20 y.y. Felsefesi

Varoluşçuluk ve Önemli Temsilcileri Varoluşçuluk, bireyin kendi varlığını ve anlamını yaratma sorumluluğunu vurgulayan bir felsefi akımdır. Varoluşçulara göre, insan varlığı, önceden belirlenmiş bir öz veya anlam taşımaz. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle anlam yaratır. Bu nedenle, varoluşçuluk, bireysel özgürlük ve sorumluluğu ön plana çıkarır. Önemli Temsilciler: Søren Kierkegaard: Varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. İnanç, kaygı ve bireysellik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Friedrich Nietzsche: Güç iradesi, Üstinsan ve Tanrı'nın ölümü gibi kavramlarla varoluşçuluğa önemli katkılar sağlamıştır. Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğun en tanınmış temsilcilerinden biridir. "Varoluş özden önce gelir" sözüyle varoluşçuluğun temel tezini özetler. Simone de Beauvoir: Kadınların varoluşsal durumunu ve cinsiyetçiliği ele alarak varoluşçuluğa yeni bir boyut kazandırmıştır. Postmodernizm: Eleştir

“Eee, ne olacak şimdi ha?” - Meriç Öz'ün kaleminden

 


Müzisyen olan Anthony Burgess’e yanlış konan bir beyin tümörü tanısının yarattığı hiddetle ortaya çıkan romanlardan biri Otomatik Portakal. 1962’de yayımlanan bir distopya. İsmini İngiliz argosundaki “yüksek mertebedeki gariplikleri barındıran kişi” anlamına gelen “Queer as a clockwork orange” deyiminden alıyor. Aynı zamanda portakal saf haliyle insanlığı, otomatik ise makineleşmeyi ifade ediyor.

 

 “Gençtik sadece.” Böyle bir iddiası var Alex’in yaptığı, hissettiği tüm vahşete karşı. Bu sadece’nin sade’si biraz fazla cakalı sanki? İşlediği tüm suçlara (hırsızlık, gasp, tecavüz, vandalizm…) bu şekilde bir meşruiyet kazandırıyor. Suça müdahale eden devlet sayesinde, hastayı hasta ederek suç işleme hissi yok edilemese de eyleme geçmesi önleniyor. Peki çivi çiviyi söküyor mu sahiden?

 

Kitabın ilk ve son bölümü de dahil olmak üzere birçok bölümü şu soru ile başlıyor, soru defalarca soruluyor: “Eee, ne olacak şimdi ha?” İnsanlar geceleri sokağa adım atmayı bırakın kapıları çalındığında açamayacak kadar korkunç bir devirde yaşıyorlar. Şiddetin kanıksandığı, dokunmayan bir yılanmış gibi sadece uzaktan bakıldığı bir devir. Birçok genç, devriye gezen polislere rağmen şehirde huzur bırakmamış durumda; amaçları öldürmek olmasa da zevkle uyguladıkları şiddet onları katil bile yapıyor. Gazeteler onlardan sıkça Modern Gençlik olarak bahsediyor. Disiplinsiz ailelerin, yetersiz öğretmenlerin hatta gençlerin bedenini ele geçiren şeytanın yarattığı bir Modern Gençlik.

 

Mütevazi Anlatıcımız Alex ve çetesinin (Dim, Georgie ve Pete) kendilerine ait oldukça argo kelimeler barındıran bir dilleri var, Rusça kökenli Nadsat dili. Dövmek anlamına gelen marizlemek kelimesi bu dilde bolca geçen kaba kelimelerden sadece biri. Kitaptaki olaylar Alex’in ağzından anlatıldığı için başlarda bu dil biraz yadırgansa da ilerledikçe aşina olunuyor. Dil konusuna bu denli değinmişken Alex’in adının Eski Yunancada “kanunsuz” anlamına geldiğini söylemeden geçmemeli. Adeta ismiyle cismiyle tam bir direnişi simgeliyor anakarakter. Otomatikleşen devleti, mutasyona uğrayan dünyayı varlığıyla sabote eden bir çocuk.

 

Alex ve çetesi geceleri bıçaklı sütlerini içtikten sonra sokakta yürüyen insanlara şiddet uyguluyor, dükkanlara girip hasılatı çalıyor, evlerin zilini kazaya uğrayan birkaç masum çocuk rolünde çalıp insanları evlerinde dövüyor ve onlara tecavüz ediyor. Bu yorucu faaliyetlerin ardından Alex’in hamile, çocuk ve hasta olmadıkları için diğer herkes gibi çalışmak zorunda olan anne babasıyla beraber yaşadığı eve dönünce her anlamda doruğa çıkmasını sağlayan tek bir kişi var; Ludwig van Beethoven. Onun müziğinin tutkunu olan Alex suçlarının bedeli adına yeryüzünde gerçekten saygı duyduğu belki de ilk ve son insandan, Beethoven’dan zehirleniyor. Bu zehirlenmeye sebep olan şey ise çetesiyle girdiği bir anlaşmazlıktan sonra zorla girdiği bir evde kaza ile öldürdüğü bir kadının evinden çıkmak üzereyken, arkadaşlarının ihanetine uğrayıp  Eyalet Hapishanesi’ne düşmesiyle başlıyor.

 


Peki ama Modern Gençlik’in bu tahribatı nasıl önlenecek? Sadistlik nasıl sağaltılacak? Yeni İçişleri Bakanı’nın uygulamak istediği bir fikri var bu konuda: Ludovico Deneyi. Pavlov’un şartlanma tekniği üzerine temellendirilmiş bu deney suçluları bir daha asla suç işleyemeyecek hâle getirdikten sonra topluma kazandırmayı amaçlıyor. Alex DeLarge ise iki haftada özgürleşme umuduyla öne çıkarak deneyin kaldığı hapishanedeki ilk deneği oluyor.

 

Nazi’lerin de yer aldığı çok ağır şiddet ve tecavüz içerikli videolar izletilen Alex iki haftanın sonunda yetkililere bir kukla gibi izletildikten sonra halkın arasına karışıyor. Tekrar suç işlemeyeceği garanti altına alınan Alex, hissettiği yıkıcı şiddete rağmen ne kendisine vurulduğunda karşılık verebiliyor ne de cinsel olarak herhangi bir ilişkiye girebiliyor. Saldıramayacak hâle getirilebilmesi adına savunmasızlaştırılıyor. Ahlak değerleri nerede? Kötüleri iyi yapacak, dolup taşan hapishaneleri boşaltacak, devlete karşı işlenen suçları azaltacak olduktan sonra ahlak değerleri çok da mühim olmuyor. Celladı kurbana ve aynı kurbanı cellada dönüştüren bu deneyin akabinde insan olmak, insan kalmak için iradenin, seçme özgürlüğünün ne kadar değerli olduğunu görebilmek mümkün.

 

İyilik, kötülük, suç ve ceza kavramlarının etkileyici bir hicve dönüştüğü fazlasıyla gerçekçi bir yapıt Otomatik Portakal. Eskidenki küçük Alex’imizi arada sırada hatırlama temennisiyle.


Stanley Kubrick’in de sinemaya uyarladığı bu kült eserden çarpıcı birkaç alıntı:

 

“Bazılarımız mücadele etmeli. Büyük özgürlük geleneklerini savunmak gerek. Ben partizan değilim. Rezalet gördüm mü düzeltmeye çalışırım. Parti isimlerinin hiçbir anlamı yok. Sadece özgürlük geleceği önemli. Sıradan insanlar ondan vazgeçecektir, ah evet. Daha sakin bir hayat uğruna özgürlüğü satacaklar. Bu yüzden dürtüklenmeleri, dürtüklenmeleri gerekiyor.”

-F. Alexander

 

“Bir akıl çağının kâfirliği. Doğruyu görür ve onaylar, ama yanlışı yaparım.”

–Doktor Brodsky

 

“Her insan sevdiği şeyi öldürür.”

–Hapisteki şair

---

Kaliteli içeriklerimizin devam edebilmesi için Patreon linki üzerinden bize bir kahve ısmarlamanız size hiçbir şey kaybettirmeyecekken bize çok şey kazandıracak.  

https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet Dönemi Roman Özellikleri

İNSAN NEDEN ANLATMAYA BAŞLADI ? / Uçan Salyangoz

Anı Türünün Özellikleri: Detaylı Bir İnceleme