi izletildikten sonra halkın arasına karışıyor. Tekrar suç
işlemeyeceği garanti altına alınan Alex, hissettiği yıkıcı şiddete rağmen ne kendisine
vurulduğunda karşılık verebiliyor ne de cinsel olarak herhangi bir ilişkiye
girebiliyor. Saldıramayacak hâle getirilebilmesi adına savunmasızlaştırılıyor.
Ahlak değerleri nerede? Kötüleri iyi yapacak, dolup taşan hapishaneleri
boşaltacak, devlete karşı işlenen suçları azaltacak olduktan sonra ahlak
değerleri çok da mühim olmuyor. Celladı kurbana ve aynı kurbanı cellada
dönüştüren bu deneyin akabinde insan olmak, insan kalmak için iradenin, seçme
özgürlüğünün ne kadar değerli olduğunu görebilmek mümkün.
İyilik, kötülük, suç ve ceza
kavramlarının etkileyici bir hicve dönüştüğü fazlasıyla gerçekçi bir yapıt
Otomatik Portakal. Eskidenki küçük Alex’imizi arada sırada hatırlama
temennisiyle.
Stanley Kubrick’in de sinemaya
uyarladığı bu kült eserden çarpıcı birkaç alıntı:
“Bazılarımız mücadele etmeli.
Büyük özgürlük geleneklerini savunmak gerek. Ben partizan değilim. Rezalet
gördüm mü düzeltmeye çalışırım. Parti isimlerinin hiçbir anlamı yok. Sadece
özgürlük geleceği önemli. Sıradan insanlar ondan vazgeçecektir, ah evet. Daha
sakin bir hayat uğruna özgürlüğü satacaklar. Bu yüzden dürtüklenmeleri, dürtüklenmeleri
gerekiyor.”
-F. Alexander
“Bir akıl çağının kâfirliği.
Doğruyu görür ve onaylar, ama yanlışı yaparım.”
–Doktor Brodsky
“Her insan sevdiği şeyi
öldürür.”
–Hapisteki şair
---
Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder